14 Haziran Medyanın Halleri
14 Haziran Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?
DEVLET BEY... ‘AYRILSAK DA BERABERİZ’ Mİ DEDİ!
OKAN MÜDERRİSOĞLU - SABAH
Görünen o ki...
1- Sn. Bahçeli, siyasetteki yumuşama temaslarında sınırların net çizilmesini istemekte. Veya yeni işbirliklerine siyasal zemin bulma faaliyetleri yürütüldüğünden kuşkulanmaktadır. Kuşkularının arasında yeni anayasa iradesine, zamanla eklenebileceğini varsaydığı başlıklar da yer tutmaktadır. Bu noktada, açık kaynak yorumlaması yerine daha somut olgular üzerinden hareket edilmesi gerekmektedir.
2- Sinan Ateş cinayetinin, Ülkü Ocakları'nı kriminalleştirme hamlesine dönüştürülmek istendiğini açıkça hissettirmekte ve "rest" çekmektedir. Bu da demek oluyor ki... Mahkeme başladığında kamuoyunu şaşırtacak bilgi ve belgelerin MHP kanadı aracılığıyla gün yüzüne çıkarılması söz konusu olacaktır. Aksi takdirde, "Muarızlarımız şunu öne sürdü ama ispat edemedi" tarzı bir pozisyonlanma ikna edici değer kazanamayacaktır.
3- Cumhur İttifakı'na gelince... "Ayrılsak da beraberiz" çağrışımı yapan cümleler, MHP kurmay aklının hayli uçlara gittiği izlenimini uyandırmaktadır. "İttifakın ilkeleri çerçevesinde yine desteğimizi esirgemeyiz ama günah bizden gitti" demek, bu siyasal birlikteliğe umut bağlayanlar nezdinde "taktik çıkış stratejisi" manasına gelir ki... Bu da faydadan çok zarar getirir.
Bundan sonrası mı?
Cumhur İttifakı'na bağlılık sözü gerekli ama yeterli olmayacaktır. İttifak çerçevesinin yeniden ele alınması, kurumsallık gerektiren yönlerinin tanımlanması, esnek biçimde mi yoksa katı kurallarla mı ilerleyeceğinin netleştirilmesi gerekecektir.
PROVOKASYONA RAĞMEN RUSYA, ÇİN VE İRAN
HAKKI ÖCAL - MİLLİYET
Evet, yakın geçmişte bile hatalar olmuştur. Örnek isterseniz, bir Rus uçağının, Türk hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle (ülkemizde beceriksiz bir siyasetçinin başbakanlık stajı yaptığı) 24 Kasım 2015’te vurulmasıyla başlayan ”durum”, hemen batıda “Türkiye ile Rusya arasında ciddi diplomatik ve askeri kriz” damgasını yemiş, ancak (başbakanın beceriksizliğini--belki başka hesapları bulunduğunu--fark eden) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat devreye girmesiyle çözülmüştü.
Bir başka örnek, kendi jeopolitik mahallesinde ve bunun çok daha ötesine ulaşan, başka dile tercümesi nerede ise imkansız “Gönül coğrafyası” dediğimiz etki alanındaki Uygurlara, resmi Çin ziyareti sırasında ağırlıklı yer ayıran Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın temaslarının Çin yetkililerde olumsuz izlenim yarattığı ve Türkiye’nin bu tepkiye tepki olarak, Çin’den alınan otomotiv ürünlerine ilave vergi koyduğu yorumlarıdır. Bu yorumlar o kadar sağlam bilgiye dayanır biçimde kaleme alınmış ki, nerede ise Çin ile Türkiye’nin arasının açıldığı izlenimini edinebilirsiniz. (…) ABD’nin küresel kovboyluktan vaz geçtiği bir dünya için ABD’liler hazırlanıyorsa, bizim seyirci olarak beklememiz uygun olmaz. Böyle bir ortamda, iyi niyetle de olsa, germek, gerilmek ise çok yersiz görünüyor.
DENETİMDEN KAÇMAK
EGE CANSEN - SÖZCÜ
Vakıfların varlık nedeni (raison d’étre) hayır u hasenattır. Yani amaç, zenginlerin toplumun nispeten yoksul kesimine hizmet götürmesi veya güzel işler yapmasıdır. Vakıflar almak için değil vermek için kurulur.
Kurucusuna dolaylı veya dolaysız maddi imkan sağlayamaz. Özetle: Devlet kuruluşları veya belediyeler, KİT’ler, BİT’ler veya girişimci tüzel kişiler vakıf kuramaz. Ancak vakıflar, kamunun halkın hayrına yapması gereken sosyal faaliyetin (fakirlere bedava yemek vermek, barınma imkanı sağlamak, eğitim ve sağlık hizmeti sunmak, köpek barınağı inşa etmek ve işletmek vb) bir kısmını üstlenebilir. Asla, birinci vâkıfı devlet ve amacı da devlete hizmet olan “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı” diye bir vakıf olamaz.
Trafik Vakfı da Mehmetçik Vakfı da olmaz. Ama diyeceksiniz ki bunlardan yüzlerce hatta binlercesi var.
Ben de diyeceğim ki bunların hiçbiri vakıf değildir. Bu sözde vakıfların amacı ya vergiden kaçınmak ya da seçilmiş veya atanmış kamu yöneticilerinin etkinliğini artırmak için onlara “bütçe kısıtlarına veya Sayıştay denetimine tabi olmadan” harcama yapma yetkisi sağlamaktır. Aslında yöneticinin elini serbestleştirmek kötü olmayabilir. Ama bunun yolu sözde vakıf kurmak olmamalıdır. İdare hukukçuları bu ihtiyaca, vakıf kavramını dejenere etmeden bir çözüm bulmalıdır.