02 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

2 resim 1 soru: Hangi cumhuriyet?

Cumhuriyeti salonlara hapsetmek isteyen bir sistem var. O sistem içerisinde cumhuriyet, şirin bir fondur yalnızca. Gerçekte ise önce yedi düvelle, sonra cehaletle, sonra sıtmayla, sonra veremle savaşmış, bu esnada bir büyük buhran ve bir dünya savaşı atlatmış cumhuriyet var

2 resim 1 soru: Hangi cumhuriyet? Türkiye nasıl bir ülke? Atatürk’ün “kastettiği muasır medeniyet” kavramından ne anlamalıyız?

Cumhuriyet’in ilanının 101. yıldönümünde 200 yıllık tartışma yeniden alevlendi. Tartışmayı yaratan soru basit gibi görünse de çözüme kavuşturulmuş değil: Türkiye nasıl bir ülke? Modern mi, çağdaş mı, Akdeniz ülkesi mi, Doğulu mu, Asyalı mı, Avrasyalı mı? Atatürk’ün “kastettiği muasır medeniyet” kavramından ne anlamalıyız?

Farklı tonlarda, farklı alanlarda, farklı biçimlerde karşımıza çıkar bu sorular. Jön Türkler devrinde garplılaşma olarak, Kurtuluş Savaşı yıllarında saltanat ve cumhuriyet arasındaki iki çizgi halinde; bugün ise modernleşme ve cumhuriyetin tanımı konusunda bu sorular sıklıkla karşımıza çıkar.

Türkiye, yüz yılı arkasında bıraktı. Bu bir asırlık sürecin en önemli olgusu ise cumhuriyet kavramının herkes tarafından kabul edilmesidir. Bugün Türkiye’de saltanat ve halifeliğe dönüşü, marjinal birkaç grup dışında hiç kimse tartışmıyor.

Öyleyse Türkiye’nin geleceğinde cumhuriyet dışında bir seçenek yok. Peki ya “Hangi cumhuriyet?”
Bu aslında şuna benziyor: Kâğıt üzerinde toplumsal bir sözleşme var. Terör partileri dışında herkes cumhuriyet kavramında birleşiyor.

Bu birleşme olumlu gibi görülse de cumhuriyetin tanımıyla ilgili tartışmaların bitmemesi aslında bir uzlaşı oluşmadığı gerçeğini hatırlatıyor.

Bugün her kesimin, her sınıfının, grubun, partinin, oluşumun, platformun kendine göre bir cumhuriyet tanımı var. Postmodernizmin siyasetteki yansımasına da bir örnektir aslında. Oysa kavram dediğimiz şeyin tanımı nettir ve herkesçe kabul edilmiştir.

12 Eylül 1980 Amerikancı darbesinin ve sonrasında neoliberalizmin getirisidir. “Büyük Anlatı” diye adlandırılan ideolojilerin öldüğü fikri, kavramların dokunulmazlığını ve kabulünü sarstı. İdeolojiler öldü ve tarih bitti fikirleriyle beraber Türkiye’de cumhuriyet hem ulus devlet hem de laiklik kavramları üzerinden tartışmaya açıldı.

2 resim 1 soru: Hangi cumhuriyet? - Resim : 1

CUMHURİYETİN ZARARLI YANLARINI ALMADIK MI DİYECEKSİNİZ?

Okurlarımız hatırlayacaktır: Mehmet Altan 1992 yılında Türkiye Günlüğü dergisinin 20. sayısında “İkinci Cumhuriyet Nedir, Ne Değildir?” başlıklı yazısında 1923 yılında ilan edilen cumhuriyetin demokrasiden yoksun olduğunu öne sürmüştü.

Cumhuriyetin kuruluş dönemlerini ise “tek adam” yönetimi olarak nitelendiren Altan, iktidarın Osmanlı hanedanından alınıp askeri bürokrasiye devredildiğini iddia etmişti.

Altan, tam da neoliberalizmin istediği üzere “vesayet” söylemiyle ulus devletin egemenliğinin zayıflatılmasını yine aynı noktadan hareketle de devletin ekonomideki varlığının azaltılmasını yani küçültülmesini desteklemişti.

Altan’ın bu talebinin neoliberal ekonomideki karşılığı ise özelleştirmeler olduğu şimdi daha net anlaşılıyor.

Nitekim yazının devamında Altan’ın ekonomik olarak KİT’leri ve gümrük fonlarını hedef alması, neoliberal anlayışa uygun düşmektedir.

2 resim 1 soru: Hangi cumhuriyet? - Resim : 2

CUMHURİYET TÜRK MİLLETİNİN KARARLILIĞIDIR

“Hangi cumhuriyet?” sorusuna neoliberallerin ve Batıcıların verdiği cevap bellidir. Ulus ve laiklik kavramlarının olmadığı, bağımsızlık ve aydınlanmanın “ideolojiler öldü”, “milletler uydurma cemiyetlerdir” argümanlarıyla kenara itilmesi. Yani cumhuriyetin emperyalizm için “zararlı” yanlarının atılması.

Buna son dönemde Atatürkçü kimliğiyle tanınan aydınlar da katılmıştı. Peş peşe Atatürk kitabının çıktığı dönemi hatırlayalım. Bundan birkaç sene önce. Sonrasında 12 Eylülcü Celal Şengör’ün Atatürk üzerine attığı nutukları…

Onlar için cumhuriyet; gericilikle barışık. Onlar için cumhuriyet yalnızca kentli ve yalnız elit sınıfların eseri. Sosyal demokratların yazarı Zülfü Livaneli’nin Abdülhamit’i “seküler” mahalleyle barıştırmaya çalıştırması da bunun için.

Ancak daha somut ve güncel bir örnek var karşımızda. Sosyal medyada yaptığı karikatürlerle dikkat çeken Hikmet-i Tabiyeci’nin “Cumhuriyet Nazik Kalplerin Cesaretidir” çizimi pek çok kimse tarafından paylaşıldı, 29 Ekim sebebiyle de gündem oldu.

Görünüşte çok hoş, samimi bir slogan. Çizerinin de samimiyetinden şüphe yok.

İMTİYAZSIZ SINIFSIZ KAYNAŞMIŞ BİR KİTLEYİZ

Ama…

Cumhuriyeti salonlara hapsetmek isteyen bir sistem var. O sistem içerisinde şirin bir fondur yalnızca. Gerçekte ise önce yedi düvelle, sonra cehaletle, sonra sıtmayla, sonra veremle savaşmış bu esnada bir büyük buhran ve bir dünya savaşı atlatmış cumhuriyet var.

Nazik miydi? Evet cumhuriyetin eğitim kurumlarında ahlak, adap, güzel konuşma öğretildi çocuklara. Ancak bu sloganda kastedilen bu anlamda bir “naziklik” değil. Zaten cumhuriyetin esas özelliği de bu değil.

Bugün cumhuriyetçi olmak bir ayrıcalık gibi ifade ediliyor. Sanki; bir sınıfın, bir tabakanın eseri gibi. Oysa cumhuriyet, ortakçının oğlunu keman sanatçısı yapan bir anlayışla kurulmuştu.

Cumhuriyet Devrimi’nin, bu ülkenin çocuklarına sunduğu fırsat eşitliğini, sadece eğitim kurumları için verilen emeği Cin Ali Vakfı Yayınları’ndan çıkan “Ankara’nın Köklü Eğitim Kurumları” kitabında bulabilirsiniz.

O zaman cumhuriyeti tanımlayan asıl sözcük kararlılık. Kibar insanlarıyla, kaba insanlarıyla, akça pakça ellerle, nasırlı ellerle, kavruk yüzlerle, ay yüzlerle, sıskalarla, şişmanlarla, sakallılarla, köselerle kuruldu bu cumhuriyet ve dişle, tırnakla, kanla, canla kazanıldı.

Bizi eşit kılan da özünde ortaya konulan bu fedakarlıktı çünkü bu fedakarlığın azı, çoğu, istisnası yoktu. Yeni bir yüzyıla girerken unutmayalım: Cumhuriyet kararlılıktır. Her ne kadar uzaklaşmış olsak da şimdilerde Türk Milleti olarak biz “imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz.”

Cumhuriyet Devrim Atatürk Neoliberalizm Batı