22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

19 Nisan Medyanın Halleri

Hazırlayan: Ercan Dolapçı

19 Nisan Medyanın Halleri
A+ A-

DAVUTOĞLU KAÇ İNCE EDER?

SALİH TUNA / SABAH

Bir de şöyle bir karşılaştırma yapalım: CHP İnce'ye ne verdi, AK Parti Davutoğlu ve Babacan'a ne verdi?

Yani, her iki parti verdiklerinin veya kattıklarının karşılığında ne gördüler; nasıl bir vefasızlığa veya ihanete uğradılar?

Benim bildiğim, CHP İnce'yi bir kez o da kerhen ("Gel bakalım Muharrem" diyerek) aday gösterdi. Seçim kampanyasında da yalnız bıraktı.

Hâlbuki, AK Parti Davutoğlu'nu Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı yaptı. Babacan'ı da defalarca bakan yaptı.

Malumunuz, ikisi de ayrılıp kendi partilerini kurdular. Ama hiçbir zaman İnce gibi ağza alınmayacak küfürlere maruz kalmadılar.

Kaldı ki, Davutoğlu ve Babacan sadece AK Parti ve Başkan Erdoğan'a muhalefet etmek için parti kurdular.

İnce hem Cumhur İttifakı'na hem de Millet İttifakı'na muhalefet yapıyor. Hatta, CHP'nin içinde bulunduğu ittifaka bir diyorsa, Cumhur İttifakı'na bin diyor.

Davutoğlu ve Babacan'ın ise Erdoğan'dan başkasına tek lafı yok. Zaten partilerinin varlık sebebi Erdoğan karşıtlığından ibaret.

İnce kendi partisini kursa da en azından Cumhur İttifakı'na girmedi. Bunlar CHP İttifakı'na sığındılar.

Şayet İnce'nin CHP'den ayrı parti kurması vefasızlık addedilecekse, Davutoğlu ve Babacan bin tane İnce yapar.

EMPERYALİZMİN VE MAŞALARININ UMUDU

YAŞAR HACISALİHOĞLU / AKŞAM

Türkiye'nin seçimi dünyanın gündeminde. Özellikle ABD ve Avrupa'nın bazı ülkeleri sonucu merakla bekliyorlar. Neden mi? Çünkü biliyorlar ki, Türkiye'nin gücü ve etkisi birçok açıdan denklemleri değiştirici role sahip. Onlar için Türkiye'nin güçlenmesi, sadece bugüne dair değil, tarihte de unutulan, unutturulan denklemleri harekete geçirir. Mazlum coğrafyalarındaki emperyalist etki zedelenir.

Bununla birlikte emperyalizmin ajandasında yazılanlar için hareket alanı daralır.

Emperyalizm 15 Temmuz'u unutmadı. Rövanşını seçimle almak istiyor. Casusluk şebekesi olarak kullandığı düzenin yeniden oluşmasını istiyor. FETÖ ihanet şebekesinin casusluk faaliyetleri, Türkiye'nin iç cephesini denetimde tutsun istiyor.

PKK/YPG terör örgütünün siyasi kolunun ve onlarla kol kola girenlerin eli kolu uzasın istiyor. Seçimi son fırsat görüyor.

Demokrasi, barış maskeleriyle Türkiye'nin iç cephesinde gedikler açarak, kirli emellerinden sonuç alabilmenin hedefini güdüyor.

Bir yandan PKK/YPG terör örgütünün siyasi kolu HDP, diğer yandan Millet İttifakı'nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden büyük umuda kapılıyor.

Bu umudun yolunu açan; Suriye/Irak tezkeresine CHP yönetiminin, HDP ile aynı safta yer alarak, "hayır" oyu vermesidir. Üstelik HDP'nin, CHP'yönelik olarak; "birlikte yol yürüyeceksek, bunun ilk sınavı tezkereye hayır oyu vermektir" dedikten sonra verilmiş "hayır" oyu, emperyalizmi umutlandırdı.

Tüm unsurlarıyla seçime yöneldiler. HDP'li Sırrı Sakık, Kılıçdaroğlu'na "kapalı kapılar ardında verdiği sözleri açıklasın" dedi. Kandil'de inlerinden çıkamayan terör elebaşları, seçimin sonucunu tıpkı emperyalist efendileri gibi dört gözle bekliyor.

FİNANSIN YÜZYILI: ÖZGÜR, DEMOKRATİK, MÜREFFEH

YUSUF DİNÇ / YENİ ŞAFAK

Türkiye 80’lerle beraber büyük bir dönüşüm yaşamaya başladı. Tüm dünyanın ekonomik olarak ileri koştuğu 30 yıllık bir dönemi darbeci postallarının gölgesinde bakakalıp seyretmişken merhum Cumhurbaşkanı Özal’la bir atılımın peşine düştü. Zirai ve sınai alanlarda yatırımlar hız kazanırken hizmetler sektörü de keşfedildi. Türkiye’yi bugün turizm alanının büyük oyuncularından yapan çarpıcı gelişimin temelleri o günlerde atıldı. Bir taraftan da toplum finansal hizmetlerle tanışmaya başladı.

Mesela evvelce her mahallede ancak birkaç kişinin “ayrıcalıklı” biçimde yolunun düşebileceği banka şubelerinden gün geçtikçe daha fazla kişi hizmet alabilir hale geldi. (…)

İşte, İstanbul Finans Merkezi dediğimiz de aynı şey. Kendini pazar olarak konumlayan bir ekonomiyi kapitalist dünyada kim niye ev sahibi saysın ki? Neden kendi kurallarını dayatmasın ki? Neden müstemleke etmesin ki?

Artık işler değişecek.

Finans merkezinin gereklilikleri çok, Türkiye’nin bu anlamda eksikleri olabilir, hiç dert değil. Bir zihniyet dönüşümü gerçekleşecek ya, şimdilik yeter. Her halükârda eksikler de giderilecek ve finansta yatırımlarla, çeşitlendirmeyle, kurala paydaş olmayla Türkiye’de işler yakında Türkiye’nin istediği ve işine geldiği yönde değişecek. Reel sektör özgürleşecek. İşine odaklanacak.

Hâsılı, finansın yüzyılında finans daha demokrat karakter alacak. Geçmişte finansla bağımlı hale ge(tiri)len, finansla fakirleştirilen Türkiye, bu yüzyılda finansla bağımsız ve müreffeh olacak. Dilerim İstanbul Finans Merkezi ruhunu faizsizlikte bulsun. Hayırlı olsun.

ÜLKE AYDINLANIRDI

MELİH AŞIK / MİLLİYET

Mustafa Kemal, 1913 yılında askeri ataşe olarak atandığı Sofya’da Büyük Bulgar Oteli’nin bahçesinde arkadaşı Şakir Zümre ile birlikte kahvesini içmektedir. O sırada otelin bahçesine üzerinde tozlu elbiseleriyle bir köylü girer. Masalardan birine oturur. Garsonlar köylüyü masadan kaldırıp dışarı çıkarmak isterler. Köylü direnir. Biraz zorlanınca:

“Bulgaristan benim alnımın teriyle doyuyor, onu koruyan benim tüfeğim, neden dışarı çıkacakmışım!” diye bağırır.

Mustafa Kemal bu olaydan ve sözlerden çok etkilenir:

“Şakir, bizim köylümüzün de bu adamlar gibi kendinden emin olması, hakkına sahip çıkması gerekir” diye konuşur.

Sonraları Atatürk’ün ağzından duyulan: “Köylü milletin efendisidir” sözü bir seçim vaadi değil bir temel siyasettir.

Bugün 83. kuruluş yılını andığımız Köy Enstitüleri köyün ve köylünün aydınlatılması için kuruldu. Kuruluş çalışmaları 1935’te başlatıldı. Yasası 1940 yılında çıkarıldı. Ancak çok geçmeden yozlaştırıldı, kapısına kilit 1954 yılında vuruldu. Bu kısacık sürede o eğitim ocaklarından on parmağında on marifet öğretmenler, yazarlar, besteciler, ressamlar yetişti.

Çok duygulu bir marşı da vardır Köy Enstitüleri’nin. Şöyle başlar:

“Sürer, eker, biçeriz, güvenip ötesine

Milletin her kazancı, milletin kesesine,

Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine,

Toprakla savaş için ziraat cephesine.

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz,

Biz yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz.”

Bu ışığın yanmasına katkıda bulunanları saygıyla anıyoruz.

SORULARLA AKŞENER

BAHADIR ÇOBAN / TÜRKGÜN

“Bir yiğit ölür, ama Allah davası ölmez! Türk milliyetçiliği ölmez.” diye üstünden Ülkücülük kastığı şehit Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun katiline burs vereni İstanbul 2. sıradan milletvekili adayı gösterene ne denir?

Rant’ın 5 atlısı diye lakap taktığı iş adamlarının avukatını Ankara 2. sıra milletvekili adayı yapana?

“Seçimi kazanmak için PKK talebine bile evet dersiniz.” füzesini fırlatan milletvekilini yeniden partisine alana ne denir?

“FETÖ’cüler Akşener'i destekliyor.” diyen adamı hem milletvekilliği hem teşkilat işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı makamına getirene…

Kazara partisinin camından giren kurşunun hesabını iktidara sorarken Mehmetçik’e kurşun atanlarla taammüden ittifak kurana ne denir?

“Millet iradesini yansıtmıyor, noter masasına dönüştü.” dediği masaya elinde noter mührüyle geri dönene ne denir mesela?

“Kazanamayacak aday.” diye hor gördüğü adamın ardına İP gibi dizilene…

“HDP’nin talepleri masaya gelemez.” diye şekil yapan, HDP’lilerin masanın ortak adayından aldığı “Apo serbest kalacak.” umudunu ölü sessizliğiyle karşılayana…

İki lafından birini kadınlık çerçevesine yerleştiren, kadınların siyasi temsilcisi gibi davranan, yeri gelince de “Bir kadından mı korktunuz?” diyerek kadınlara yapılabilecek en büyük hakareti yapana ne denir?

Medyanın Halleri