21 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

12 Kasım Medyanın Halleri

İşte günün öne çıkan köşe yazıları...

12 Kasım Medyanın Halleri

SAVAŞ KAPINIZA SİZİN İÇİN GELİRSE

Nedret Ersanel- Yeni Şafak 

Hepsinin üzerinde ezici gerçeklik, ABD/Batı, Ortadoğu’yu Doğu’ya terk etmeye hazır/razı mı? Bu sorunun yanıtı hâlâ, “mümkün değil” ise, “büyük Ortadoğu’da savaş riski devam ediyor demektir…

Ediyorsa, bir merhalesi; ABD-İsrail-PKK olan, Lübnan-Suriye-Irak atımlı ağır bir jeopolitik meydan okumayı Türkiye’nin kapısına kadar getirir…

Ortadoğu’da iki veya daha çok ülkenin bir araya gelmesini, ‘ölümüne kadar’ anlayan.. Ya da, ‘bakmayın bunlara, savaş çıksa satarlar birbirlerini’ diyen okumalar vasat akıllardır…

Öyle olmuyor!

Örnekleyelim…

ABD’nin G20 zirvesinde küresel bir cephenin bayrağını açar gibi ortaya attığı, Hindistan-Körfez-İsrail-Avrupa koridoruna Çin karşıydı, Rusya karşıydı, İran karşıydı, Türkiye karşıydı. Bu ülkeler proje gerçekleşmesin diye bir araya gelip ittifak ilan ettiler mi? Birlikte savaşa girdiler mi?

Hayır.

Peki o koridor şimdi nerede?

Demek her ittifakın savaşa girmesine, hatta ortak hareket etmesine gerek bırakmayan ‘zorluk çıkarma sinerjileri’ bulunuyor.

İran-Türkiye ilişkisi de biraz böyle…

İran’ın jeopolitik değerinin Çin ve Rusya birlikteliğiyle yükseltilmesi, Körfez’le yeni ilişkileri veya Türkiye’nin bölgenin-tartışmasız-en güçlü ülkesi olması değil mesele…

İki ülkenin ortak stratejik paylaşımının şunlar olması:  tüm bölgede ülkeler kaderlerini kendi yönetmeli ve dışarıdan hiçbir gücü içişlerine karıştırmamalı. İki, hem Türkiye hem İran’ın stratejik özerklik istemesi.

Mesele budur. Ortak sinerji iki ülkenin herhangi bir ortak tavır/eylem geliştirmesine ihtiyaç duymaz, kendi çıkarları için attıkları adımlar uyumlu gözükmeye başlar.

Son buluşmanın önümüzdeki haftaya yansımaları bu bağlam üzerinden olacaktır…

YARGITAY’DAN ‘KRAL ÇIPLAK’ ÇIKIŞI

Mahmut Övür- Sabah

Yüksek yargı arasında yaşanan "suç duyurusu" tartışması gündeme bomba gibi düştü. Tartışma, Türkiye İşçi Partili Can Atalay'ın 18 yıla mahkûm olması ve milletvekili seçilmesi meselesine iki kurumun farklı yaklaşımından kaynaklanıyor. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, mahkûmiyet kesinleştiğinden milletvekili olamayacağını; Anayasa Mahkemesi ise "hak ihlali" olduğu için milletvekilliğinin devam etmesi gerektiğini söylüyor.

Anayasa Mahkemesi, son yıllarda benzer birçok karar verdi ve hepsi de tartışmalara yol açtı. Aslında Anayasa Mahkemesi'nin tarihi bu tür tartışmalarla dolu. Yakın tarihimizde Anayasa Mahkemesi'nin 367, AK Parti'nin kapatılması ve başörtüsü kararları, çok açık siyasi kararlardı ve hukuk tarihine kara bir leke olarak geçti.

Şimdi şaşırtıcı olan, Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti döneminde de benzer bir rol üstlenmesi. Kuşkusuz arka planında yine siyasi yaklaşımlar var. Şu iddiayı ne yazık ki dünün 367 garabetine imza atanlar görmek istemedi:

"Anayasa Mahkemesi, kendisini yasama organı (Meclis) üzerinde bir vesayet makamı olarak, Yüksek Yargı organlarını da derece mahkemesi gibi görüyor."

Bu konuda en net ve sert açıklamayı Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Başkanvekili Mehmet Uçum yaptı.

CHP NEREYE?

Serkan Fıçıcı- Akşam

Kılıçdaroğlu gitti, Özgür Özel geldi.
Bir şey değişir mi?
-Zor.
Neden?
Çünkü Özgür Özel ama...
"Özgür" de değil "Özel" de...
Nasıl?
Özgür değil, çünkü İmamoğlu'nun emrinde...
Özel değil, Kılıçdaroğlu'nun yaptığı her şeye ortak!
Peki ne değişti?
-Delege pazarının havası...
CHP'lilerce ortaya atılan iddialara bakılırsa "delege" sağlam kazanmış!
Bundan sonra ne olur?
-Kılıçdaroğlu'na yakın isimler biraz bekler.
Sonra?
-Parti "bölünme" sürecine girer.
Ne zaman?
-Yerel seçimlerde adaylar belirlenirken.
İstanbul'da İmamoğlu ile kavgalı CHP'li ilçe belediye başkanlarını biliyoruz.
Diğer şehirlerde de benzer durumlar var.
Kılıçdaroğlu'nun belirgin bir tarzının olmamasından kaynaklanan, esnek, her şekle girebilen yapısı avantajdı.
Böylelikle partideki tüm klikleri bir arada tutabilmek mümkün oluyordu.
Özgür Özel istese de bunu yapamaz.
Çünkü İmamoğlu izin vermez.
Ayrıca...
TBMM'deki CHP grubunda Kılıçdaroğlu'na yakın milletvekillerinin nasıl bir rota tutacaklarını bilmiyoruz.
Mustafa Sarıgül ilk günden rest çekti.
İlhan Kesici gibi "İmamoğlu ile devam etmesi mümkün görünmeyen" isimlerin ne yapacağı da merak konusu...
Kimse CHP'nin son 10 yılına damgasını vuran "10 Aralıkçılar" ekibinin boş duracağını sanmasın.
Kulağımıza gelenlere bakılırsa alttan alta "yeni oluşum" hazırlığı devam ediyor.
Hepsi bir yana...
Yakından tanıyanlar Kılıçdaroğlu için ne diyor?
-Sakin görünür ama kincidir...
Bunun yansımalarını üç vakte kadar görmeye başlarız.

KAZIK BİLMECESİ

Burak Özcan- Türkgün

Çıkılan üçüncü yolda da İP açısından işler iyi seyretmiyor.

Kimi ağır açıklamalarla, kimi sadece e-devletten aldığı ekran görüntüsünü sosyal medya hesabından paylaşarak İP bağlantısını kopardığını duyuruyor.

İlçe yöneticilerinden belediye meclis üyelerine, il başkanlarından milletvekillerine kadar herkes tel tel dökülüyor, istifaların ardı arkası kesilmiyor.

İşlerin yolunda gitmediğini bir tek istifalar göstermiyor.

Bir bakıyorsun gece yarısı bir il teşkilatının görevden alındığı haberi çıkıyor, ardına bu haberi basın danışmanının işine son verildiği bilgisi izliyor.

Dedikodu kazanı son sürat kaynıyor, eskiden bu konular söz konusu olduğunda sessizlik sarmalına bürünen genel başkan, parti içinde yalanın dolanın cirit attığını, arkadan iş çevirmenin gelenek haline geldiğini bizzat kendisi dillendiriyor.

Akşener düzenlediği grup toplantısında milletvekillerinin gözünün içine bakarak kazık atan herkesi partisinden silmezse adını değiştireceğini söylüyor.

Konuşurken baktığı gözleri takip edenler partiden silinecek isimlerin Akşener’in en yakınları Ümit Dikbayır ve Uğur Poyraz olduğu tahmininde bulunuyor.

Bu ikilinin attığı kazıkların, genel başkanın izni olmadığı halde banka hesaplarını inceletmek, belediyelerle akçeli işlere girmek ve istifa ederek AK Parti’ye geçen Eskişehir milletvekilini İP’e getirdiği halde gidişinin önüne geçememek olduğu konuşuluyor.

Son Dakika Haberleri köşe yazıları köşe yazıları öne çıkanlar