26 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

14 Aralık Medyanın Halleri

İşte günün öne çıkan köşe yazıları...

14 Aralık Medyanın Halleri

İPLERİ ELİNDE TUTAN KİMSE YOK!

Nedret Ersanel - Yeni Şafak

Dünya jeopolitiği boşlukta sallanıyor… ‘Güvende hissetmeme’ duygusu verebilir bazılarına. Ama onlar başından beri bu topraklarda kendilerini oynatacak ipleri, ‘Puppet Master’ olarak da hep büyük güçleri aradılar… Türkiye’de bu ipler kesiliyor. Boşluğa düşüyorlar. Onların ‘kaos’ dedikleri ipsizlik. Kaos yayıldıkça düşüşleri hızlanacak… Cumhurbaşkanı’nın, ‘daha adil bir dünya mümkün ama ABD ile değil’ atağı, bu tahayyülün ‘Ankara stratejisi’ olarak uygulandığını gösteren sayısız işaretlerden biri mi? Ve bu açıklamadan iki gün sonra, ‘Başkan Biden Erdoğan’ı arayacak’ mealindeki haberlerin muştuladığı ne? ‘Amerikasızlık ihtiyacı’ Türkiye’de hep konuşuldu ama gerçekleşme ihtimali bir o kadar korkutucu bulundu. Hâlâ da korkuyorlar. Bu yüzden, son umut tutunabildikleri her Batı vaadine, muhtemel ziyaretine deli gibi sarılıyorlar… Mesela bir tanesini savaş uçaklarının alımında izliyoruz; Amerika’nın F-16’ları vermek zorunda olduğunu, çünkü Ukrayna’da Rusya’nın kazanacağının anlaşıldığını, bunun da Avrupa’da, askerî yükseliş/yığınak/tahkimat ve dahi stratejik müttefik ihtiyacı doğuracağını kestiriyorlar… Kiev’in kaybetmek üzere olduğunu kabullenmek elbette aşama ve sonrasını da tuttursalar bile aslında yaptıkları, ‘iplerini yukarı bakarak çekiştirmek’!

GAZZE KASABI NETANYAHU’NUN OĞLUNUN PAYLAŞIMI

Nedim Şener - Hürriyet

2014 yılında Irak’taki bölgesel Kürt Yönetimi’nin “siyasi bağımsızlığı” hak ettiklerini söyleyen Gazze kasabı Binyamin Netanyahu, 2017 yılındaki bağımsızlık referandumu öncesinde, Türkiye, Irak, Suriye ve İran’ın karşı çıkmasına karşın, bağımsız bir Kürt devletini desteklediklerini açıklamıştı. “Evet” çıkan referandum sonrası Kuzey Irak’ta yaşayanların İsrail bayrakları ile yaptıkları kutlamalar hâlâ hafızalarda. Netanyahu Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde PKK/KCK-PYD/YPG terör örgütüne yönelik operasyonları üzerine 2019’da sosyal medya üzerinden, PKK’ya şöyle destek olmuştu; “İsrail, Türkiye’nin Suriye’deki Kürt bölgelerine yönelik işgalini şiddetle kınıyor Türkiye ve onun vekilleri tarafından Kürtlere yönelik etnik temizliğe karşı uyarıda bulunuyor İsrail, kahraman Kürt halkına insani yardımda bulunmaya hazırlanıyor.” Uğur Mumcu’nun yazısı 30 yıl sonra Gazze’deki soykırım sürecinde bir kez daha kendisini teyit etti. O yazı belki dikkate alınmadı ama Yair Netahyahu’nun Instagram’dan “Free Kurdistan!” mesajını hafife almamak gerekiyor. Çünkü, PKK terörünün arkasında kimin olduğunu gösteriyor. MOSSAD’ın Türkiye’de suikastlar gerçekleştireceği biliniyor. PKK’lı teröristlerin yeniden tetikçi olarak kullanılması kimseyi şaşırtmaz.

O STATLARDA KAVGA ÇIKINCA DEĞİL ÇIKMAYINCA ŞAŞIRIYORUM

Melih Altınok - Sabah

Türkiye, pazartesi akşamından beri bir futbol kulübü başkanının maç sonunda sahaya fırlayıp hakeme yumruk atmasını konuşuyor. Ortalık ayakta. İktidarıyla muhalefetiyle, medyasıyla taraftarıyla herkes stadyumdaki şiddeti kınıyor. Hakemler istifa ediyor. Lig maçları erteleniyor... Bense yine şaşkın şaşkın olan biteni izliyorum. Zira yalnızca bizde değil tüm dünyada futbol, hem sahada hem tribünde şiddetle iç içe geçmiş bir etkinlik. Maçlar, halim selim adamları bile bağırarak ana avrat sövecek hâle getiren bir atmsoferin hâkim olduğu stadyumlarda oynanıyor. Ortamdaki testosteronu zıplatacak amigolar bile düşünülmüş. Stattaki  kadınların bile çoğu zaman coşkuyla katıldığı cinsiyetçi küfürleri organize ediyorlar. Sahadan da kemik sesleri yükseliyor. Organizasyonun mafyatik ilişkilerine, "bahis"ine, şikesine falan girmiyorum bile. Zaten "fairplay" gibi masallar da bu işin doğasını dizginlemek için uydurulmadı mı? Peki, şimdi ne oldu da statlarda önüne "LGBT-İ" sıfatları eklemeden hakem diyemeyenler şiddeti lanetler oldu? Dökülen bu timsah gözyaşlarına inanıyor musunuz? Bu inandırıcılıktan uzak seremoniyi bırakıp gerçekleri konuşmalıyız. Futbolun astarı yüzünden pahalıya gelen, halkın sırtına yük olan ekonomi politiğini tartışmalıyız. Öyle ya milletvekilliği yapmış, iş güç sahibi koca bir adam niye bu kadar sinirlenmiş olabilir ki sahaya atlayıp neticede bir oyun olan maçın yöneticisine dalıyor? Tamam hakeme küfrettin, anladık alışkanlığınız, başkanlığın raconu böyle. İyi de yumruk atmak, yerdeyken arkadaşlarınla tekmelemek nedir? Canı mı gidiyor malı mı? Sizce?

KEÇEYİ SUYA ATANLAR

Kadir Yıldız - Türkgün

Atatürk’ün partisi olduğunu iddia eden ve bölücülerin ağzıyla  “Kürtlerin daha az eşit olduğunu”  söyleyebilen CHP’nin, terörün siyasi uzantılarını koruma ve ittifak etme yoluyla can suyu verme çabaları da TBMM’nin ruhunu incitiyor. AYM’den, CHP’den, kimi STK’lardan ve sözde demokrasi savunucularından bölücülere verilen destek onları daha hırçın ve hırslı hale getiriyor. Daha pervasız açıklamalar yapmalarına, bölücülüğün dilini daha da sivriltmelerine olanak tanıyor. Geçtiğimiz gün TBMM bütçe görüşmelerinde açılış söz hakkını, görüşmeleri provake etmek için kürtçe yapan DEM Partili Tuncer Bakırhan’ın pervasızlığı ve buna karşın TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un  “Türkçe tercüme”  talebi de aynı kapıya çıkıyor. Bu tavır, konuşmasını başka dillerde yapmak isteyenler için açık kapı bırakmak anlamına geliyor. Genel Kurula hitabın dili Türkçe’dir. Resmi dilimizi yok sayanın konuşma hakkı da yok sayılmalı ve mikrofonu kapatılmalıdır. Konuşmasının sonrasında  “Türkçe tercüme”  talebi müsamahanın da ötesinde bir istektir. Bölücülerin, ülkemizi ihanet ağıyla örmesinin önüne geçmek için düzeltme yapmasını beklemek, hoş karşılamak, müsamahakâr davranmak ya da  “hatasını anlar”  umuduyla susmak daha çok şımarmalarına çanak tutmaktır. Devletin ve yönetenlerin görevi beklemek değil, gereğini yapmaktır.

Son Dakika Haberleri