08 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

16 Temmuz Medyanın Halleri

16 Temmuz Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?

16 Temmuz Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?

ABD’DE DARBE OLMAZ; SUİKAST OLUR

NEDİM ŞENER - HÜRRİYET

“Suikastın arkasında kim var?” sorusunun cevabı için bugüne 4’ü öldürülen 6’sı yaralı kurtulan 10 ABD Başkanı’na yapılan saldırılara bakmak gerekiyor.

Siyasi suikastlarda tetikçiye değil tetikçiyi kullanan güce bakılır. Hepsi değil ama bazı suikastlar sadece ABD değil dünyadaki politik dönüşümler için anlam taşır.

İlk başkanlık döneminde ABD’nin kurulu düzen aktörleri, güç odakları ve medyasıyla hesaplaşmaya girişen bunun için gün gelip FBI gün gelip CIA ile kimi zaman Beyaz Saray bürokrasisi kimi zaman Dışişleri Bakanlığı kimi zaman da Savunma Bakanlığı Pentagon ile karşı karşıya gelen Trump’ın vaatleri çok tartışılıyor. Biden’ın başlattığı Rus-Ukrayna savaşına bakışı, düşman olarak bakılan Rusya ve Çin’e bakışındaki farklar, ABD’nin NATO’yu kullanarak kurmak istediği yeni hegemonya düzenine karşı açıklamalarının onu hedef haline getirdiği açık.

Hakkında açılan davalar, tutuklanan ilk ABD Başkanı haline getirilmesi, ABD kurulu düzeninin medyasının saldırısı seçimi kazanma ihtimali olan Trump’ı hedef haline getirmişti. Ya hukuk yoluyla ya seçim hilesiyle ya da suikast gibi bir yolla durdurulması gerekiyordu. Hepsi denendi geriye suikast kalmıştı. Bu olayın dünya siyasetinde etkisi olacaktır elbette. Sonucunu Kasım’daki seçimde göreceğiz. O zamana kadar Türk Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasındaki temenniyi tekrar etmekten başka yapacak bir şey yok: “ABD’de düzenlenecek seçimlerin huzurlu bir ortamda gerçekleşmesini temenni ediyoruz.”

TRUMP'I ÖLDÜREMEDİLER Mİ YOKSA ÖLDÜRMEK Mİ İSTEMEDİLER?

MELİH ALTINOK - SABAH

ABD siyasetini takip eden herkes uzun zamandır, anketlerde Biden'ı fena ezen Trump'ı yarış dışı bırakmak için hangi yöntemleri deneyebilecekleri üzerine kafa yoruyor.

Zira şaibeli posta oylarıyla devrildiğinden beri Trump'ı bir daha iş başına gelemesin diye adeta gömmeye çalıştıklarını görmemek için ya kör olmak lazım ya da sadece CNN'i ve onun tüm dünyadaki yerel takipçilerini izlemek.

Hangi birini sayalım? Trump'ın üzerine yıkmaya çalıştıkları Kongre baskını tiyatrosunu mu? Şirketlerine kesilen zorlama vergi cezalarını mı? Yoksa sudan gerekçelerle evlerinin basılmasını ya da polis eşliğinde ifadeye götürülürken fotoğraflanması için hukukun pas pas edilmesini mi?

Trump'a Pensilvanya'daki mitinginde düzenlenen başarısız suikast girişimi de bu kronolojik devreyi tamamlıyor.

Evet, taşlar yerine oturmuş görünüyor ama yine de iktidar mücadelesinde silahlar dahil bütün restlerin çekildiği ABD'den söz ettiğimizi unutmamalıyız. Bu kaotik ortamdaki netlikten de şüphe etmeliyiz. Birkaç ay sonraki seçimler, yalnızca ABD'nin değil, dünyaya hükmeden dev savaş aygıtının başına kimin geçeceğiyle ilgili. Görünür olanlar kadar gizli ittifaklar da söz konusu. (…)

Trump üzerine gelindiğinde korkup sinecek bir karakter değil. Öyle olsa yıllar önce çoktan bu kavgadan çekilirdi.

Dün suikastın ardından yüzünden okunan da kararlılıktı. Partisinin bugünkü kongresinde savaş naralarının atılacağını tahmin etmek zor değil.

Eğer bu suikastın dalgasıyla Kasım'da başkanlık koltuğuna oturursa ağır bedeller ödeteceği, ABD'nin bir süre içeriyle meşgul olacağı kesin.

15 TEMMUZ’UN 8’İNCİ YILINDA ‘DAHA’ BAĞIMSIZ MIYIZ?

NEDRET ERSANEL - YENİ ŞAFAK

Büyük parçalar da var; daha yeni, Türkiye’nin hem İsviçre’deki Ukrayna Konferansı’na katılımı hem BRICS toplantısında yer alan dünyadaki “tek Batı/NATO ülkesi” olması elbette istisnai bir durum. Keza, temmuzda önce Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine gidilecek, sadece bir kaç gün sonra NATO liderler zirvesine katılınacak olması da öyle. Bu emsalsiz hale taraflardan kimsenin gıkını çıkaramaması ise herhalde ‘bağımsızlığımızın derecesi’ açısından kritik bir not…

Öte yanda ise, Türkiye’nin yaşadığı ekonomik darlanma tekrarlarında Batı ile ilişkilerin kendini yenilemesi ya da F-16’ların bir daha ve bir daha satın alınması süreçleri gibi zıt örnekler bulunuyor…

Vahim olan uçaklar değil bunların FETÖ’cü pilotları nasıl ürettiği yani Türk milli dokusunu bozma potansiyelleri veya alım süreçlerinde resmi yayın kanallarının bile F-16 şirketinin yöneticilerine yer açmaları ya da fabrikalarının güzelliğini kendi kamuoyuna anlatmalarıdır!..

Peki, ‘diriliş’, dönüş mümkün mü? Risk hep var. Batıcılar/emperyalistler/ müstevliler (ki ‘salgın’ anlamı da vardır, o da uygundur), Türk- Amerikan ilişkilerinin eski formatına kavuşması için Batı’nın hali-hazırdaki/ kalan nüfuzunu yeni tohum saymaya devam ediyorlar…

Allah’tan, “yeni küresel düzenin yas süreci” daha yavaş, zorlu. Hâlâ ‘inkârdalar’ ve ellerini bağlıyor. Daha sadeleştirmek gerekirse, Türkiye’nin “bağımsızlaşma/ arınma sürecinde” yeni küresel düzen arayışları ve çok kutuplu global mimari çizimleri hem Batı’yı engelliyor hem Türkiye’ye yeni fırsat jokerleri veriyor.
Hâsılı, bu 15 Temmuz’da Türkiye ‘daha’ bağımsız bir ülkedir. Ama “daha” yerinde duruyor…

NATO MU, ŞANGHAY MI?

HAKKI ÖCAL - MİLLİYET

NATO, üyelerini – Sovyet yanlısı partilerin eline geçmesi halinde – kurtarmak için gizli Gladio örgütünü kurmuş bir ittifak, ABD ise, ülkelerde hükumetleri devirip yerine cuntalar kurma alışkanlığında bir ülke. Bu faktörler, 15 Temmuz’un geleneksel veya post-modern bir darbe teşebbüsü değil, siyasal liderlere suikastlar yaparak, ülkeyi kısa bir kaosa sürükleyip, bu arada kurulacak “sürgünde hükumet” vasıtasıyla NATO’yu, anlaşmanın 5. maddesi çerçevesinde müdahaleye çağırma senaryosuna da güç veriyor. Hele 10 Temmuz’dan itibaren Güney Kıbrıs’taki İngiliz üssüne 10 bine yakın ABD askerinin konuşlandığına dair (hala reddedilmemiş) habere bakılırsa, ulusal bütünlüğümüzü kaybetme tehlikesi atlattığımız anlaşılıyor.

Hatırlarsanız, mahkum FETÖ’cü darbecilerden biri, o gece, PKK teröristlere karşı mevzilenmiş bir birliği, sahadan geri çekmişti. (…)

NATO’nun resmi belgelerinde Rusya ve Çin “hasım ülkeler” olarak kaydediliyor. Şanghay Beşlisi veya Şanghay Paktı, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın ardından Özbekistan’ın, daha sonra Hindistan, Pakistan ve önceki yıl İran’ın katılımı ile 9 üyeye sahip oldu. Bu yeni üyelerin hemen hiçbiri NATO için hasım değil ama ŞİO, NATO’yu ve ABD ile askeri ilişkileri daima reddetti. Örneğin, 2005’te ŞİÖ, ABD’ye Orta Asya’daki askeri varlığına son verme çağrısı yaptı ve bunun üzerine, Özbekistan’daki ABD askerleri ülkeyi terk etti.

Türkiye 2012’de, örgüte “diyalog ortağı” olarak katıldı ve şimdi örgütte tam üyelik istiyor.

Medyanın Halleri