15 Temmuz’ların derin kökenleri ve Demirbaş Şarl dönemi
Demirbaş Şarl’ın becerisi doğuluların din, vicdan, muhtaç olana yardımcı olma ve saygı gibi 'zayıflıklarını' kullanabilmesidir.
Demirbaş Şarl’ın becerisi doğuluların din, vicdan, muhtaç olana yardımcı olma ve saygı gibi 'zayıflıklarını' kullanabilmesidir. Şarl, bu zayıflıkları kullanarak Osmanlılara kendi para ve kaynaklarıyla entrikalar yapma, istediklerini yaptırma, sadrazam değiştirtme ve hatta Ruslarla savaşa sokma gibi becerileri göstermiştir.
Yıllar önce genç bir Norveçli diplomat Kinross’un “Atatürk” kitabının eğitimlerinde önemli yeri olduğunu ve Atatürk’e çok saygı duyduğunu söylemişti. Bir İngiliz lordu olan Kinross’un 600 sayfalık bir kitabının batılı diplomatların aldıkları eğitimin bir parçası olması beni şaşırtmıştı. Amerikan eski başkanı Bill Clinton da 1999 depremi sonrası Türkiye ziyaretinde iş insanlarıyla yaptığı bir sohbette “biz üniversitede Sultan Abdülhamit’in dünya siyasetiyle ilgili politikalarını okuyarak eğitildik” demişti.
Batılıların sömürmek için bizi iyi incelediği çok açık. Kısa bir araştırmayla yüzyıllardır batılıların sistematik ve çeşitli bir biçimde bilgi topladıkları, özellikle doğu ile ilgili edinilen bilgilerin çeşitli kaynak ve yöntemlerle analiz edildiği anlaşılabilir. Batıdaki pek çok eğitim kurumu ve düşünce kuruluşunun da bu analizleri araçsallaştırarak ülkeleri devşirmeler ve entrikalarla yönetecek emperyal bir sömürü düzeni kurmak için kullandığı bilinmektedir.
Batılıların entrikalarına en uygun zemini, kendilerine rakip ya da düşman kabul ettikleri dini ve etnik yapısıyla farklı, doğu oluşturmuştur. Batılılara doğuyu edilgenleştirme ve sömürgeleştirme fırsatı veren de edinilen bilgiler, yapılan analizlerdir. Günümüzdeki pek çok sorun işte bu sömürü süreçleriyle alakalıdır.
BATININ DOĞUYLA İLİŞKİLERİ ŞEKİLLENİYOR
Batının sömürge tecrübeleri hammadde ve pazar gereksinimleri sonucu başladı. “Keşif” dönemi Avrupa’da büyük toplumsal değişimlere sebep oldu. Gelişen kapitalizmle burjuvazinin oluşması, reformlar, Rönesans ve aydınlanmanın verdiği ivme, doğuyla ilişkilerin biçimini belirliyordu. Avrupa’nın 1500’ü yıllardan başlayarak doğuyla ilişkilerinde hızla söz sahibi olacağı ve bu durumun geleceğe damgasını vuracağı belli olmuştu. Batı artık özneydi.
Üstelik batı, Amerika, Asya ve Afrika uygarlıklarını talan ederken kolonileştirme tecrübeleriyle ilgili tarih, araştırma, yazın ve felsefe arşivi de artık oluşmuştu. Doğunun dini ve etnik zayıflıkları batı tarafından iyi bilinmekteydi. Bu bilgiler kurumsallaştırılarak kuşaktan kuşağa aktarıldı ve sömürgecilikte uzmanlaşıldı.
DE GAMA’LARA GİDEN SÖMÜRÜ GELENEĞİ
Sömürünün eskiliğini ve sürekliliğini göstermesi bağlamında akla ilk gelebilecek örnek, anası İngiliz babası Portekizli bir soylu ve ‘kâşif’ olan Vasco de Gama’nın (1450-1524) yaptıklarıdır. Gama’nın tecrübeleri Avrupa’daki eğitimi ve aydınlanma çağı felsefecilerinin düşünsel altyapılarını oluşturmuştur ve etkilemiştir. Bir diğer isim de batılıların 12. Karl, bizim bir türlü başımızdan atamadığımız için Demirbaş Şarl dediğimiz İsveç kralıdır.
Vasco de Gama ünlü Fransız filozof Voltaire ve Demirbaş Şarl’dan 200 yıl kadar önce yaşamıştır. Doğunun zenginliklerine giden yolları ilk keşfettiği söylenenlerdendir. Portekizli bir komutan olan Vasco de Gama sıra dışı bir hayata sahipti. Portekiz Kralının verdiği destekle yola çıkan de Gama’nın doğu Afrika kıyılarındaki Mozambik’e vardığında çevirdiği entrikalar batıda iyi bilinir, “keşiflerinin” temelinde çirkinlik vardır. Mozambik’te kendisini Müslüman olarak tanıtıp zenginlikleri dillere destan Hindistan’a giden deniz yolunu öğrenmeye çalışır, sinsice bilgi toplar. Yalancılığı ortaya çıkınca canını zor kurtarır ama kaçarken de adamlarıyla birlikte pek çok Mozambikliyi katletmekten geri durmaz. De Gama Mozambiklilerden aldığı bilgilerle bugün İtalyan tatilcilerin sayfiyesi olan Kenya’nın Malindi bölgesine yelken açar. O dönemlerde Hindistan ve Arap yarımadasıyla ticaret yapan önemli bir kent olan Malindi’de yine entrika ve zorbalıklarla Hindistan ticaret yollarını öğrenir ve Portekiz’den getirdiği savaş gemileriyle bu yolları ele geçirir. Böylece bilinen ticaret rotalarını da değiştiren de Gama, Osmanlı’nın hâkim olduğu bazı bölgelerde etkin olunca Osmanlı’nın ticari zararları kaçınılmaz olur. Gittiği her yeri zorbalık ve entrikalarla sömürgeleştiren, Kalküta gibi kentleri denizden gemileriyle bombalayan de Gama, 1524’te Hindistan’ın Kochi kentinde ölmüş ve orada gömülmüştür. Kerala yerel hükümetinin Gama’nın Hindistan’ı “keşfettiği” yılın 500. yıldönümü için düzenlemek istediği şenlikler ise halkın tepkileri sonucu iptal edilmiştir.
AYDINLANMA FİLOZOFLARI VE SÖMÜRÜ MİRASI
Ünlü Fransız filozof Voltaire aydınlanmanın önde gelen isimlerinden. Akılcılığı ön plana çıkaran aydınlanma felsefecileri, kendilerine soylu sıfatı yapıştırmışların egemenliğine, devlet ve kilisesinin yobazlığına karşı mücadele etmiştir. Ancak Voltaire ve diğer felsefecilerin en büyük eksiklikleri düşüncelerinde Avrupa dışı toplumlara pek yer vermemeleridir. Aksine bugün, ırkçı düşünceleri dahi paylaştıkları bilinmektedir. Voltaire de dini, özellikle İslam dinini ve Türkleri küçümsemiştir. Voltaire Descartes’ten beri süregelen düalizmi içselleştiren Aydınlanma felsefecilerinin en önemli temsilcilerindendir. Felsefi düalizminde kilise zaten önyargılar düzeyinde batıda var olan klasik İslam düşmanlığının kaynağıydı. Voltaire gibi filozoflar da aydınlanmacı düalizm ve rasyonalizmiyle gelişen burjuvazinin sömürü düzenini çağa uydurmaktaydı.
Onlara göre din, akıl dışılığı, İslam ise bu akıl dışılığın katmerlisini temsil ediyordu. İnsan düşüncesi ve felsefesine sayısız katkılarda bulunan bu Aydınlanma çağı filozoflarının, alt yapı üst yapıyı bir şekilde belirlerken, çağlarının sosyo- ekonomik koşulları dışında düşünmeleri beklenemezdi. Bu durum ise batı modernleşmesine katkı sunan aydınlanma döneminin karanlık ve kendinden olmayanları dışarıda bırakan tarafını ortaya çıkarmaktaydı. Ötekileştiren, sömürgeciliği akılcılık çerçevesiyle kabul eden ve üstün insan düşüncesini sistemleştiren batılı aydınlar kendi toplumlarını modernleştirirken emperyalizmin eline de sömürüyü meşrulaştıran eldivenleri tutuşturmuşlardı.
Voltaire Demirbaş Şarl’ı (1682-1718) pek överdi. Voltaire’in övgüsü ile kralın Türkiye’de sığınmacı olarak geçirdiği zaman birleşince sömürgeciliğin tarihsel tecrübeleri de belirginleşiyor. Voltaire’in Demirbaş Şarl’ı övmesinin sebebi, onun daha o çağda akılcı bir yaklaşımla doğuluların din, vicdan, muhtaç olana yardımcı olma ve saygı gibi “zayıflıklarını” kullanabilmesidir. Şarl, bu zayıflıkları kullanarak Osmanlılara kendi para ve kaynaklarıyla entrikalar yapma, istediklerini yaptırma, sadrazam değiştirtme ve hatta Ruslarla savaşa sokma gibi becerileri göstermiş, böylece Voltaire’in büyük saygısını kazanmıştır. Voltaire yazdığı kitapla Avrupa’ya, hatta İsveçlilere bu kralı yakından tanıtmıştır.
DEMİRBAŞ ŞARL VE ENTRİKALARI
“Büyük İsveç” hayaliyle Ruslarla girdiği savaşlardan sonuncusu olan Poltava’da hezimete uğrayan Demirbaş Şarl, Osmanlıya sığınmıştı. İsveç devlet arşivindeki belgelere göre ailesi ve zamanının en iyi hocaları tarafından çok iyi yetiştirilmiş bir kraldı. Hem iyi bir klasik eğitim almış hem de zamanın modern tarihi ve dönemin devletlerinin çıkarları ve kaynakları konusunda eğitilmişti. (1)
Osmanlıya sığınan Demirbaş Şarl, dönemin padişahı 3. Ahmet tarafından büyük bir dostlukla karşılanmış ve kendisine “sığınmacı” olduğu halde, at yüküyle altın hediye edilmişti. Beş parasız olarak sığındığı Osmanlı’da kendisine gösterilen bu misafirperverliğe karşı Osmanlı’nın verdiği altınları kullanarak önce saray doktorlarını ve çevirmenleri satın almış sonra da zeki kontu Poniatowsky aracılığıyla ilişkilerini iyice artırdığı saraya sızmıştı. Demirbaş Şarl’ın rüşvet vermediği makam sahibi, karışmadığı entrika kalmamıştı. Hatta bugünün bakış açısıyla darbe olarak görülecek işlere dahi imza atmıştı. Örneğin Demirbaş Şarl Osmanlı’yı Ruslarla savaşa sokmak için çabalamıştı. Bu yüzden ilk başlarda kendisini destekleyen ama daha sonra önünde engel olan Çorlulu Damat Ali Paşa’dan kurtulmaya çalışmıştı. Sonunda Çorlulu Damat Ali Paşa’yı azlettirip yerine Köprülüzade Numan Paşayı getirtmeyi başarmıştı. Voltaire’e göre Şarl açıkça söylemese bile yabancı misyon şefleri dahil çok kişi Osmanlı sarayındaki görev değişikliğinin sebebinin Demirbaş Şarl olduğunu biliyordu. Ama kısa bir süre sonra Köprülüzade Numan Paşa’dan da memnun kalmamıştı Demirbaş Şarl ve bu defa da Çorlulu Ali Paşa’dan önceki Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa’nın yeniden göreve getirilmesinde rol oynamıştı. Ama Baltacı, Demirbaş Şarl’ın bütün umutlarına karşı, ona hizmet eden bir Sadrazam olmamıştı. Osmanlı’yı Ruslarla savaşa sokmak için entrikalarını sürdüren Şarl, bunu başarmıştı ama Baltacı’nın Ruslarla yaptığı Prut anlaşmasıyla (1711) büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Anlaşmanın ardından yaşlı paşanın boğazına sarılıp neden kazanabileceği savaşa devam etmediğini sorma cüretini dahi göstermişti. Baltacı’nın “her ülkenin bir krala ihtiyacı vardır ve hiçbir kral da ülkesinin dışında yaşamak zorunda değildir” cevabını alınca ümitleri tükenmiş olarak ülkesine dönüş hazırlıklarına başlamıştı.
Voltaire’e göre “…kral Bender’deyken pek çok insan onu görmeye geldi. Türkler ve komşu Tatarlar kalabalık guruplarla geldiler, hepsi de ona saygı ve hayranlık duyuyordu. Kralın şaraptan uzak durmadaki tavizsiz kararlılığı ve düzenli olarak günde iki kez umumi ibadetlerde hazır bulunması Türklere ve Tatarlara “bu gerçek bir Müslüman” dedirtiyor ve ziyaretçileri sabırsızlıkla onunla birlikte Moskova’yı fethetmek için tutuşturuyordu”. “…Kont Poniatowsky, Türkler gibi giyiniyor ve sarayda her yere rahatlıkla girip çıkıyordu.” (2)
Voltaire, Osmanlı sarayına karşı kralın kullandığı yöntemleri ve entrika dolu maceralarını birebir tanıklıklara dayanan ayrıntılı röportajlarla, överek anlattığı kitabında Osmanlı’nın yozlaştığı noktaları özellikle vurguluyordu. Aydınlanmacı ruhuna pek te uygun olmadığı halde, “Hristiyan bilge kral” olarak yücelttiği İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ın kendisi için önemini de sergiliyordu. Voltaire’in yazdıkları sığınmacı kral Demirbaş Şarl’ın, De Gama’nın çirkinlik mirasına muhtemelen yabancı olmadığını düşündürüyor.
Mozambik’te kendini Müslüman tanıtıp bilgi sızdıran De Gama ile Türkler gibi giyinerek saraya girip çıkan kont ve Müslüman gibi ibadet eden, şaraptan uzak duran Demirbaş Şarl’ın 200 yıl farklılıkla aynı yöntemleri kullanması ilginç değil mi?
CEVAP GEREKTİREN SORULAR...
Kont Poniatowsky neden kendini kamufle etme ihtiyacı duymuştu? Sadece çevreye dostça uyum mu sağlamak için mi yoksa saraydaki ilişkileri ve eleman devşirmeyi kolaylaştırmak için mi? Voltaire’in de öne çıkardığı gibi iyi bir Hristiyan olarak yetiştirildiği bilinmesine rağmen, Demirbaş Şarl günde iki kez hangi ibadethanedeydi? Neden çevredeki Müslümanlar akın akın bu “Müslüman kralı” görmeye geliyorlardı? Demirbaş Karl takiyye mi yapıyordu? Eğer öyleyse Voltaire bu takiyyeyi övmüş olmuyor mu? Bu tutumu erdemli aydınlanmacı düşünceleriyle ne kadar örtüşüyor?
Peki, önce Osmanlı sonra Türkiye ile ilişkilerinde batılı temsilciler bu yöntemlerden ne kadar etkilendi? Yine bu ustaca yürütülen ve çoğunlukla hedefine ulaşan entrikalar batılıların doğuyla ilgili sömürgeci planlarını nasıl etkiledi? Kayıt altına alınan bu deneyimler 1800’lü yıllarda o zamanki Hindistan’da Ağa Han’a kurdurulan ve halen İngilizlerce beslenen Ahmediyye tarikatı gibi tarikat tecrübelerine ön ayak olmuş mudur? Suud ailesinin Vahhabiliği üretilirken acaba yukarıda anlatılanlar söz konusu edilmiş midir? Günümüzde İslam ülkelerine bela olan tarikatlar, başka hangi süreç ve tartışmalardan ders alınarak kurulmuşlardı? Üç yüz yıl önce olanlar 15 Temmuz’lar planlanırken nasıl bir rol oynamıştır? 15 Temmuz darbesinden sonra Joe Biden gibi ABD’li yetkililere “bu bir darbedir ve kınıyoruz” dedikten sonra “sanki bir internet oyunu gibiydi, anlayamadık ne olup bittiğini” (3) gibi garip sözleri söyleten kendi kültürlerinden olmayan insanları hala aptal yerine koyan ırkçı ve parazit mirasları değil miydi? Nasıl bu miras üzerine kurulu politikalar Londra’daki Şarkiyat ve Afrika Enstitüsü (SOAS) gibi kurumlar üzerinden kurumsallaştırılıp globalleştirilerek harmanlandı ve bugünlere gelindi?
Umarız bir gün zihinlerimizi sömürge zincirinden kurtararak, tüm bu soruların sorulup araştırılabileceği, dünyamızın ve ülkemizin güvenliğini sağlayacak ciddi kurumlara kavuşuruz.
KAYNAKÇA:
(1) Riksarkivet (İsveç devlet arşivleri)
(2) History of the Charles the Twelfth, King of Sweden- Voltaire. 1833 baskısı
(3) https://www.milliyet.com.tr/siyaset/abd-baskan-yardimcisi-joe-biden-ve-basbakan-binali-yildirimdan-ortak-aciklama-2300445