16 Şubat Medyanın Halleri
İşte günün öne çıkan köşe yazıları...
SALDIRAY BERK’İ KİMDEN ÖĞRENDİM
AHMET HAKAN - HÜRRİYET
Saldıray Berk’le ilgili topluma sunulan imaj, aşağı yukarı şöyle bir şeydi: Dindar düşmanı. Siyasi açıdan dindarlara yönelik tutumları acayip sekter. Darbeciliğe yatkın. Bir gün rahmetli Özdemir Bayraktar’la sohbet ediyorduk. Selçuk Bayraktar da vardı yanımızda. Özdemir Bey, şöyle dedi: “Saldıray Berk, vatansever bir subaydır. Ona çok büyük haksızlık yapıldı. Anlatıldığı gibi biri değildi asla.” Vefat etmiş Saldıray Berk. Güvendiğim bu tanıklığa yaslanarak Saldıray Berk’in ardından “iyi bilirdik” diye haykırmayı bir borç sayıyorum.
ZÜHTÜ ARSLAN’IN ALDIĞI ÖĞRENCİLERİN YÜZDE 41’İ…
FUAT UĞUR - TV100
Ama öte yandan bakıyorsunuz AYM bu renklenmelere adeta çanak tutarcasına, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun tüm itirazlarına rağmen ne yapıyor? Önce kamuda işe alınacak sözleşmeli personel için GÜVENLİK SORUŞTURMASI yapılmasını iptal ediyor. Ardından polise sanal âlemde işlenen suçlarda internet abonelerini takip etme ve kimlik bilgilerine ulaşma yetkisini veren yasa maddesini iptal ediyor. Bu kararların ardından Süleyman Soylu’nun söylediklerini unutamıyorum: “AYM Başkanımız Zühtü Arslan Polis Akademisi Başkanıydı; aldığı öğrencilerin yüzde 41'ini FETÖ’den ben ihraç ettim...” Evet, günün diğer tartışması da sübliminal mesaj… FETÖ elebaşı ölüm döşeğinden bir sübliminal mesaj yayınlamış ve “yeniden dirilişten” bahsediyormuş. Onun darbe öncesi verdiği sübliminal mesajları ilk yayınlayan kişi ben olduğumdan ilgimi çekti. Ama şunu söyleyeyim. Artık Türkiye eski Türkiye değil. Buna rağmen şu sözüm hep geçerlidir: Devlette bir FETÖ’cü bile fazladır.
SEVİNDİRİCİ HABER
SALİH TUNA - SABAH
Uzun lafın kısası, emperyalizme karşı etnisiteye, mezhebe, dine ve hatta coğrafyaya bakmaksızın omuz omuza direnmekten başka çıkar yol yoktur. Astana süreci Türkiye, Rusya ve İran'ın "Suriye sorununu" birlikte çözme iradesinin ifadesiydi. Son zamanlarda bu iradede belirgin bir tavsama gözlemleniyorsa bunda en büyük sorumluluk, çok kutuplu dünyanın öncüsü ve sözcüsü olmak iddiasındaki Rusya'nındır. Rusya şayet çok kutuplu dünyanın kurulmasında öncü rol oynamak istiyorsa her şeyden evvel "dostlarına" güven vermek zorundadır. Esad rejiminin davetlisi olarak yer aldığı Suriye'ye, soykırımcı İsrail canı istediğinde hava saldırısı düzenliyor, Rusya'nın gıkı çıkmıyor! Lakin sıra Türkiye'ye gelince, "varlığını" hissettirmeyi ihmal etmiyor! Çok kutuplu dünyanın öncülüğü böyle olmaz. Rusya nükleer güç bakımından ABD'ye denk bir ülke. Türkiye ne nükleer güce sahip ne de Rusya gibi enerji ihraç ediyor. Yine de S-400'ler konusunda onca baskıya rağmen direndi. Gelgelelim, ABD her geçen gün baskısını artırıyor. En sonunda Rusya ile Türkiye arasındaki ticarete bankalar üzerinden ambargo koydu. Sevindirici haber şu: Söz konusu yaptırımları aşmak için Türk-Rus ortak bankası kurma faaliyeti başladı. Ekonomide olan güvenlikte neden olmasın?
EDİTÖRÜN YORUMU: Salih Bey önemli saptamalar yaptığı yazısında tüm sorumluluğu Rusya’ya yüklüyor. Elbette iğneyi başkalarına batıralım ama çuvaldızı da kendimize… Türkiye’nin çok kutuplu dünyanın kurulmasında öncü rol oynamak gibi bir sorumluluğu yok mudur? Astana sürecinin sağlıklı işlemesi gibi bir sorumluluğu yok mudur? İsrail’in Suriye’ye saldırılarından Türkiye sorumluluk duymuyor mu? Peki Türkiye’nin dostlarına güven vermesi gerekmiyor mu? Türkiye neden NATO’nun genişlemesine evet dedi? Türkiye niye S400’lerde geri adım atma işaretleri veriyor? Türkiye niye yeniden F16, F35 pazarlığına oturuyor? Türkiye niye ABD’nin dayatmalarına boyun eğiyor? Türkiye niye İncirlik ve Kürecik’ten yabancı unsurları çıkarmıyor? Aydınlık yıllardır çok kutuplu dünyaya geçtiğimizi ve Türkiye’nin burada öncü roller oynaması gerektiğine dikkat çekiyor. Dostlarına tek güven vermesi gereken Rusya değil. Bunda Türkiye’nin sorumluluğunu gözden kaçıramayız. Yukarıda saydığımız gelişmelerin Rusya’ya pek güven vermediği ortada. Bunun sorumlusu da iktidarın adına “denge” dediği ama esasında tamamen “dengesiz” olan politika. O halde bölge ülkeleri olarak birbirimize güven verelim. Bunun yolu Türk milletinin çıkarlarını önde tutan bir Millî Hükûmetin kurulmasından geçiyor.