15 Nisan Medyanın Halleri
HAZIRLAYAN: ERCAN DOLAPÇI
PKK, FETÖ, DEAŞ, SOL TERÖR ÖRGÜTLERİ SEÇİM HAZIRLIKLARINI TAMAMLADI
NEDİM ŞENER / HÜRRİYET
Yalnızca Türkiye’de çok partili ve serbest seçim döneminin başından bu yana değil, dünya tarihinde eşi görülmemiş bir şekilde; PKK, Fetullahçı Terör Örgütü, DHKP-C dahil tüm terör örgütleri 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlere doğrudan ve açık biçimde müdahale ediyor.
Bir yıldan fazla seçimle ilgili değerlendirme ve çalışmalar yürüten terör örgütleri bu seçimleri devlet ve mevcut hükümetten kurtuluş süreci olarak lanse ediyorlar. Terörle mücadele ve istihbarat birimlerinin seçim süreciyle ilgili elde ettiği bilgi ve bazı değerlendirmeleri şöyle:
PKK/KCK terör örgütü 2023 seçimlerini çıkış yolu olarak görüyor. Bu süreçte PKK elebaşları Duran Kalkan, Cemil Bayık, Mustafa Karasu’nun “Üçüncü yol” konulu şeklindeki söylemleri karşılık buldu. Nitekim, 3. Yol İttifakı da denilen Emek ve Özgürlük İttifakı 24 Eylül 2022 tarihinde HDP öncülüğünde TİP, EMEP, TÖP, EHP ve SMF katılımı ile kuruldu. 24 Ocak 2023 tarihinde PKK elebaşı Duran Kalkan, “Hareket olarak, elimizden gelen her türlü mücadeleyi yürüteceğiz, her türlü desteği vereceğiz, onlarla biriz, beraberiz” açıklaması yapmıştı.
PKK ve işbirliği yapan örgütler bu bağlamda; depremde merkezi yönetimin yetersiz kaldığı, taraflı davrandığı kara propagandasına devam ediyorlar. 1 Mayıs’a giden süreçte siyasi ve toplumsal taban kışkırtılarak tekrar canlandırılmaya çalışılıyor. Demokratik özerklik stratejisine dönülmesi gerektiği işleniyor. Uluslararası aktörleri de devreye sokarak devlet ve hükümeti Öcalan ve örgütle müzakereye yönlendirmeye çalışıyor. İç ve dış kamuoyunda Öcalan’ın serbest bırakılması gündemi oluşturuluyor.
Firari FETÖ üyeleri, 14 Mayıs seçimlerini ölüm-kalım savaşı olarak görüyor. O yüzden tüm güçlerini sosyal medya başta olmak üzere sahaya sürmüş durumdalar. Açık ve örtülü biçimde kendilerinden olanlara TBMM’ye sokmak için siyasi parti içlerinde aktif çalışıyorlar. Ayrıca seçim sürecinde öncelikli olarak siyasi partileri etkileme, parti tüzel kişiliklerine nüfuz etme, seçimin huzur ortamında yapılmasını engelleme ve seçmen tercihlerini yönlendirme girişimlerine yoğunlaşıyorlar.
Kılıçdaroğlu’na destek olmak için sosyal medyada ciddi propaganda faaliyeti yürütüyorlar.
Sosyal medyada yürüttükleri dezenformasyon faaliyetleriyle muhalif medyayı ve kitleleri etkilemeye çalışıyorlar. Kısmen de başarılı oluyorlar. PKK/HDP’nin oy potansiyeli kadar KHK’lıların ve FETÖ üyelerin de ciddi bir oy potansiyeline sahip olduğunu gündeme getirmeye çalışıyorlar.
LİSTELERDEKİ ‘FETÖ’ FOTOĞRAFI
MAHMUT ÖVÜR / SABAH
Altılı Masa'nın iki büyük partisi CHP ve İyi Parti'nin milletvekili listeleri açıklanınca ortalık karıştı ve ciddi bir tepki doğdu. Tepkilerin odağında da listelerde "FETÖ"cü olduğu iddia edilen çok sayıda isim vardı.
Aslında başından beri İP'li Koray Aydın'ın deyimiyle "teknik direktörlüğünü" Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı Altılı Masa, sadece altı partiden ibaret değildi. Masanın biri altında diğeri üstünde iki ortağı daha vardı: PKK ve FETÖ...
PKK, siyasi uzantısı HDP yoluyla açık açık masanın ortağı olurken, FETÖ'nün nasıl görünür olacağı merak ediliyordu. O da nihayet CHP'nin ve İyi Parti'nin milletvekili listelerinde görüldü. Bunu da bizzat CHP'liler ve İyi Partililer söyledi.
Mesela CHP'li İrem Çiçek şöyle diyordu:
"Biz Sadullah Ergin ve İbrahim Okur hakkında suç duyurusunda bulunduk. Bu dönem FETÖ'nün siyasi ayağını araştırmak istemeyen bir dönem olduğu için takipsizlik kararı verildi. FETÖ'cü gizli tanığın Ergin hakkında ifadeleri vardı."
İyi Parti'nin kuruluşunda önemli rol oynayan Aytun Çıray'ın söyledikleri de farklı değildi:
"Nitekim Türk Polis Teşkilatı'nın abide insanlarından, FETÖ kumpasları mağduru Emin Arslan bir tweet atarak İ.Naim Şahin ile ilgili olarak, 'Emniyet teşkilatının FETÖ'ye peşkeş çekildiği dönemin İçişleri Bakanı' diye yazdı."
Doğrusu bu noktaya iki parti de tesadüfen gelmedi.
Masanın CHP'li cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu bu süreci adım adım hayata geçirdi.
Hem özerklik hem de KHK talebini hiç saklamadı. İki tarafa da açık mesaj verdi.
Akşener ise işi daha gizli kapaklı götürdü. HDP'nin masaya oturmasına karşı çıkarken, başından beri FETÖ'nün sivil uzantılarıyla iş tuttu.
Hatırlayın, Koray Aydın'ın şu minvaldeki sözü hâlâ hafızamızda: "Genel başkanımızı gittiği her şehirde cemaatçiler karşılıyor."
YPG'den SDG'ye
HDP'DEN YEŞİL SOL'A…
KURTULUŞ TAYİZ / AKŞAM
PKK'nın Suriye kolu PYD (Demokratik Birlik Partisi) ABD'nin Irak işgali sırasında Kandil'de (Suriye'de değil) kuruldu. PKK'nın "Başkanlık Konseyi" üyelerinin itiraflarında PYD'nin, ABD'nin siparişi üzerine kurulduğu bilgisi yer alıyor.
PYD'nin silahlı kolu YPG (Halk Savunma Birlikleri) ise ABD'nin Suriye'de çıkardığı iç savaştan bir yıl sonra, 2012'de kuruldu. PKK'nın Kandil'deki militan yapısının ana gövdesini oluşturduğu YPG'nin başına ise "Şahin Cilo" kod adlı Ferhat Abdi Şahin getirildi. Şahin Cilo, "Mazlum Kobani" olana kadar PKK'da değişik kademelerde yöneticilik yapan bir isim. Bir dönem örgütün Avrupa sorumlusu, bir dönem "Özel kuvvetler komutanı", bir dönem "KCK Yürütme Konseyi Üyesi". 2014'e kadar "Mazlum Kobani" isminde biri yok aslında. ABD'nin terör örgütü YPG'yle "Kobani" üzerinden işbirliği yaptığı Eylül-Ekim 2014 tarihi, Şahin Cilo'nun "Mazlum Kobani"ye dönüştüğü tarihtir.
Şahin Cilo, "Mazlum Kobani"ye dönüşürken YPG de SDG (Suriye Demokratik Güçleri)'ne dönüşmeye başladı. Bu süreç ABD'nin 2014-2015'te doğrudan Suriye'ye girmesiyle start aldı. YPG, Aralık 2015'te yapılan konferansta adını "SDG" olarak değiştirdi. ABD Özel Kuvvetler Komutanı Raymond Thomas, bu isim değişikliğinin arka planını şöyle anlattı: "Onlar kendilerine resmi olarak YPG diyorlardı ki Türkler, bunun PKK ile aynı olduğunu söylüyor ve 'Benim terörist bir düşmanımla muhatap oluyorsunuz, bunu müttefik olarak nasıl yapabilirsiniz?' diyordu. Biz de bunun üzerine onlara isimlerini değiştirmeleri gerektiğini söyledik. Mesela, YPG dışında kendinizi nasıl adlandırmak istersiniz? Bir gün sonra adlarının 'Suriye Demokratik Güçleri' olduğunu ilan ettiler. Adlarının ortasına 'demokratik' ifadesini koymalarının zekice bir hamle olduğunu düşündüm."
Görüldüğü gibi SDG'nin isim babası bile Amerika. Örgütün kritik dönemlerdeki isim değişikliğine gitmesinin arkasındaki güç hep ABD olmuştur.