14 Kasım Medyanın Halleri
İşte günün öne çıkan köşe yazıları...
‘MASUM YERLEŞİMCİLER’ DEĞİL, İŞGALCİ TERÖRİSTLER
Kurtuluş Tayiz - Akşam
Türkiye, İsrail'i rahatsız eden ve üye ülkelerin "aksiyon" almalarına olanak tanıyacak tüm maddeleri sonuç bildirgesine geçirmeyi başardı. Metinde İsrailli yerleşimcileri ilk defa "terörist" olarak tanımlayan ifadeler yer alıyor. Dünyanın diline "masum yerleşimciler" olarak yerleşen bu İsrailli sivil işgalciler, tam anlamıyla bir "terörist" olarak anılmayı hak ediyor. Bu sivil işgalciler, İsrailli askerlerin korumasında Filistinlileri kovarak, direnenleri ise öldürerek evlerine, bahçelerine ve hayvanlarına dahi el koyuyorlardı. Bunların gerçek anlamda soykırımcı katil sürüsü olduğunu ifade etmek ve bunu Riyad zirvesinin bildirisine geçirmek Türkiye'nin hanesine yazılması gereken önemli bir başarıdır. Bu işgal sürüsü bundan böyle artık "yerleşimci" değil, "terörist" olarak anılacaktır. Riyad bildirisinde İsrail'in nükleer silahlardan arındırılmasının önünü açacak, Tel Aviv üzerinde baskı yaratacak "Nükleer Silahlardan Arındırılma Konferansı" teklifi de son derece önemli. Diğer önemli madde ise Zirve'ye katılan ülkelerin Gazze'deki ablukayı kırmaya teşvik edilmesi. Gazze'ye yardım için harekete geçecek ülkeler (doğrudan veya dolaylı) İslam İşbirliği Teşkilatı'nın sonuç bildirisinde yer alan bu maddeyi referans alabilecek ve diğer ülkelerin yardım ve desteğine sahip olacak. İsrail'in Gazze'de başlattığı saldırılara karşı Türkiye, Filistin halkının sesi olarak elinden gelen çabayı göstermeye gayret ediyor. Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Riyad zirvesinde gösterdiği duyarlılık ve yoğun temasları takdire şayandır. İsrail ve ABD'yi en çok rahatsız eden ülke Türkiye, lider ise Erdoğan'dır. İsrail'in bu seferki Gazze katliamı yanına kâr kalmayacak; Türkiye, İsrail'in savaş suçlarının takipçisi olacak, katil Netanyahu'nun Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'ne sevkini de yine Ankara'nın çabaları sağlayacak.
AYM NEDEN Mİ HAKSIZ?
Kadir Yıldız - Türkgün
AYM, yok saydığı 83. Maddenin devamı ve 14. Madde ile hem yetkisini aşarak bireysel başvuru yolu kapalı bir dava hakkında karar veriyor, hem yasayı kendine yontuyor, hem de milli vicdanla ters düşüyor. AYM bununla da yetinmeyip TBMM üzerinde bir vesayetçi gibi davranıyor. Yargıtay da zaten bunun için AYM hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Kime şikayet ediyor? Tabi ki milli vicdanın kendisine… AYM’nin kararına göre PKK’lı terörist elebaşları Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan gibileri de milletvekili seçilmesi halinde işledikleri suçlardan azade sayılıyor. Binlerce evladımızı şehit eden bu teröristlerin elini kollunu sallayarak gezmesine zemin hazırlayan AYM kararına sizin vicdanınız el veriyor mu? Vermiyorsa; AYM anayasayı çiğniyor. Veriyor diyorsanız; siz anayasayı çiğniyorsunuz! Milli vicdanın karşısında durarak, 15 Temmuz’u “tiyatro” olarak tanımlayan CHP, Yargıtay’ın AYM hakkında suç duyurusunda bulunmasını “darbe” olarak görüyor. Milli iradenin yüzde 50+1 ile seçtiği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da “darbeci” olarak niteliyor. İP Bursa milletvekili Selçuk Türkoğlu da TİP’li Ş.Can Atalay’ı cezaevinde ediyor. 35 şehirde meydana gelen Kobani olaylarının baş destekçisi Ş.Can Atalay’ı… Yetmezmiş gibi partisi de Hakimler Savcılar Kurulu’nun önüne giderek anayasa kitapçığı bırakıyor ve suç duyusunda bulunuyor. Yargıtay’ı şikayet ediyor. Vatansever ve milliyetçi olduğunu iddia eden parti, devlet düşmanı birini koruyup kollamak için seferber oluyor. HEDEP, DEVA, Gelecek, Saadet Partisi de aynı telden çalıyor. Görünürde Yargıtay, AYM’ye karşı hukuk mücadelesi veriyor. Aslında olan ise; Milli vicdan, kendisini ortadan kaldırmak isteyenlere karşı kendini koruyor.
JEOPOLİTİK; NEREYE KADAR?
Süleyman Seyfi Öğün - Yeni Şafak
Marx’ın çok kıymetli bulduğum diğer tespiti ise üretici güçlerde-kabaca teknoloji- yaşanan değişimlerin târihi değiştirme kapasitesine işâret etmesiydi. Bunun 1950’lerde başlayan Chip devrimi ve Blockchain günümüze en başat boyutunu ortaya koyuyor. Çok âşikâr ki bildiğimiz dünyâ, yâni sanayi dünyâsı çöküyor. Kimileri bilgi toplumu ve ekonomisi diyor; ama bana göre düpedüz tekno kapitalizm yükseliyor. Gerek enerji gerek finans sıkletli merkezler bu işin doğrudan içinde. Ve artık kendi aralarında çatışmaya da başladılar. Birileri zâten bitap düşmüş sanayi kapitalizminin aşılmasını hızlandırmak ve bir an evvel yeni üretim -mübâdele ve tüketim tarzına geçmek istiyor. Birileri de bu süreci mümkün mertebe geciktirmenin derdinde. Birileri yeni teknolojik imkânları eskinin yaşatılması için; diğerleri ise bambaşka bir dünyânın inşâsı için seferber etmek derdinde. Dünyâmızın yaşadığı jeopolitik hareketlilikler bu iki dayatma arasında şekilleniyor. Savaşların jeopolitik anlatımının kifâyetsizliği tam da burası. İki jeopolitik güç çarpışmıyor aslında. Veri bir jeopolitiğin nasıl şekillendirileceğine dâir finans sıklet merkezli sermâye ile enerji merkezli dünyâ çarpışıyor... Her yerde… Devletlerin arasında, devletlerin içinde…Ama her yerde… Jeopolitik anlatı, blok hâlinde değil de, bunlarla ilişkili anlatılırsa mânâlı olacaktır.