16 Aralık Medyanın Halleri
Hazırlayan: Ercan Dolapçı
İMAMOĞLU’NA SİYASİ YASAK GETİRİLMESİNE KARŞIYIM
ABDÜLKADİR SELVİ / HÜRRİYET
Gazeteciliğe yeni adım atmıştım.
Demirel siyasi yasaklıydı. Güniz Sokak’a gelen giden fişleniyordu. Siyasi bilincim Demirel’in yasaklara karşı verdiği mücadeleyi izlerken oluştu. Siyasi yasaklara, parti kapatmalara hep karşı oldum. Bir şiir okuduğu için Erdoğan’ın siyasi yasaklı olup hapse girmesine de Canan Kaftancıoğlu’na getirilen siyasi yasağa da karşı çıktım. Ekrem İmamoğlu’na verilen 2 yıl 7 ay hapis cezasına da getirilen siyasi yasağa da karşıyım. Doğru bulmadım. Siyasetin, mahkemelerin verdiği siyasi yasaklarla değil, seçim meydanlarında ve sandıkta şekillendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Siyasetin mahkemeler tarafından dizayn edilmesinden dolayı rahatsızım. Erdoğan’a yasak getirildiğinde de rahatsızdım, Ekrem İmamoğlu’na yasak getirildiğinde de rahatsızım.
DİLERİM İSTİNAF BOZAR
Bunun bedelini sadece Ekrem İmamoğlu ödemeyecek, demokrasimiz ödeyecek. Siyaset ödeyecek. Ama benim ülkem milyonlarca insanın oyuyla seçilmiş bir siyasetçiyi yasaklamış ülke damgasını yiyecek. Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu karardan rahatsız olduğunu düşünüyorum. Ne oluyor? Birileri yargı üzerinden neyi tanzim ediyor? Unutulmasın, bu ülkeyi bir zamanlar şiir okuduğu için hapse atılan, siyasi yasak getirilen Erdoğan yönetiyor. İmamoğlu hakkında verilen karar çok yanlış oldu. Dilerim istinafta düzeltilir. Ama bu hali bile çok ağır. Ama bu hali bile kabul edilemez.
ANLAYIŞ FARKI
HASAN BASRİ YALÇIN / SABAH
Buna çok basit bir örnek vermek istiyorum. Aslında muhalefetin yaşadığı birçok soruna ışık da tutabilir. Geçenlerde yine bir ankette dikkatimi çeken bir durum var. Bu ankette vatandaşa hangi uluslararası kurumun Türkiye için daha tercih edilebilir olduğu sorusu sorulmuş. Ankete katıların neredeyse yarısı Türk Devletleri Teşkilatı yanıtını vermiş. Ona en yakın yanıt yüzde 17 ile AB. NATO ise üçüncü sırada ve yüzde 15'e kadar düşmüş. İslam İşbirliği Teşkilatı yüzde 11 ve son zamanlarda sıkça dile getirilen Şanghay İşbirliği Örgütü ise yüzde 3 civarında çıkmış.
Bu tabloya bakarsanız ülke kamuoyunun gittikçe daha milliyetçi bir eğilim ortaya koyduğunu görürsünüz. Bu soruya verilen yanıttaki milliyetçi ve Türkçü çizgiyi anketin siyasi tutum sorularında da görebilirsiniz. Veya bir başka soruda vatandaşların, Türkiye'nin en fazla Orta Asya ile ilgilenmesi gerektiğini düşündüğünü de görebilirsiniz. Ama işin ilginci, daha önceki tarihlerde bu sorularda NATO ve AB oldukça yüksek oranlarda çıkarken bugün Türk Devletleri Teşkilatı uzak ara birinci çıkmış.
İSTİHBARATÇILAR ‘MAYIN’ TEMİZLİĞİNDE
TUNCA BENGİN / MİLLİYET
Ankara-Şam hattında uzunca bir süredir istihbarat örgütleri üzerinden yürüyen temasların diplomatik boyuta evrilmesi, hatta konuşulan Esad ile görüşme olasılığının gerçekliğe dönüşebilmesi için olması gerekeni Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu TBMM’deki son konuşmasında şu sözlerle çok net dile getirdi: “Rejim gerçekçi davranırsa, terörle mücadele, siyasi süreç ve Suriyelilerin geri dönüşleri konusunda birlikte çalışmaya hazırız.”
Yani eğer Esad yönetimi gerçekten görüşme ve anlaşma niyetindeyse bir kere PKK/YPG/PYD’nin terör örgütü olduğunu ortaya koyup onunla mücadeleye başlamalı ancak o zaman farklı bir şey konuşmak için kapı aralanabilir. Çünkü Suriye adına gayri resmi olarak fısıldanan “Türkiye Suriye’den çekilirse diyalog olur” gibisinden zırvalıklar gösteriyor ki adamların kafasında Türkiye’nin terör örgütü PKK/YPG/PYD’den kaynaklanan sıkıntısı, beka tehdidi falan yok. Kendi topraklarında bir terör devletçiği, yapılanması olmuş, olmamış umurlarında bile değil. Zaten olsa konu bu noktalara gelmezdi. Malum, Suriye’de karışıklık ilk başladığı zaman Esad yönetimi emperyalist güçler ABD ve Rusya istediği için o bölgeyi boşalttı. Daha doğrusu, teröristlerin bugün çöreklendiği o toprakları terör örgütüne bizzat kendisi bıraktı, yekten teslim etti. Şimdilerde de teröristlerle dirsek temasını devam ettiriyor. Dolayısıyla, diplomasi yolunun açılması için Şam yönetiminin öncelikle terör örgütü PKK/YPG/PYD’yle ortak mücadele, Türkiye’deki Suriyelilerin dönüşü için ortam hazırlama gibi konularda adımlar atması ve bunu da bir an önce yapması gerekiyor. Bu durumda da istihbarat örgütleri arasındaki temas doğrudan mevcut sorunları giderme, yani istihbaratçıların tanımıyla “mayın” temizliği.
ÇİN’İN KÖRFEZ ÇIKARMASI
SÜLEYMAN SEYFİ ÖĞÜN / YENİ ŞAFAK
ÇKP lideri Şi Cinping, berâberindeki kalabalık bir heyet ile Suudî Arabistan’a geldi. Son zamanların en mühim hâdiselerinden birisiydi bu. Cinping, bu vesileyle Kuveyt ve BAE başta olmak üzere KİÖ’nün diğer aktörleriyle de buluştu. Ticâret ve enerji alanında düzinelerce yatırım anlaşması imzâlandı. Son senelerde Çin ile Suudlar arasındaki ticâret hacminin zâten %200’lük bir artış sağlamış olduğu dikkate alınırsa, bu yeni anlaşmaların bu hacmi nerelere taşıyacağını tahmin etmek zor olmasa gerekir. Çin bununla da kalmadı. Benzer anlaşmaları Suudların can düşmanı olan İran ile de yaptı.
Bu gidişât en başta ABD’nin canını sıkmış olmalıdır. Biden’ın son derecede sönük geçen Suudî Arabistan ziyâreti ile mukayese edildiğinde manzara berraklaşıyor. ABD’den gelen açıklamalar hayli yumuşak olsa da bu gelişmelerden rahatsızlık duyduğunu kestirebiliriz. ABD’nin Afganistan’ı apar topar terk etmesinden ve İran ile yumuşama sinyalleri vermeye başlamasından sonra Suudî Arabistan-ABD ilişkilerinin artık eskisi gibi seyretmediği ortadadır. Buna bir de Biden’ın seçim kampanyası esnâsında Kaşıkçı cinâyetini gündeme getirmesi ve Veliaht Prensi doğrudan suçlaması iki devlet arasındaki ilişkileri iyice sarsmıştı. Anlaşıldığı kadarıyla Suudlar parayı devreye sokarak ABD’deki muhtemel soruşturmaların önünü aldı. Ama Biden idâresine karşı alabildiğine bilendi. Rusya-Ukrayna savaşında yürürlüğe konulan yaptırımlara uzak durdu. OPEC üzerinden Rusya ile berâber hareket etti ve ABD ve Avrupa’dan gelen ısrarlı çağrıların hilâfına petrol üretimini arttırmadı. Çin ile büyüyen ticârî ilişkilerini arttırdı. Dahası, artık ödemeler rejimin ABD Dolar’ı üzerinden değil, Çin Yuan’ı üzerinden yapılabilmesine yeşil ışık yaktı.
Çin-Körfez Arapları arasındaki ilişkilerin henüz stratejik bir muhteva kazanmış olduğu söylenemez. Suudlar ve BAE hâlâ başta ABD olmak üzere Batı devletlerinden ve şirketlerinden silâh alımını devâm ettiriyor. Bu da Batı-Körfez devletleri arasındaki çevrimlerin can damarını oluşturuyor. Ama istikbâlde ne olur, bilinmez. Eğer Çin-Körfez ilişkileri stratejik bir derinlik kazanırsa her şey alt üst olacaktır.