1917 Ekim Devrimi ve bıraktığı miras
Ekim Devrimi ve SSCB pratiği, sosyalizmi dünya ölçeğinde benimsenen, güven duyulan bir sistem haline getirmiştir. Bütün teori ve pratiğiyle sosyalizm, dünyanın geleceğini şekillendirme ve daha büyük devrimler gerçekleştirme olgunluğu ve canlılığına sahip, bilimsel bir teoridir
Ekim Devrimi bütün sonuçlarıyla insanlık tarihinin en önemli devrimci miraslarından biridir. Materyalist tarih teorisi açısından bakıldığında, dünya kapitalist emperyalist sistemin doğrudan tasfiyesini amaçlayan bir devrim. Kapsamı ve denkliği bakımından, 1789 devriminden daha kapsamlı ve köklü hedefler içerir. Aynı zamanda Ekim Devrimi, “Gordion düğümü” halini alan dönemin dünya sorunlarının çözümü için vurulan en etkili kılıç darbesidir. Ekim Devrimi, tam 105 yıl önce Rus işçi ve köylülerinin emperyalist Çarlık rejimine son verdiği zaferin adıdır. Ekim devrimi dünya devrimler tarihinin zirvesidir.
BURJUVA DEVRİMLERİNİN ÖZELLİĞİ
Feodal sistemin içinde gelişen burjuva sınıflar 1789 Fransız devrimi ile Orta Çağın bütün ilişkilerine son verdi. Feodal sistemi tasfiye eden burjuvazi insanlığın önüne yeni tür bir “üretim devrimi programı” koydu. Bütün devrimler gibi Fransız Burjuva devrimi, hedefleri bakımından “üretim devrimini” erek edinmişti.
İnsan ve üretim, değişime yol açan güçlerin başında gelir. Burjuva devrimleri, bir yönüyle daha fazla üretim ve gelişme vaat eden bir sınıfın devrimiydi. 1789, tanrı ile krallar arası bağı koparan burjuvazi toplumun maddi gereksinimlerini karşılamak zorundaydı. Devrime önderlik eden sınıf, toplumun önüne koyduğu üretim programı, maddi ve gerçekçiydi.
Yalnız burjuva devrimlerinin en önemli özelliği; sömürücü sınıfın devrimi olmasıydı. İnsanlığın maddi gereksinimlerini karşılanmayı vaat eden kapitalist burjuva sınıf, aynı zamanda sömürü ve baskıyla bütünleşmiş bir sınıftı. Bu anlamda devrime önderlik eden burjuvazinin kapitalizm öncesi sınıflarla göbek bağı vardı. Üretim ve refahı sağlamayı vaat eden programı gerçekçi olsa da burjuva sınıf, sömürü ve şiddet araçlarını elinde tutuyordu. Burjuvazinin daha iyi bir sistem tezine sömürü ve baskı eşlik ediyordu. Yeni bir toplum inşa etmeye çalışan burjuvazinin eski sistemden devraldığı sömürü ve baskı politikası, daha başında işçi sınıfının sert muhalefetini doğurdu. Burjuva kapitalist sömürüye karşı grevler, direnişler, 1871 Paris işi ayaklanmasıyla süren ayaklanmalar süreğenlik kazandı.
Kapitalist sistem içi olgular incelendiğinde, 20. yüzyıla doğru insanlığın maddi gereksinimini karşılama yeteneğini kaybettiği anlaşılır. Çünkü serbest rekabet dönemi kapitalizminin yerini tekelci kapitalizm almıştı. Tekelleşen ve emperyalist karakter kazanan kapitalizm, ekonomiyi askerileştirmeye yöneldi. Kapsamlı bir yağma savaşı için askerileşen emperyalist ekonomi, toplum için gerekli olan maddi üretimi karşılayamazdı. Öte yandan dünya işçi sınıfı, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde,1871 Paris işçilerinden daha deneyimli, örgütlü ve tek tek ülkelerde kapitalizmi yıkabilecek güce erişmişti. Ayrıca bilimsel sosyalist teori daha gelişmiş, işçi sınıfı ve emekçilerin iktidarı ele geçirme pratiğine yol gösterebilecek esnekliğe ve olgunluğa erişmişti.
Dünya savaşı öncesinde ve savaş içinde, nesnel ve öznel koşullar bir devrim için hızla olgunlaşıyordu. Tarih 1917 Ekim’ine dayandığında, Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) önderliği, “emperyalist savaşı iç savaşa çevirme” stratejisine uygun olarak Rusya emekçileri ayaklandı. Çarlık iktidarının yıkılması ve Sovyetler Birliği iktidarının kurulması, dünya üzerinde o zamana değin görülmeyen, iki zıt sistem ve iki farklı (antagonist) sınıfın iktidar biçimi ortaya çıktı. Bu yönüyle kapitalist ve sosyalist sistemin varlığı, 20. yüzyılın en ayırt edici özelliklerinden biridir.
SOSYALİZM VE EMPERYALİST SAVAŞ
Kapitalizmin emperyalist karakter kazandığı teorisi 20. yüzyılın başlarında yaygın bir düşünceydi. Dünya savaşı öncesinde Lenin, Avrupa kapitalizminin Marks’ın tahlil ettiği serbest rekabet dönemi kapitalizminden farklı olduğunu belirledi. "Geri Avrupa ve İleri Asya," tespitini yapan Lenin "İleri Avrupa, geri olan her şeyi destekleyen bir burjuvazinin hâkimiyeti” altında olduğu tezinden hareketle sosyalist devrimin hedefini belirler.
"Geri Avrupa" emperyalist yağma savaşı için kendi içinde kamplaşmıştı. Savaş etkenleri hızla yükseliyordu. Bu koşullarda Lenin emperyalist yağma savaşının ancak devrimlerle önlenebileceğini görüşünü ileri sürdü. II. Enternasyonal partilerini savaşa karşı devrim için mücadeleye çağırdı.
Avrupa genelinde, II. Enternasyonal çatısı altında örgütlü Sosyalist-Soysal Demokrat partiler “emperyalist savaşa karşı tutumu” belirleme amacıyla toplanır. Savaşa karşı tutum, II. Enternasyonal partileri arasında iki görüşü doğurur;
Birinci görüş; Avrupa genelinde örgütlü olan Sosyal Demokrat partiler, “bir savaş çıkarsa anavatan savunması” yapacaklarını ilan eder.
İkinci görüş; Lenin’in başında bulunduğu Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) “savaşın emperyalistler arası paylaşım savaşı olduğunu, savaşın devrimlerle önlenebileceği” tezinden hareketle, “emperyalist savaşı iç savaşa çevirme ve iktidarı ele geçirme” stratejisini savunur.
Daha Birinci Dünya Savaşı öncesinde II: Enternasyonal partileri savaşa karşı tutum konusunda anlaşamaz ve bölünür. Avrupa Sosyal Demokrat partilerinin “anavatan savunması” kararı, Sosyal Demokrat partileri işçi sınıfına ve devrime ihanetin partiler haline getirir.
Emperyalist yağma savaşı başladığında RSDİP (Daha sonra SBKP adını aldı) aldığı kararlara uygun olarak Rus işçi ve köylülerini ayaklandırdı.1917 Ekim’inde Çarlık Rusya'sı yıkıldı. Emperyalist savaş cephesi önemli bir darbe aldı. Türkiye’yi işgal eden emperyalist Çarlık orduları topraklarımızı terk etmek zorunda kaldı. Türkiye düşmanı Rusya’nın yerini, Türkiye ve ezilen ulusların dostu devrimci Rusya aldı.
SAVAŞIN GERİ DÖNÜŞE ETKİLERİ
Devrimci Sovyetler iktidarı,1930’lu yılların ortalarına değin kitlelerin temel gereksinimlerini karşılamaya öncelik verir.1930’lu yılların ortalarından itibaren “gerici Avrupa’da” yükselen II. Emperyalist paylaşım savaşı tehditleri, savaşın başlaması ve bitişini izleyen uzun bir dönemde sosyalist programlar askıya alınır. Sosyalist Sovyetler Birliği’nin “anavatan savunması,” büyük yıkımlara yol açar. Birinci dünya savaş ve devrimci iktidarın kurulması ve ortaya çıkan büyük yıkımlar onarılamadan, devrimci iktidar bütün ekonomisini ve kaynaklarını yeni bir savaşa göre örgütlemeye yönelir. Sovyetler Birliği’nde geri dönüşe yol açan bütün etkenler savaşa hazırlık ve savaş koşullarında güçlenir. Savaş sonrası dönemde sosyalist iktidar altında “burjuva yolcusu sınıf” ile işçi sınıfı arası mücadele su yüzüne çıkar.
Sovyet Rusya da 1953 sonrası güçlenen “iki sınıf, iki yol arası” mücadele, “burjuva revizyonist yolcuların” iktidarı ele geçirmesiyle sonuçlanır. "Burjuva kapitalist yolcuların" Rusya da iktidarı ele geçirmeleri, SB'nin iç ve dış politikasında köklü değişimlere yol açar. Sovyetler Birliği’nde sosyalist politikaların terk edilmesi sonucu Rusya “Sosyal Emperyalist” bir ülke haline gelir. Sosyal Emperyalist Rusya 1991’in sonunda çöker.
GERİ DÖNÜŞ SORUNU VE TEORİK ALGILAR
Sovyetler Birliğinde sosyalizmden geri dönüş sorunsalı ve ortaya çıkan gelişmeler, ulusal ve uluslararası alanda önemli tartışmalara ve bölünmelere yol açtı. SBKP ile ÇKP arası başlayan tartışmalar, dünya ölçeğinde
II. Enternasyonal partileri arası görülen saflaşmaya benzer ve daha kapsamlı saflaşmalara neden oldu. Fakat SSCB’nin dağılması, geri dönüş teorisini savunanlara teorik üstünlük kazandırması bir yana, küresel ölçekte sosyalist parti ve guruplar arasında büyük bir dağılma ve kargaşaya başladı. Emperyalist gerici propagandanın etkisiyle dünya genelinde sosyalizm karşıtlığı yükseldi.
Sosyalizmden geri dönüşün olası olduğu tezi ÇKP önderi Mao Zedung tarafından geliştirildi. Mao “Sosyalist iktidar altında ‘iki sınıf, iki yol’ arası mücadelenin sürdüğünü ve sosyalizmden geri dönüşün olası olabileceği" teorisini savundu. Bütün dünyada tartışılan "geri dönüş teorisi," Türkiye sosyalist hareketi için de önemli bir tartışma konusu oldu. ÇKP’nin, SSCB pratiğinden yola çıkarak geliştirdiği “iki çizgi mücadelesi” Çin pratiğinde, "burjuva revizyonistlere yolculara" karşı "kültür devrimi" biçiminde gelişti.
Geri dönüş teorisi, “Rus sosyal emperyalizme karşı tutum” ve ortaya çıkan ideolojik ve siyasi gelişmeler, Türkiye sosyalist hareketinin uzun zaman tartıştığı önemli konulardı. Türkiye sosyalist hareketi bir anlamda bu mücadeleler içinde sınandı.
DR. DOĞU PERİNÇEK’İN KATKILARI
Kuşkusuz SB de başlayan geri dönüş sürecini yakından izleyen, ideolojik ve siyasi mücadele veren Liderlerin başında Dr. Doğu Perinçek gelir. Perinçek, 1968 Çekoslovakya’nın işgalinden sonra SSCB’de baş gösteren geri dönüş ve “sosyal emperyalist” politikalara karşı açık tavır aldı. İdeolojik, teorik ve pratik çalışmalara önderlik etti. Türkiye de Dr. Doğu Perinçek, bilimsel sosyalist teorinin gelişmesi ve SSCB pratiğinden dersler çıkarılmasında büyük pay sahibi bir lider. Bilimsel Sosyalizm ve "geri dönüş teorisi" ile ilgili yüzlerce makale, araştırma, konferans ve konuşmaların yan sıra, “Stalin’den Gorbaçov’a" ve Bilimsel Sosyalizm ve Bilim” adlı eserleri çok önemli teorik çalışmalar.
Dr. Doğu Perinçek “Bilimsel Sosyalizm ve Bilim” eserinde, “Kruşçev-Brejnev-Gorbaçov” pratiğini inceler. “Sosyalizmin her dönem savunulacak bir “genel teorisi” olmadığını kesinler. Gerekçelerini, “Bilimsel Sosyalizmde, olayların üzerine giydirilebilecek kalıplar” olmadığı düşüncesine bağlar. (age. S. 12) Dr. Perinçek eserinde, “Gerçeğin ölçütü, teori değil, olgular” olduğunu savunur. Bu görüşüyle Perinçek, pratikten kopuk aydın anlayışının karşısına, pratiğin sonuçlarına dikkat çeker. “Bilimsel Sosyalizm ve Bilim” adlı eserinde Perinçek, teoriyi gerçeği kanıtlama aracı olarak görmüyor. Tam tersine, pratiğin, olguların teoriyi belirleyeceği görüşünde. Dr. Doğu Perinçek, geçmişte ve günümüzde teori ve pratik arası ilişkiyi anlayamayan anlayışlara karşı, “Bilimsel Sosyalizmin ve bilimin buluştukları zemin bilimselliktir. Ortak olan tek kanıtlanma alanı vardır; gerçeklik ya da pratik” olduğunu savunur. (age. S. 17)
Bilimin tek başına sosyalizme güvence sağlamadığını öngören Perinçek, “Bilimsel Sosyalizme bilimin doğrudan bir saltanat güvencesi sağladığı anlamına” (age. s. 265) gelmediğini vurgular. Bilimsel sosyalizmin teori ve pratiğini, “doğanın ve toplumun” pratiği olduğu anlayışına vurgu yapar.
“Stalin’den Gorbaçov’a" ve "Bilimsel Sosyalizm ve Bilim” adlı eserleri, SB süreci başta olmak üzere, ulusal ve uluslararası pratiklerin ideolojik ve teorik sonuçlarının kapsamlı bir değerlendirmesidir. Bu eserlerin Türkiye pratiğinde geliştirilmesi, Türkiye sosyalist hareketinin eriştiği olgunluk düzeyini göstermesi açısından önemli.
Genel hatlarıyla özetlemeye çalıştığım 1917 Büyük Ekim Devriminin teori ve pratiği, başarılar, geri dönüşler ve yenilgiler içerir. Emperyalizmin yalan ve demagojileri bir yana, Ekim Devrimi ve SSCB pratiği, sosyalizmi dünya ölçeğinde benimsenen, güven duyulan bir sistem haline getirmiştir. Bütün teori ve pratiğiyle sosyalizm, dünyanın geleceğini şekillendirme ve daha büyük devrimler gerçekleştirme olgunluğu ve canlılığına sahip, bilimsel bir teoridir.