13 Mart Medyanın Halleri
Hazırlayan: Ercan Dolapçı
14 MAYIS’TA YERLİLER İLE KÜRESELCİLER YARIŞACAK
MEHMET BARLAS / SABAH
Saflar yavaş yavaş şekillenmeye başladığına göre 14 Mayıs seçimlerinin "milli bir ittifak" ile küresel efendilerinin dediğini kayıtsız şartsız yerine getiren "küreselci ittifak" arasında geçeceğini söyleyebiliriz.
Küreselci ittifak, Türkiye'nin güçsüz olması, dış politikada diz çökmesi, Rusya'ya karşı olması, NATO'nun isteklerinin dışına çıkılmaması için elinden geleni yapacak.
Milli ittifak ise önümüzdeki Türkiye Yüzyılı'nda, ülkemizin dünyada söz sahibi olması, vatandaşlarının küresel silindirin altında ezilmemesi için büyük çaba sarf edecek. Türkiye'de, seçimlerde yüksek katılım gösteren, bilinçli bir seçmen kitlesi var. Sokaktaki vatandaş, Türkiye'de ve dünyada neler olduğunu yakından izliyor ve ülke menfaatleri doğrultusunda yorumlayabiliyor. Her seçimde olduğu gibi 14 Mayıs'ta da en doğru kararı verecektir.
ANKET MEVSİMİ
SERKAN FIÇICI / AKŞAM
Saat başı bir yenisi açıklanıyor.
Biri "Kılıçdaroğlu 10 puan önde" diyor.
Diğeri "Yetmez 5 puan da benden, fark 15 puan" havasında...
Yarın muhtemelen farkı 30 puana çıkarırlar.
Bunlara bakarsak seçim çoktan bitti.
Matematik izin verse "Kılıçdaroğlu yüzde 135 ile kazanıyor" diyecekler!
Her seçim öncesi aynı şarkı...
Her seçim sonrası aynı hüsran...
Muhalefetin kamuoyu araştırma şirketleri galiba akıllanmayacak.
Üşenmedim, baktım.
Bu anketçiler, MHP'yi 2018 Seçimleri öncesinde kelimenin tam anlamıyla "yok" saymışlar.
O döneme ilişkin "8 ayrı firmanın" anketlerinde MHP için öngörülen oy oranlarını toplayıp ortalamasını aldım.
Neymiş?
-Sadece yüzde 6....
Peki MHP seçimde ne oy almış?
-Yüzde 11...
Buna "sapma" ya da "hesap hatası" filan denmez.
Düpedüz sahtekarlık!
Şimdi bakıyoruz aynı anketçiler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı yüzde 30'larda gösterip kendilerince mutlu oluyorlar.
Hitap ettikleri kitleleri, üfledikleri "Kılıçdaroğlu yüzde 70'e yakın oy oranıyla seçilecek" yalanıyla serinletiyorlar.
Sonra sandık geliyor.
Sonuçlar ortaya çıkıyor.
Ve tam o sırada bu anketçiler kayıplara karışıyor.
Depremde yıkılan çürük binaların müteahhitleri neyse bunlar da o...
TÜRKİYE DENİZDE Mİ YÜZECEK GÖLDE Mİ BOĞULACAK?
YUSUF DİNÇ / YENİ ŞAFAK
Foreign Affairs dergisi Türkiye’nin Dönüm Noktası başlığıyla Fetöcü Henri Barkey’in 3 Şubat tarihinde bir makalesini yayınlamıştı. Bu yazıda bir orijinallik vardı; göç, terörle mücadele gibi alanları göz ardı etse de seçimin bir anlamda ekonomiyle dış politika arasında olacağını değerlendiriyordu. Böyle bir orijinalliği olsa da aklının kabiliyetleri elinden alındığından tutarsızdı. Çünkü işaret ettiği aday ne ekonomiyle ne dış politikayla ne de başka bir başlıkla ilgili referansı olan biri değildi. Sıradan bir müteahhitti.
Uğruna sağdan soldan herkesi hedefine alıyordu. Türkiye’de küçük olarak adlandırılan partilere küçük demek yerine “minicik” demeyi tercih ediyordu. Altılı masanın bugünkü adayını o zaman hayli hırpalıyor, “yenilmelik (beatable)” veya “müzmin umutsuz (desperate)” gibi sıfatlarla anıyordu.
“Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar …” falan anlamına gelen şeyler de söylüyordu.
Diğer taraftan mevcut dış politikanın Türkiye için doğrusu olduğuna Barkey de kani görünüyordu. Muhalefetin bu başlıkta muhalefet kabiliyetinin olmadığını söylüyordu. Ekonominin kötü olduğunaysa pek diretmiyordu. Belki hangi ekonomi iyi diye düşünüp geri duruyordu, belki ekonomide performans göstergelerinin önemli bölümünün iyi olduğundan çekimser davranıyordu, bilmiyorum. Ama mevcut iktidarın Türkiye için en iyisini elde etmeye çalıştığını ima ediyordu.
MÜBADELENİN 100. YILI
İLBER ORTAYLI / HÜRRİYET
Bir tarafın yapabileceği ve gerekli olanın altında fırsat verilirse diğer tarafa da o nispette ölçüsüz bir bağış yapılmışsa tarımsal strüktürün, işletmeciliğin ve verimin sarsılacağına şüphe yoktur. Türkiye Cumhuriyeti imparatorluktan kalma bir alışkanlıkla gelen şimdi mübadil denen muhacir kitlelerini yerleştirmekte, toprak ve ev sahibi yapmakta pekâlâ başarılı olmuştur. Hiç kimsenin geldiği yerde tam memnun olması mümkün değildir. Fakat mesela İzmir gibi yerde mübadillerin oradaki mevcut Hıristiyan gruplarla çatışması söz konusu olmamıştır.
Britanya İmparatorluğu’nun yıkılışı sırasında Hindistan ve geleceğin Pakistan’ını oluşturacak Müslümanlar ve kitleler arasındaki kanlı savaşları düşünürsek 1923-24 Mübadelesi bir başarı sayılmalıdır. Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ne lazım olan bazı gruplar bu mübadele ile yurtdışına çıkarılmıştır. 1 milyon 200 bin kişinin Yunanistan’da başarılı denecek şekilde yerleştirilemediği, gayrimemnun bir zümre yaratıldığı açıktır. Bu karşılık Yunanistan’dan gelen 500 bin kişilik muhacirin ülkeye uyum sağladığı, yeni zirai ürün dallarının yaratıldığı da bir gerçektir.