14 Nisan Medyanın Halleri
HAZIRLAYAN: ERCAN DOLAPÇI
359,7 MİLYON LİRA HDP’DEN ALINABİLİR Mİ?
OKAN MÜDERRİSOĞLU / SABAH
HDP kapatma davası sürüyor. Anayasa Mahkemesi bu kritik davanın, 14 Mayıs Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Seçimi sonrasına bırakılması istemini daha önce reddetti. HDP'nin ek süre talebini ise kabul ederek sözlü savunma için 11 Nisan'a gün verdi. Fakat HDP, seçim dönemi yoğunluğu bahanesiyle 11 Nisan'da sözlü savunma yapmasının imkânsız olduğunu ileri sürdü ve savunmadan imtina etti.
Bu veriler ışığında...
Hazine yardımına konulan ihtiyati tedbiri AYM tarafından kaldırılan ancak seçime girmeyeceği açık olan HDP'ye, seçim dönemine özgü ekstra Hazine yardımı ödenmesi doğru mu? Mevzuata göre, her yıl rutin olarak 10 Ocak'ta ödenen bir tutar zaten var. Yardım miktarı bu yıl HDP için 179,85 milyon lira. Yani, Siyasi Partiler Yasası'ndaki şartları taşıdığı varsayımıyla aldığı Hazine yardımı bu kadar. Peki, seçim nedeni ile olağan yardımın iki katına denk gelen ilave 359,7 milyon lira, seçime girmeyecek bir partiye niçin ödensin ki?
Hatta bir adım ileri giderek söyleyelim...
Örneğin Hazine seçime endekslenen yardım tutarını bloke ederek, bu konunun yargıya intikalini ve o noktada da içtihada bağlanmasını sağlayamaz mı?
Veya...
Hazine yardımının amacına uygun kullanılıp kullanılmadığı, paravan bir başka partiye aktarılıp aktarılmadığı devletin ilgili birimlerince takip edilemez mi?
Bence, çok yönlü düşünmeye değer!
CHP’NİN GİZLENEN KÜRT RAPORUNDA NE VAR ACABA?
ABDÜLKADİR SELVİ / HÜRRİYET
CHP’li Sezgin Tanrıkulu, PKK ile yeni bir çözüm sürecinin kaçınılmaz olduğu, Meclis odaklı bir yöntemle diyalog içinde PKK’ya silah bıraktıracakları yönündeki açıklamaları ile gündemde.
HDP’nin Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığını desteklemesi için iki parti arasında köprü olan önemli isimlerden birisi. Kılıçdaroğlu’na desteği sağlamak için bölgeden bir işadamıyla birlikte 6 ay önceden Kandil’le diyalog kurduğu söylenmişti. Yani Kılıçdaroğlu, PKK ve HDP’nin desteğini sağladıysa bunda Sezgin Tanrıkulu’nun da büyük payı var.
Sezgin Tanrıkulu’nun katkısı bununla da sınırlı değil. CHP’de Sezgin Tanrıkulu’nun koordine ettiği bir heyet tarafından bir Kürt raporu hazırlanmış.
Raporun hazırlanmasına bugün HDP’nin Danışma Kurulu’nda yer alan isimler de katkı yapmış.
Aslında bu bir sır değil. Sezgin Tanrıkulu ile konuşup 3 Ağustos 2022 tarihinde Hürriyet’te yazmıştım. Tanrıkulu, “Bir Kürt raporu üzerinde çalışılıyor. Raporlar toplandıktan sonra ortak bir rapor haline dönüştürülecek. 2015 raporunda CHP’yi aşan önemli tespitler vardı. 22 soru - 22 cevap olarak yayınlamıştık. CHP ile Kürt seçmen arasındaki ilişkiyi canlı tutabilmek adına 2015 raporunu güncelleyip sürekli çalışılan bir rapor haline getireceğiz” demişti.
Yeni olan ise, CHP kulislerinde konuşulduğuna göre rapor HDP’yi de aşan öneriler getiriyormuş. CHP’ye yakın bazı akademisyen ve gazetecilerin raporun içeriği hakkında bilgisi olmuş. Bu rapor açıklandığında CHP seçimlerde çakılır, Kılıçdaroğlu, Türk seçmenden, özellikle de milliyetçi ve ulusalcı kesimden oy alamaz diye açıklanması yasaklanmış.
Kandil üst üste Kılıçdaroğlu için destek açıklaması yapıp, Sırrı Sakık Kılıçdaroğlu’na, “Kapalı kapılar ardında söylenenlerin, kamuoyuna da bunların deklare edilmesi gerekir” diye çağrı yapınca, CHP’nin açıklanmayan Kürt raporu ilgimi çekti.
Raporda CHP’nin, aman Türk seçmenlerin haberi olmasın diye gizleme gereği duyacağı kadar ne var acaba?
KEMALİZM Mİ POST-KEMALİZM Mİ?
OĞUZHAN BİLGİN / AKŞAM
Bilindiği üzere 2000'li yıllarda liberal-sol entelektüellerin ve muhafazakâr aydınların (son yazıda bahsettiğim) eleştirileriyle giderek itibarsızlaşmış ve etkisizleşmiş bir Post- Kemalizm dönemi yaşandı. O kadar ki Kemalist olmanın karikatürize bir durum hâline sokulduğu, CHP içerisine sıkıştığı ve gettolaştığı bir dönemdi. Bir önceki yazımda değindiğim bu Kemalizm eleştirileri neticesinde CHP Kemalizmi Türk milletinin ana omurgasını oluşturan milliyetçi-muhafazakâr kesimlerin talep ettiği yönde değil tam tersine küreselcilerin ve onların uzantısı olan liberal solun istediği yönde CHP içerisinde dönüştürülerek tasfiye edildi.
Sonrasında ideolojik ve anti-emperyalist, ulusalcı bağlamından koparılmış; küreselcilerin küresel hegemonyasına direnemeyecek ve Batıcı kültürel hegemonya için fonksiyonel bir pop-Kemalizm üretildi. Sosyal medyada, stadyumlarda, sinema-dizi sektöründe ve popüler kültür mecralarında yaygınlaştırılan bu dönüştürülmüş Kemalizmin ise Amerikan emperyalizmiyle, Yunan ve Ermeni saldırganlığıyla ve bilhassa PKK ile FETÖ ile bir derdi yoktu. Milliyetçi yönünü unutturmak için Mustafa Kemal Paşa'nın kasten kalpaklı fotoğraflarını paylaşmayıp özenle daha Batılı kıyafetli fotoğraflarını seçen bu üretilmiş pop-Kemalizm küresel kültürel hegemonyanın bir üretimiydi.
İşte bu içi boşaltılmış, ideolojik ve doktriner özelliklerinden yoksun bırakılmış pop-Kemalizmin son yıllarda yaygınlaş(tırıl)ması ile ilgili "post-post-Kemalizm" diye yeni bir kavram etrafında akademik tartışmalar yapılmaya başlandı. Yani iddiaya göre Kemalizmin 2000'li yıllardan itibaren pek çok düzeyde tasfiye olmuş, itibarsızlaşması üzerine hâkim olan post-Kemalizm dönemi de geride kalıyor; şimdi Kemalizm üstelik de daha sivil ve toplumsal bir hareket olarak yeniden egemen oluyordu.
KİM BU ALLAH’IN BELASI ÖRGÜT
BAHADIR ÇOBAN / TÜRKGÜN
HDP’nin lağım pisliği saçan özerklik, teröristbaşına özgürlük gibisinden vaatleri Kemal Kılıçdaroğlu’nu iyice köşeye sıkıştırdı.
Her gün bir Kandil faresi tarafından övgüyle anılmak demek, terör örgütüyle arasındaki karanlık irtibatın kamuoyunun biraz daha dikkatine sunulması demektir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “PKK’nın cumhurbaşkanı adayı” olmadığını inandırıcı bir şekilde ifade etmesi için çok az bir zamanı kaldı.
Seçimin kum saati geriye doğru işliyor.
Yoğunlaşan baskılar onu bir açıklama yapmaya mecbur etti.
Kılıçdaroğlu birkaç gün önceki soğanlı konuşmasının içine “Her türlü terörün Allah belasını versin” cümlesini serpiştirdi.
Burada ne yok? Bir kere özne yoktu… Kim bu Allah’ın belası terör örgütü?
ETA mı, IRA mı, Boko Haram mı? Kim? Net bir tarifi yok.
Terör örgütlerinden bahsederken isim belirtilmesi ziyadesiyle önemlidir. Zira bu gözler PKK’lıların bile teröre karşı pankartlı yürüyüş yaptığını gördü.
İŞİD terör örgütünün Suruç patlamasını gerçekleştirdiği 2015 yılında yapmışlardı gösterilerini. Terörist, terörü kınıyordu. Ben de o zamanki yazıma “Fıkra konusu gibi… Terörist, teröriste karşı teröristbaşının resimleriyle, terör örgütünün paçavralarıyla yürüyüş düzenliyor” notunu düşmüştüm.
Kemal Bey’in terörün her türlüsüne toptan lanet okuması, onun açık açık PKK diyememesini kurtarır mı? Kurtarmaz…
Mesela HDP, PKK’nın terör örgütü olmadığını kendilerine her sorulduğunda söylüyor.