16 Eylül 2024 Pazartesi
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

2. Dünya Savaşı’nın sıkıntılarını biz de çektik: Savaşmadan 22 bin şehit verdik!

2. Dünya Savaşı’na Türkiye girmedi ancak kendisini savunmak için yaptığı seferberlik sırasında 22 bin Mehmetçik sınırda elde tetik vatanını beklerken hastalık ve benzer nedenlerle şehit oldu. Türkiye Girit’ten Hopa’ya kadar büyük bir cephede savunma hattı kurdu. Ekonomik sıkıntılar da yaşadı

2. Dünya Savaşı’nın sıkıntılarını biz de çektik: Savaşmadan 22 bin şehit verdik!

1 Eylül 1939 tarihinde Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla başlayan büyük savaş, 9 Mayıs 1945 günü Almanya’ya karşı kurulan İttifak ülkelerinin Büyük Zaferi ile sonuçlandı. İşte 9 Mayıs’lar komşumuz Rusya’da ve Avrupa’da Zafer Günü olarak kutlanıyor. 2. Dünya Savaşında 60 milyon insan öldü. Ruslara göre 26 milyon Sovyet vatandaşı vatanı için can verdi. Bunun büyük kısmı sivil insanlardan oluşuyor. Dolayısıyla savaşın da en büyük ceremesini Ruslar çekti… Zaferde de onların payı büyük!

22 Haziran 1941 günü Sovyetler Birliğine 3 koldan saldıran Alman orduları, kısa sürede büyük coğrafyayı ele geçirerek Sovyet Rusya’yı çökertecekti. Leningrat, Stalingrat ve Moskova’yı kuşatan ordular, bir koldan buğday ambarı Ukrayna’ya bir koldan da petrol yatağı Kafkaslarda Bakü’ye kadar uzanmaya çalıştı.

‘General Kış’ ve Sovyet halklarının kahramanca direnişiyle karşılaşınca perişan oldular. Barbarossa denilen saldırı planı uygulanamaz oldu. 1943 yılında faşist ordular durduruldu, daha sonraki taarruzlarla da ülkeden süpürüldü. Kızıl Ordu Berlin’e girdiğinde ise faşist rejimin lideri Hitler intihar etmişti. Almanya ağır bombardımandan sonra yerle bir oldu. Kayıtsız şartsız teslim olmak zorunda kaldı. Faşizm doğduğu yerde boğuldu.

Büyük komşumuz Sovyet Rusya, insanüstü gayretle ve seferberlikle büyük savaşı galibiyete çevirdi. Stalin önderliğindeki Sovyet Rusya, işgal sırasında ve sonrasında Batı’daki bütün sanayi tesislerini sökerek Doğu’ya gönderdi. Türk Cumhuriyetlerinde yeniden inşâ ederek büyük üretim gücüne ulaştı. Savaş süresince Sovyetler Birliği 120 bin tank ve kundağı motorlu top; 517 bin topçu silahı; 348 bin havan topu; 265 bin askeri kamyon; 214 bin askeri uçak; 2 kruvazör; 25 muhrip gemi; 52 denizaltı; 1 milyon 477 bin makineli tüfek; 20 milyon tüfek üretti. Geliştirdiği silahlarla büyük ateş gücüne ulaştı. T-34 tankları, Katyuşa roketleri, La-7, Lak-3 avcı uçakları ve Tokarev piyade tüfekleri dönemin simgeleri oldu.
Türkiye’de çok bilinmiyor ancak Savaş içinde 4-5 milyon Türk soydaşımız da Sovyet vatandaşı olarak cephelerde şehit oldu. Anavatan Savunması’na onlar da katıldı. O büyük sıkıntıları onlar da çekti. 1 milyon Kazak, 300 bin Azerbaycan Türkü, 300 bin Özbek ve daha niceleri şehit oldu. Binlercesi kahramanlık madalyalarıyla memleketlerine döndüler. Cephe gerisinde ise üretime destek verildi… Orduları donattı, doyurdu, omuz omuza savaştı. O acı günleri Cengiz Aytmatov romanlarında ölümsüzleştirdi… Savaş acılarla birlikte büyük bir edebiyat birikimi de yarattı. O acıları ve direnişleri anlamamızı sağladı.

TÜRKİYE’NİN POLİTİKASI

İkinci Dünya Savaşı’nın ayak sesleri 1933 yılında iktidara gelen Nazilerin hızla silahlanması ve ardından eski topraklarını geri almak için meydan okumasıyla duyulmaya başladı. Özellikle 1935 yılından sonra… Atatürk, hasta yatağında savaşın kaçınılmaz olduğunu görüyor ve etrafına, tarafsız kalınmasını ve Sovyet Rusya dostluğundan asla vazgeçilmemesini önerdi. Bundan önce de 1934 yılında Batı’da Balkan Paktını, 1937 yılında ise Doğu’da Sadabat Paktını kurdu… Her eki tarafımızı da güvenceye aldı.

Atatürk’ün özel doktoru Nihat Reşat Belger bu konuda Atatürk’ten şunları aktarır: “Bu kanlı badirede tarafsız kalmak, harbe katılmamak ve devlet gemisini bu fırtına ortasında hiçbir maniaya çarptırmadan sevk ve idare ederek harp dışında ve sulh içinde yaşamaya çabalamak bizim için hayatî ehemmiyeti haizdir, demiştir.” (Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk Çizgisinde Geçmişten Geleceğe Atatürk ve Yakın Tarihimize İlişkin Görüşmeler Araştırmalar Belgeler, AAM Yayınları, Ankara, 2005, s.199-200.)

Zekeriya Sertel, Celâl Bayar ve Tevfik Rüştü Aras'ı kaynak göstererek Atatürk'ün son günlerinde söylediği şu sözleri aktarır: “Sovyetler Birliği'ne karşı asla bir saldırı politikası gütmeyeceksiniz. Doğrudan ya da dolaylı olarak Sovyetler'e yöneltilmiş herhangi bir antlaşmaya girmeyecek ve böyle bir anlaşmaya imza koymayacaksınız.”

2. Dünya Savaşı’nın sıkıntılarını biz de çektik: Savaşmadan 22 bin şehit verdik! - Resim : 1

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 4-7 Aralık 1943 tarihleri arasında ABD Başkanı

Roosevelt ve İngiltere Başbakanı Churchill ile Kahire’de görüştü.

Atatürk’ün ölümünden sonra Cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, vasiyet niteliğindeki bu iki politikayı uygular. Türkiye’yi savaş dışı tutar. İlk günler İngiltere ve Fransa ile ittifak anlaşması imzalar (Sovyetler’e karşı bir saldırıda yer almayacağını belirtir). Buna Sovyetler Birliğini de katmak ister. Sovyetler asıl saldırıyı İngiltere’den bekler ve Almanya ile 1939 yılında ittifak/ saldırmazlık anlaşması imzalar. Amacı Alman saldırganlığına karşı zaman kazanmak ve savunmasını güçlendirmektir. Bu anlaşma iki yıl sonra büyük bir istila operasyonuyla tersine döner. Sovyet Rusya bu sefer ABD, İngiltere ve Fransa ile ittifak kurar. Türkiye bu gelgitler sırasında çok sıkıntılı günler yaşar. Faşist Mussoli’nin ülkesi İtalya’dan da Balkanlardan saldırı beklemektedir. Bütün bu gelişmeleri Türkiye ustalıklı politikayla atlatır.

İsmet Paşa, savaş içindeki politikasını 1948 yılında şöyle özetler: “Birçok yerde denilmiştir ki Almanlar Volga nehrine doğru ilerlerken kendi güçlerimizi doğu sınırına yığmış olmamız Sovyetleri rahatsız etmiş. Gerçekler Halklar tarafından bilinmese de müttefik ve resmi yetkililer tarafından ayrıntıları ile biliniyordur ve bu gerçek bize yapılan eleştirilerin tam tersidir Almanlar Volga’ya doğru ilerlerken bizim savunma hattımız Rodos’tan Hopa’ya kadar yayılmıştır. Almanların bizim bütün Karadeniz cephemize yapabileceği ani bir harekât olasılığı kuvvetlerimizi Karadeniz cephesine yaymamıza Ankara’nın savunması içinde Başkente dahi güçlerimizi konumlandırmamıza sebep olmuştur. Ortaya çıkartılan Alman planları alınan önlemlerin yersiz olmadığını açıkça göstermiştir. 1942 yazı sonunda Sovyet hükumetine resmi olarak iletilmiştir. Kafkas cephesine arkadan vurabilmek için yapılacak bir Alman çıkartması olasılığına karşı Trabzon ve Hopa’ya kuvvetlerimizi topladık. Güçlerimizin ülke içerisinde dağıtılmış olmasının sebebi budur. Aldığımız cevapta Sovyetler memnuniyetlerini ifade etmişlerdir.”

“Zafer günlerine gelince ganimetten pay alma isteğimiz olmadığı için durumdan menfaat sağlamayı düşünmedik.”

“Açık olarak beyan ederiz ki bizim Türk hakları ve topraklarından herhangi bir kimseye ödenmesi gereken bir borcumuz yoktur. Biz onurlu insanlar olarak yaşayıp onurlu insanlar olarak öleceğiz.”

“Türkiye, 1943 başında Müttefiklerin davasına yapabileceği en büyük yardımı yapmıştır. Bütün Avrupa’nın hâkimi olan Almanlar ve İtalyanlar Orta Doğu’ya girememişlerdir. Bu gerçek, savaşın askeri ve politik sonuçları üzerindeki etkisi ile en önemli olaylar arasındadır. Türkler 1939, 1940, 1941 ve 1942 yılının sonuna kadar yani Stalingrad ve El Alamein zaferlerinin kazanılması ve İngilizlerin ve Amerikalıların Kuzey Afrika’yı işgallerine kadar Orta Doğu yolunu kapalı tutmayı başarmışlardır.”

CASUSLAR SAVAŞI

Almanya, Sovyetler Birliği, İngiltere ve ABD savaşa yanlarında girmemiz için çok baskı yaptılar. Türkiye’de bu amaçla propaganda ve operasyonlar düzenlediler. Faşist ve komünist kesimler de propagandaya katıldılar. Türkiye bu kesimleri kontrol altında tutmaya çalıştı. Özellikle Almanya’nın baskıları ve propagandaları çok etkiliydi. Hele ki Sovyet Rusya istila sırasında… Almanya, Sovyetler Birliğinin parçası olan Türk Cumhuriyetlerini onlardan koparmak için bize karşı ‘havuç’ olarak kullanarak milliyetçi/ ülkücü kesimleri etkilemeye çalıştı. Bu politika içeride bir hayli etkili oldu. Bu amaçla çok da para dağıttılar. Sovyet Rusya- Almanya gerginliği bize de yansıdı. 1942 yılında Ankara’da Almanya Büyükelçisi Von Papen’e Sovyet Gizli Servisi tarafından suikast düzenlendi. Papen yara almadan kurtuldu. Bu operasyon Sovyetler Birliği ile gerginlik yaratsa da büyümeden önlendi. Türkiye çok dikkatli davrandı. Yakalanan gizli servis elemanları yargılandı. Savaş bitiminde ise ülkelerine gönderildi. O yıllarda Ankara ve İstanbul’da casusluk savaşları vardı…

Savaş yıllarında iç güvenlik anlamında bir olay olmaması, Atatürk döneminde bölücülüğün ezilmesine bağlandı. Bu Türkiye’yi o yıllarda rahatlattı. İç huzuru artırdı. Türkiye’ye karşı koz olarak kullanılmasının önüne geçti. 6 yıl süren savaş Türkiye’nin ekonomik durumunu da zorladı. Birçok ürünün fiyatının artmasına ve özellikle ekmeğin karneyle satılmasına neden oldu. Hükümet Türk parasının kıymeti için de önlemler aldı. Sıkıntıların önüne geçmek için zengin kesimden Varlık Vergisi alındı. Savaş giderleri yoksulların üzerine yıkılmamış oldu. Ayrıca yardım cemiyetleriyle halkın sıkıntılarına çareler arandı. Halkın savaşa hazırlanması için eğitimler verildi. Bu konuda İsmet İnönü’nün eşi Mevhibe Hanım örnek oldu. Sosyal faaliyetlerle halka moral verdi. Savaş eğitimleri verildi. Askere destek amacıyla yardımlar gönderildi.

Savaş yıllarında Türkiye 1 milyon askeri seferberlik halinde tuttu. Onların sağlık hizmetleri için ordu ve sivil kurumlar seferber oldu. Özellikle Doğu cephesinde askerimiz ağır kış koşullarında hastalıklar geçirdi. Çoğu bu nedenle olmak üzere 22 bin 663 Mehmetçik kurşun atmadan vatanı korumak için görevi başında hastalıklardan şehit oldu… Gıda yetersizliği ve hastalıklardan siviller de etkilendi. Ülkenin sosyal ve ekonomik dengeleri sarsıldı. İsmet Paşa bu yıllar için “Ben sizi aç bıraktım ancak babasız bırakmadım” der... Bu sıkıntılı günler çok partili döneme geçtiğimizde İsmet Paşa’nın CHP’sine ağır bir fatura çıkardı. 1946 seçimlerini kapalı sayım nedeniyle kazandı ancak 1950 seçimlerinde seçim sisteminin de özelliği nedeniyle kaybetti. O dönemin yönetimi bugüne kadar suçlandı.

MECLİS’TE TARTIŞMA ÇIKTI ŞEHİT SAYISI AÇIKLANDI

TBMM’de 24 Ocak 1951 tarihinde Kore Savaşı’na asker gönderilmesi konusunda tartışma çıkar. Demokrat Parti Afyon Milletvekili Ali İhsan Sabis, dönemin CHP yönetimini suçlayarak, “İkinci Dünya Harbi esnasında seferber edilmiş olan birliklerimizde bakımsızlık ve ihmal yüzünden ölen askerlerimizin sayısı, muharebe etmediğimiz halde 100 bine yakındır.” der. Bunun üzerine çıkan tartışma CHP Kars Milletvekili Hüsamettin Tuğaç’ın Milli Savunma Bakanı Hulusi Köymen’in yanıtlaması için soru önergesi vermesine kadar varır. Tuğaç, kesin rakamların açıklanmasını ister. Bakan Köymen soru önergesine 6 Nisan 1951 günü cevap verir ve resmi kayıtları yıl yıl açıklayarak toplam 22 bin 663 Mehmetçiğin görevi başında hayatını kaybettiğini belirtir. Bakan Köymen şu önemli notu da ekler: “5 yıl, 9 ay, 7 gün zarfında kara hava, deniz birliklerimizden subay, gedikli, er, öğrenci olarak hastaneler dahilinde ve muhtelif hastalıklardan ve arızalardan ölenlerin rakamları ordu yıllık sıhhi rapor kayıtlarından çıkartılarak arz olunmuştur.

1939 (4 ayında): 519, 1940: 4.976, 1941: 3.319, 1942: 4.680, 1943: 3.308, 1944: 3.605, 1945: 3.794 olup ceman 22 bin 663 tespit edilmiştir. Bunun mevcut kuvveye nazaran binde nispeti vasati 6, 15’tir. (Not: Bakanlığın açıkladığı bu rakamları topladığınızda 24 bin 201 çıkıyor. Ancak bu döküme rağmen söylenen 22 bin 663. Biz de onu esas aldık. ED.)

Bu rakamlar yalnız hastanelerde ölenlerin sayısını ihtiva eder. Bunun dışında hastalanıp da hava değişimi ile izinli olarak memleketlerine ve evlerine giden ve orada ölen asker vatandaşların sayıları dahil değildir.”

2. Dünya Savaşı’nın sıkıntılarını biz de çektik: Savaşmadan 22 bin şehit verdik! - Resim : 2

Savaş yıllarında Türkiye 1 milyon askeri seferberlik halinde tuttu. Onların sağlık hizmetleri için ordu ve sivil kurumlar seferber oldu.

TIBBİYELİ HİKMET DE O YILLARDA HAYATINI KAYBETTİ

İkinci Dünya Savaşı yıllarında ağır koşullarda vazife yaparken kaza neticesi hastalanıp hayatını kaybedenlerden birisi de Sivas Kongresi’nde İstanbullu Tıbbiyelileri temsil etmek amacıyla gelen ve manda tartışmaları sırasında “Farzı muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i 'vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı' olarak adlandırır ve tel'in ederiz" diye bağıran Tıbbiyeli Hikmet idi. Kurtuluş Savaşı sonrası eğitimini tamamlar ve yurdun birçok yerinde vazife görür. 1934 yılında da “Boran” soy ismini alır…

2. Dünya Savaşı’nın sıkıntılarını biz de çektik: Savaşmadan 22 bin şehit verdik! - Resim : 3

O yıllarda Yarbay rüstbesiyle Operatör Dr. Hikmet Boran'a da ikinci kez 'Şark Hizmeti' çıkar. Birgün sınırda görev yapan bir askerin apandisiti patlar. Ona müdahale için hemen arabaya atlar ve sınıra haraket eder. Şiddetli kar yağışı vardır ve hava tipiye çevirmiştir. Buna rağmen araçla ilerlemeye çalışır. Her şeye rağmen gider ve askeri arabaya alarak geri döner. Kar şiddetini devam ettirmektedir. Araç kara saplanır ve burada 7-8 saat mahsur kalırlar. Bu sırada üşütür ve tüberküloz (verem) olur. İstanbul'a gönderilir. Yakacık Senatoryumu'nda tedavi altına alınır. Bu tedavisi iki yıl sürer. Ancak verem illetinden kurtulamaz ve Yarbay rütbesindeyken 1945 yılında hayatını kaybeder...

SABİHA GÖKÇEN DE EŞİNİ KAYBETTİ

2. Dünya Savaşı’nın sıkıntılarını biz de çektik: Savaşmadan 22 bin şehit verdik! - Resim : 4

Atatürk’ün manevi kızı ve Türkiye’nin ilk kadın havacılarından Sabiha Gökçen de eşini o yıllarda kaybetti. Atatürk’ün ölümünden sonra evliliği düşünen Sabiha Hanım, askeri coğrafya hocası Üsteğmen Ali Kemal Esiner ile 1940 yılında evlendi. Sabiha’ya ‘Gökçen’ soyadını Atatürk vermişti. Halbuki kocasının soyadı ‘Esiner’ idi ve Sabiha da evlilikten sonra bu soyadını kullanmak istiyordu. Esiner bunu da kabul etti ve o da ‘Gökçen’ soy ismini aldı. Sabiha Gökçen Türkkuşu’nda Başöğretmenlik yapıyor, eşi Kemal Bey de Harp Akademisi’ne devam ediyordu.

Birinin vazifesi Ankara’da, diğerininki İstanbul’da idi. Fakat sık sık beraber olmak imkânını elde ediyor, izinli günlerinde biri diğerine giderek buluşuyorlardı. Bir süre sonra Kemal Gökçen de Ankara’ya tayin edilince artık şehirden şehre gitmekten kurtulmuş oldular. Ancak bu mutluluk devresi beş altı aydan fazla sürmedi. Doğuya kısa bir görev ile giden Pilot Yüzbaşı Kemal Bey, dönüşünde tifüse tutuldu ve birkaç gün içinde hayata gözlerini yumdu. Tarih yaprakları 19 Ocak 1942 gününü gösteriyordu... Gökçen İkinci Dünya Savaşı yılları içinde eşinin acısıyla tarifsiz kederlerin içine düştü. Ancak bunu da metanetle aşmasını bildi.

Bir daha da evlenmedi...

İsmet İnönü İkinci Dünya Savaşı İngiltere Almanya Sovyetler