23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

16 Haziran Medyanın Halleri

16 Haziran Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?

16 Haziran Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?
A+ A-
NADİR TEMELOĞLU

MHP’YE SALDIRILARIN ARKA PLANI

MAHMUT ÖVÜR - SABAH

O dert edinenlerin başında da ABD'nin Temsilciler Meclisi'ndeki Yunan kökenli Demokrat Nevada Vekili Dina Titus geliyordu. Onun önerisiyle ABD'nin 2022 savunma bütçe tasarısına (NDAA) eklenen bir maddede, Dışişleri Bakanlığı'nın "Ülkü Ocakları'nın yabancı bir terör örgütü olma kriterlerini karşılayıp karşılamadığının" araştırılması isteniyordu.

Düğmeye kimlerin bastığı belli... Kendilerini kuşatan ırkçı dalgayı durduramayanlar nedense 10 bin kilometre ötedeki MHP'yi dert edinmişti. Bu işte bir bityeniği olduğu çok açıktı.

O da şimdilerde ortaya çıktı. O günlerde "Türkiye, ABD'nin 51'inci eyaleti değildir, sömürgesi değildir" diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ABD yönetimini ağır eleştiriyor ve şöyle diyordu:

"ABD yönetimi bir yanda suç işlerken, diğer yanda insanlık vicdanına ve uluslararası hukuka tamamıyla kasteden bir ilkelliğin ve iradesizliğin pençesindedir. Terör örgütleriyle düşüp kalkan bu ülkenin Ülkü Ocakları bağlamında köksüz ve mesnetsiz iftira yığınağına tevessül etmesi korkunç bir yanlış, korkak bir saptırmadır."

Küresel güç merkezlerinde başlayan bu kara kampanyaya Türkiye'den de destek geldi. Batı Bloku'nun teröre verdiği desteği, ırkçı yükselişi sorgulamayan başta CHP olmak üzere sosyalist ve liberal solcular, MHP'ye yüklendi.

Genel seçim öncesinde başlayan bu kampanya, özellikle Sinan Ateş cinayetiyle açık bir saldırıya dönüştü. Cinayetin arka planında tıpkı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi nasıl karanlık ilişkiler ağı olduğunu duruşmalar başlayınca göreceğiz ama onların derdi başkaydı. Bu yüzden sabah akşam CHP'den DEM'e, sol partilerden fondaş medyaya hepsi bu konuyla yatıp kalktı.

NE YAPMALI

SALİH TUNA - SABAH

IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlarıyla Washington Konsensüsü adı altında "serbest piyasaya dayalı" reform paketleri dayatan ABD, ekonomik açıdan kendisi kadar gelişmemiş olan ülkelere ticareti kısıtlayan bilhassa gümrük vergisi gibi politikalardan uzak durmalarını dikte ederek iktisadi korumacılığı bilfiil yasaklıyor, bu ülkeleri serbest piyasa içerisinde "yabancı sermayeyi kucaklamaya" çağırıyordu.

Fakat görünen o ki, dişine göre bir rakip olarak Çin karşısına çıktığında aynı ABD, yabancı sermayeyi kucaklamak yerine kovuşturmayı seçiyor.

"Serbest piyasa" da tıpkı "demokrasi" gibi ABD emperyalizminin küresel sömürgeciliğini sürdürebilmek için kullandığı araçlardan biri.

Dewey, ABD'de sermayenin siyaseti belirlediğini söylemişti. ABD de dünyanın en büyük sermaye sahibi olarak dünya siyasetini belirliyor.

Ne ki sermayenin Çin lehine dönmesiyle birlikte vaziyet değişiyor.

Bu noktada Türkiye için akıllıca olan şudur:

ABD'nin ve Washington Konsensüsü adı altında küresel "serbest piyasa" düzeninin istismarlarından bunca zaman çektikten sonra alternatifleri değerlendirmek, BRICS gibi organizasyonlarla yakınlaşmak...

DÜŞÜK GELİR GRUPLARI ENFLASYONU NEDEN DAHA FAZLA HİSSEDİYOR?

LEVENT YILMAZ - YENİ ŞAFAK

Şimdi hızlıca 2023 yılı enflasyon verilerine bakalım. 2023 yılının tamamında enflasyon yani TÜFE %64,77 olmuştu. Ana harcama gruplarından ulaştırmada enflasyon %77,14’tü. Gıda ve alkolsüz içecekler enflasyonu %72,01 olarak gerçekleşirken konut grubu yıllık değişim oranı da %40,39 olmuştu. Görüldüğü üzere gıda ve ulaştırma grubu TÜFE ortalamasının üstündeyken konut grubu da güçlü olarak ifade edebileceğimiz fiyat artışları ile karşı karşıya kalmıştı.

Yine söz konusu ana harcama gruplarının TÜFE sepeti içerisindeki ağırlıklarına baktığımızda, gıda ve alkolsüz içeceklerin %25,43 konut grubunun %16,62 ve ulaştırma grubunun da %15,08 ağırlığa sahip olduğunu anlıyoruz. Yani TÜFE sepetinin %57,13’ü bu gruplardan oluştuğu için emeklilerin ve düşük gelir gruplarının karşı karşıya kaldıkları fiyat artışlarının etkisi yüksek gelir grubundakilere görece olarak enflasyonun daha fazla hissedilmesine neden oluyor.

Sonuç olarak enflasyonun dar gelirliler ve emekliler üzerindeki etkisi göz önüne alındığında enflasyon sorununun neden bir an önce çözülmesi gerektiği de daha iyi anlaşılıyor. Bu bakımdan Türkiye’nin bir yandan enflasyonu aşağı çekerken diğer yandan da gelir adaletsizliklerini azaltarak yeni bir vergi reformunu hayata geçirmesi gerektiği verilerle de sabit bir durum olarak not edilmeli. Özetle günlük popülist kısır tartışmaları bir kenara bırakarak enflasyonun kalıcı bir şekilde tek haneye gelmesi için yapısal adımların hayata geçirilmesi elzem hale gelmiş durumda.

TOPLUMUN MCDONALD’SLAŞTIRILMASI

ALİ OSMAN AYDIN - AKİT

Şöyle acı bir durum var: Türkiye’de bürokrasi tarafından ciddiye alınmak için hangi yolla olursa olsun, “güce” erişmeniz ve onu bir silah gibi elinizde tutmanız gerekiyor.

Güce erişip, onunla etrafınıza bir koruma kalkanı oluşturmadığınızda, yani sıradan vatandaş olmaktan “kurtulmadığınızda”, bürokrasi sizi kolay kolay ciddiye almıyor. Sizi güçsüz gördüklerinde aşağılamakta, hakkınızı yemekte sakınca görmüyorlar.

Bürokrasinin itibar edeceği sosyal, siyasal kriterlere sahip değilseniz, işinizi halletmek zorlaşabiliyor. Ama o kriterlere sahipseniz, işleriniz kesinlikle beklemiyor.

Hatta olmaz denilen işleriniz olabiliyor. İnsanların günlerini harcayarak ve bizzat takip ederek sonuçlandırdıkları işleri, siz oturduğunuz yerden bir telefonla halledebiliyorsunuz!

Sosyal hayatta da güç belirleyici, doğru. Fakat bürokrasinin güç merkezli ve keyfilik esasına göre çalışmasının sorunlu yanları var. Sosyal hayatta güçten başka bir şeye itibar etmeyen insanlar varsa, ilişkinizi kesersiniz olur biter. Fakat devlet böyle değil ki! Onunla hayatınızın her anında bir şekilde temas kurmak durumundasınız. Ve o, insanlara eşit hizmet etmek için inşa edilmiş bir yapı.

Yani devletten hizmet alırken herkesin eşit bir biçimde hizmet alması gerekir. Statüsüne, unvanına bakılmadan herkese aynı hizmetin verilmesi gerekir. Kamu görevi yürüten biri, karşısındaki kişinin kim olduğuna bakmadan, yasalar nasıl tanımlıyorsa öyle yapmalıdır işini. Bunlar kulağa hoş geliyor ama gerçek pek böyle değil.

George Ritzer bundan yıllar önce "Toplumun McDonald’slaştırılması" adlı bir kitap yazmıştı. Kitapta, Max Weber'in akılcı bürokrasi yaklaşımına atıfta bulunarak, akılcı bürokrasinin yerini McDonald's fastfood restoranlarının işletme sisteminin alacağını söylemişti.

Medyanın Halleri