13 Eylül Medyanın Halleri
13 Eylül Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?
ZİRVEDEN EN DİBE
BERCAN TUTAR - SABAH
RCW'den John Sitilides ve Jason Epstein yazdıkları ortak analizde "Amerika'ya karşı dünya çapında saygı ve korkunun azaldığını" itiraf ediyor. Yazarlar, "ABD başkanlık seçimleri sona erdikten sonra Donald Trump veya Kamala Harris, bir süper gücün gerilediğini hisseden rakipler ve düşmanlarla dolu uluslararası jeopolitik manzarayla yüzleşecek" tespitinde bulunuyor.
Nitekim Temmuz 2024 tarihli iki partili Ulusal Savunma Stratejisi Komisyonu raporunda da "ABD'nin karşı karşıya olduğu tehditler, ülkenin 1945'ten bu yana karşılaştığı en ciddi ve en zorlu tehditlerdir" uyarısı yer alıyor.
Charles Krauthammer'in daha 2009'da WP'de dile getirdiği gibi Amerikan gerileyişinin ardındaki en büyük faktör yükselişi durdurulamayan dış güçlerdir. ABD'de dış aktörlerden kaynaklanan sarsıntı, iç siyasetteki kutuplaşma ve ekonomik darboğaz nedeniyle bu kez dağılmaya doğru evriliyor.
Hâsılı kelam 11 Eylül'den sonraki 23 yılda bir süper gücün başarısızlık hikâyesine bütün dünya tanıklık etti. 2001'de tek küresel hegemon olan ABD şimdi Gazze'de çocuk ve kadınları barbarca katleden adi bir soykırımcı güce dönüştü. Askeri, siyasi ve ekonomik gerileme yanında ABD devleti ahlaki ve insani olarak da dibe vurmuş halde. Tarihin görüp görebileceği en büyük vicdani çöküşü yaşıyor.
BÜYÜK PROBLEM
EMİN PAZARCI - AKŞAM
Küresel şirketler cirit atıyor ortalıkta...
Kendi değerleri ve kuralları var. Geniş kitlelerin hak ve menfaatlerinin, büyük toplum kesimlerinin değerlerinin çok da umurlarında olduğu söylenemez. Hatta çoğu zaman o değerlerle savaş halindeler.
1)Büyük paralar kazanıyorlar.
2)Bunun vergisini ödemiyorlar.
3)Toplumları ve milletleri kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendiriyorlar.
Mesela, biz minik Narin olayında kahrolup, "ne", "neden", "kim ya da kimler" gibi sorulara cevap ararken, bu onların hiç umurunda değil. Üstelik karartma bile yapıyorlar. Olayı çözecek mesajları ilgili makamlara vermiyorlar.
Sadece bu konuda değil, terör örgütleri, suç ve suçlularla mücadelemizde de çoğu zaman hiçbir yardım alamıyoruz. Bizim dijital vatanımızda diledikleri gibi at koşturup paralar kazanırken, yasalarımızı, güvenliğimizi, değerlerimizi, birliğimizi ve bütünlüğümüzü ayaklar altına alıyorlar.
Üzerlerine gidecek oluyorsunuz, bu defa büyük yaygara koparıp, saldırı başlatıyorlar. İçerden mebzul miktarda taraftar bulup, "sansür var", "ifade özgürlüğü engelleniyor" diye bağırıyorlar.
O yaygarayı çıkaranların çoğu da bot hesap. Bilgisayarlarla yönlendiriliyorlar, sanal alemde var, fakat gerçekte yoklar.
Aslında gerçekleri alt-üst edip sansür uygulayanlar kendileri. İstedikleri hesapların önünü açıp büyütüyor ve şişiriyorlar. İşlerine gelmeyenleri de baskılayıp görünmez hale getiriyorlar.
İnsanlarla, toplumlarla diledikleri gibi oynuyorlar. Dijital ortamda gerçekte olmayan sanal bir gerçeklik oluşturuyorlar.
Hemen her alanda büyük bir problem olarak karşımıza çıkıyorlar. Aile birliğini tehdit ediyorlar. Toplumsal barışı dinamitliyorlar. Değerlerimizi ve kültürel dokumuzu bozuyorlar. Zaman zaman da Milli Güvenliğimizi bile tehdit edebiliyorlar.
En vahimi, bu illüzyon oyununda geniş kitleleri de peşlerine takabiliyorlar.
Herkes gibi bizim de çare bulmamız lazım bu büyük probleme. Gerekli yasal düzenlemeleri hızla yaparken, geniş toplum kesimlerine gerçekleri anlatmak zorundayız.
Dijital ortamın getirdiği refah ve kolaylığa hiç itirazım yok. Ancak, bu gelişme bizi biz olmaktan çıkarırsa, hiç birinin herhangi bir anlamı kalmaz.
‘BEN DE FİLİSTİNLİ OLSAYDIM KESİN TERÖRİST OLURDUM’
HAKKI ÖCAL - MİLLİYET
3 Ocak 2009’da Gazze’nin yeniden işgal edilmesi emrini veren, 2 binden fazla Filistinlinin ölümü, 46 bin binanın yıkılması ve 100 bine yakın Filistinlinin evsiz kalmasına sebep olan, daha önce 4 yıl başbakanlık yaptıktan sonra partisi seçimde çoğunluğu kaybedince koalisyonda savunma bakanı olan Ehud Barak’ı hatırlar mısınız? Netanyahu’ya karşı, seçimi 1999’da kazanmış ve başbakan olmuştu. Bu sırada devam eden İkinci İntifada hareketine karşı, en şiddetli karşılık, Barak zamanında verilmişti. İsrail askerlerine taş atan çocuklara, gerçek mermilerle karşılık verilmiş; 100’den fazla çocuk öldürülmüştü.
Netanyahu’nun hükumetinde savunma bakanı iken, Netanyahu’nun bugün yaptığı gibi Gazze’yi işgal ederek tamamen yıkmış olan Ehud Barak, yukarıda yazısını aktardığım Gideon Levy’ye, 1998’de bir mülakatında, şöyle demişti:
“Eğer yaşı genç bir Filistinli olsaydım, kesin terörist gruplardan birine katılırdım.”