25 Eylül 2024 Çarşamba
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

12 Mart Medyanın Halleri

HAZIRLAYAN: ERCAN DOLAPÇI

12 Mart Medyanın Halleri
A+ A-

SEÇİM SÜRECİ VE GLADYO TUZAKLARI

MAHMUT ÖVÜR / SABAH

Başkan Erdoğan seçim kararını imzaladı ve Türkiye 14 Mayıs 2023'te yeni yüzyılın en kritik seçimini yapacak. Kritik olması seçimin sadece başa baş görünmesinden kaynaklanmıyor; Türkiye hem iç hem de dış siyaset açısından tarihi bir yol ayrımında. Ya sürekli kriz üreten eski Türkiye siyasi aklı ve ona destek veren küresel güç merkezleriyle yol alacak ya da küresel arenada siyaset üreten, sözünü dinleten, üretime dayalı ekonomisiyle, yerli ve milli savunma sanayiiyle, bilimi önceleyen eğitim kurumlarıyla bağımsız bir ülke olarak kendi yolunu yürüyecek.

İçerideki bazı siyasi aktörler bu gerçeği görmezden gelse de küresel güç merkezlerinin akıl hocaları, Türkiye'nin bu fırsatı yakaladığının farkında ki hem seçimleri dünyanın en önemli seçimi ilan etti, hem de "Batılı liderler seçimleri diken üstünde izleyecek" diyerek açık bir itirafta bulundu.

Bu da gösteriyor ki, bu seçimler içeride ve dışarıda birilerinin hesabını bozacak. Tam da bu nedenle "diken üstünde oturan" küresel baronlar da boş durmayacak.

Dikkatinizi çekmiştir, Bursa'daki maçta karşılaştığımız Gladyovari tuzak da bu açıdan tesadüf değil. O tuzağı, hangi kirli aklın devreye soktuğunu anlamak için kimlerin o tuzağın üstüne atladığına ve kimin işine yaradığına bakmak yeterli. O kirli tuzak, sık sık "Türkiye 90'lara dönüyor" iftirasını atan HDP akıllılara yeni bir fırsat sundu. Bu açıdan eli kanlı Yeşil afişiyle Toros hatırlatması tam bir gayri nizami harp operasyonuydu. Emniyet güçleri bu işin üzerine gitti ama daha da derinleştirmeli. Yakın tarihi bilen sorumlu siyasetçiler de böyle kirli tuzakları görmezden gelmemeli.

STALİN ÜZERİNE

MELİH AŞIK / MİLLİYET

Sovyetler Birliği eski lideri Jozef Stalin ölümünün 70’inci yılı (5 Mart 1953) nedeniyle yine gündemde. Stalin yıllardır milyonlarca insanın katili zalim bir diktatör olarak anılır. Türkiye’de de böyle tanınır. Moskova, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’yi tehdit ettiği, Boğazlardan üs istediği söylentisiyle ülkenin kaderinde birinci derecede rol oynamış, Türkiye’nin hızla Batı dünyasına yönelmesine yol açmıştır. Yaratılan korkuyla içerde sol siyaset sürekli ezilmiş, ABD’ye üsler verilmiş, NATO’ya girilmiştir. O giriş.

Tarih böyle mi işlemiştir?

Atatürk’ün 1925 - 38 yılları arasındaki Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras anılarında, ‘‘Sovyetlerin toprak talepleri Molotof’un budalalığıdır, Stalin Türk dostluğuna önem verirdi, ciddi olsaydı en güçlü olduğu o dönemde bu tehdidi gerçeğe dönüştürürdü’’, diyor... Atatürk döneminde Stalin ile özellikle ekonomide sıkı ilişkiler kurulmuş, Karabük Demir Çelik, Nazilli Basma, Ereğli Bez, Malatya Dokuma, Bursa Yün İpliği, Gemlik İpek, İzmit Kağıt, İstanbul Cam, Keçiborlu Kükürt, Zonguldak Antrasit tesisleri Sovyet teknik ve mali yardımıyla kurulmuştur.

Stalin dönemi bütün dünyada yeniden değerlendiriyor. Rusya’da yapılan anketlerde artık Stalin en önemli şahsiyet olarak çıkıyor. Lenin ve Putin daha sonra geliyor.

Türkiye’nin de kaderini çizen “Sovyetler üs ve toprak istedi” hikayesini yeniden tarih masasına yatırması, gerçekten ciddi bir tehdit miydi yoksa Batı’ya yaslanmak için bahane mi üretildi sorusunu aydınlatması gerekir.

BÖLÜCÜLERİN GÖZBEBEĞİ MÜCAHİT

MURAT ÖZER / AKŞAM

HDP'ye kaç bakanlık verileceği tartışması bu saatten sonra boş bir iştir. HDP'nin talep ettiği her şey 6'lı masanın mutabakat metninde yer alıyor zaten. Teröristbaşı Öcalan ve Demirtaş hakkında AİHM'in verdiği kararların harfiyen uygulanması; teröre lojistik destek veren belediyelere kayyum atanmasına son verilmesi; hendek terörüne PKK bildirisine imza atıp, devlete katil dedikleri için KHK'yla atılan öğretim üyelerinin göreve iadesi; yerel yönetimlere özerklik verilerek "yerel hükümetlere" gidecek bölünme kapısının açılmasına İyi Parti imza atmadı mı? Öyleyse HDP'ye bu yalandan itiraz neden?

Açın sofranızı biraz daha. "Devlet katil değil, seri katildir" diyen TİP'e açık olan sofra, Akşener'in hocası Mithat Sancar'a neden kapalı olsun? HDP seçmeniyle 2019'da Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Mersin'de omuz omuza çalışan İyi Partilileri seçimlerde bu aşktan mahrum bırakmak neden? Üstelik bu aşk platonik de değil. Karşılığı da var.

Sırf CHP'nin kanatları altında Meclis'te birkaç vekil alabilmek için sözde dava partilerinin içine düştüğü durum bu. Bu gayret Kılıçdaroğlu'nu iktidara taşımaya yetmese de Saadet, Gelecek ve İyi Parti'yi şimdiden ideolojik enkaza dönüştürmeyi başardı.

‘SET…’

NEDRET ERSANEL / YENİ ŞAFAK

Ve İran Dışişleri bir süredir Cumhurbaşkanı Reisi’nin Türkiye ziyaretinin altyapısı üzerine çalışıyor. Teknik görüşmeler de var siyasi görüşmeler de. Tepe noktası, İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan ile Sayın Çavuşoğlu’nun Ankara’da buluşmasıydı…

İki ülke arasındaki temaslar özel bölgesel ve küresel şartlar altında gerçekleşiyor. Bu yüzden Türkiye’nin İran’la ilişkilerinde çok “göz var.” (‘Deprem bölgesinin altında ABD Genelkurmay Başkanı’, 08/03.)

Bilindiği gibi Türkiye, başta ABD’den gelenler, diğer ülkelere tek taraflı yaptırımları desteklemiyor. Rusya ve İran bu örneklerden. Aynı zamanda Amerikan politikalarına karşı olmak demek. Ankara’nın gerekçeleri doğru ve günümüz dünya konjonktürü de müsait olmadığı için Washington ‘fazla’ ses çıkaramıyor. Ancak mutsuz!

Şimdi… Suriye’de ayakta kalan tek mekanizma Astana Üçlüsü’nden İran, ‘Türkiye-Suriye normalleşme sürecine’ katılıyor. “Astana +”, şimdilik şeklî şartları belirlenmeye çalışılan yeni bir zemin gibi. Niteliğini, işlevselliğine ilişkin sonuçları zaman içinde gözlemleyeceğiz. Ama artık böyle bir platform var. İlk buluşma da önümüzdeki hafa Moskova’da yapılacak.

Şimdi, “gözlere” bakalım…

CEVAPSIZ SORULAR…

BURAK ÖZCAN / TÜRKGÜN

Akşener masadan niye kalktı?

Kendi ifadesiyle söylersek, “masanın millet iradesinin kararlarını yansıtma kabiliyetini kaybettiğini düşündüğü” ve ayrıca masanın “kumar ve noter masasına dönüştüğünü” gördüğü için…

Peki neydi Akşener’e göre millet iradesini kararlarına yansıtma iradesi?

İmamoğlu’nun veya Yavaş’ın aday gösterilmesi…

Eee masanın adayı Bay Kemal oldu.

Akşener’i 6’lı masadan koparan sebep yerli yerinde dururken neden masaya geri döndü?

Cumhurbaşkanı adayı yapamadığı İmamoğlu ve Yavaş’ın şayet kazanırlarsa Cumhurbaşkanı yardımcısı olmasını masaya kabul ettirmesi geri dönüş için yeterli bir sebep miydi?

Bir cevapsız soru da… Akşener’in her fırsatta “kazanamayacak” diye karşı çıktığı Bay Kemal’e hangi yüzle oy isteyeceği…

Masanın adayı açıklanırken ki yüz ifadesiyle mi?

Deprem Türkiye CHP HDP İran ABD Suriye Meral Akşener Ekrem İmamoğlu Kemal Kılıçdaroğlu Recep Tayyip Erdoğan