05 Kasım 2024 Salı
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

2 Şubat Medyanın Halleri

2 Şubat Medyanın Halleri
A+ A-
Hazırlayan: Beyhan Korkman

'ROTAYI İMAMOĞLU'NA ÇEVİRDİLER'

MAHMUT ÖVÜR / SABAH

Sahi ne oldu da finans ve sermaye çevrelerince parlatılan Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan bu süreçte geri planda kaldı? Sorunun cevabı biraz da İstanbul sermayesinin tavrında saklı... Siyaset kulislerinde karşılaştığım bakanlık da yapmış tecrübeli bir siyasetçi şöyle bir iddiada bulundu: "Birkaç yıl önce İstanbul sermayesinin önemli isimlerinden Suzan Sabancı Dinçer, Londra'da Ali Babacan'a çok ciddi destek verdi. Hatta götürüp Kraliyet ailesiyle tanıştırdı. Ancak ondan beklenen sonucu alamayınca rotayı İmamoğlu'na çevirdi."

Dinçer, bu görüşmeye aracı oldu mu doğrusu merak ediyorum.

SABAH YAZARI: TKP, ABD'NİN TERCİHİNE OY İSTİYOR

SALİH TUNA / SABAH

Bu ne menem ittifaktır ki CHP ile Babacan'ı, PKK ile İYİ Parti'yi, FETÖ ile Saadet Partisi'ni, TKP ile Davutoğlu'nu yan yana getirebiliyor. TKP lafın burasında, "Biz ittifak kurmuyoruz ki, Erdoğan'a karşı Kılıçdaroğlu'nu veya ittifakın seçeceği adayı tercih edeceğiz diyoruz..." yollu itiraz edebilir. Ona bakarsanız FETÖ de mahut ittifaka "tercih" mesabesinde destek veriyor; TKP Genel Sekreteri'nin ifadesiyle "oy istiyor." Hepsinden önemlisi ABD'nin "tercihi" de bu. Aslında bütün diğer tercihler bu tercihin bir süreği. O değil de, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan kurtulmak belasına kendi kendilerini ne hallere düşürüyorlar. Çekilecek dert mi bu: Hem her fırsatta "çürümüş sermaye düzenine" karşı çıktığını söyleyip hem de ekonomi programını Babacan'a teslim eden bir ittifakı desteklemek... Hem "antiemperyalist kurtuluş savaşından" dem vurup hem de dışişlerini ABD ve NATO muhibbi (CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı) Ünal Çeviköz'lerin yürüteceği ittifaka oy istemek... Hem Mustafa Suphi'lerden, antikomünist barbarca katliamlardan, devrimden, aydınlıktan söz edip hem de Davutoğlu veya Meral Akşener'lerin içinde yer aldığı ittifaka omuz vermek... Ne diyelim, sağlık olsun.

'TARIM ÜRÜNLERİNDE İHRACATA KOTA GETİRİLSİN'

HASAN ÖZTÜRK / YENİŞAFAK

En kısa sürede, özellikle tarım ürünlerinde ve özellikle bazı kalemlerde ihracata kota konamaz mı? Üretici ve üreticiden alıp satanlara “Önce iç piyasadaki talebi karşılayın sonra ihracata yönelin” denmeli. Ve bununla ilgili bir yasal düzenleme yapılmalı. Tarım Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı’nın kafa kafaya verip yeni düzenlemeyi yapabilir.

POSTA YAZARI ATATÜRK DÖNEMİNİ KATLİAMCILIKLA SUÇLUYOR

ORAL ÇALIŞLAR / POSTA

Demirel’in aktardığı bu anı, İnönü- Bayar değişikliğinin asıl nedeninin, Dersim’e ilişkin görüş ayrılığı olduğunu doğruluyor. Resmi kayıtlara göre, 1938’de, 11 binden fazla Dersimli öldürüldü, 13 binden fazlası da sürgüne gönderildi. Gerçek rakamlar bundan çok daha fazladır. Dersim katliamı, bugün neden demokrasiyi kalıcı ve güçlü hale getiremediğimizi anlamak açısından tarihi bir örnek. Devletle toplum arasındaki mesafe ne kadar fazlaysa, demokrasi o kadar eksik. Kılıçdaroğlu’nun, 'Helalleşme' çağrısı işte bu tarihsel gerçeklik ışığında, daha anlamlı hale geliyor.

SOSYAL MEDYA HALKIN ÇOĞUNLUĞUNU TEMSİL ETMİYOR

AHMET HAKAN / HÜRRİYET

Siyasi tasarımını yüzde 30’luk azgın azınlığa göre yapmaya çalışıyor. Yüzde 30’luk aşırı fanatiklerin, yüzde 30’luk azgın azınlığın siyaseti belirlemesinin ve kuşatmasının tek bir nedeni var: Sosyal medya! Bizim siyasetçilerimiz, sosyal medyadan yükselen gümbürtünün tüm toplumun gümbürtüsü olduğuna neredeyse iman etmiş durumdalar. Oysa yalın gerçek şudur: Siyaseti sosyal medya üzerinden yapmak demek... Yüzde 70’lik sessiz çoğunluğu ıskalamak demektir. Ne zaman seçim olsa... Toplumun yüzde kaçı aşırı fanatiktir acaba. Twitter’a baktığımızda gördüklerimizi şöyle ifade ediyorduk: Bu sefer AK Parti gidiyor abi! Bu sefer farklı birader! Twitter’da savunanları neredeyse kalmadı! Yok, yok... Bu sefer çok farklı be abi! Twitter’ı görmüyor musun? Ve seçim akşamı fark edilir ki... Twitter’da esen rüzgâr ile toplumun estirdiği rüzgâr bambaşkaymış! Siyasetçilere Twitter konusunda bir tavsiyem var. Fal konusundaki genel eğilimi benimseyin: Twitter’sız kalma ama Twitter’a inanma!

SÖZCÜ YAZARI ÖRGÜTSÜZ AYDINININ SÜRÜKLENDİĞİ PSİKOLOJİYİ ÖZETLEMİŞ

SONER YALÇIN / SÖZCÜ

35 yıldır gazeteciyim. Polis görmekten, karakola, savcıya, duruşmaya gitmekten, haksızlık görmekten yorgun düştüm. Mesleğim yüzünden başıma gelmeyen kalmadı; akla hayale gelmeyecek cezalarla karşılaştım, işkence gördüm, hapis yattım, işsiz bırakıldım, ölüm tehditleri aldım, işitmediğim küfür hakaret kalmadı. Evime barkıma-özel hayatıma girdiler. Yetmedi. Sahibi olduğum Odatv kapatıldı. Söyler misiniz; ben ne yaptım? Hırsızlık yapmadım. Ahlâksızlık yapmadım… Sadece haber yaptım. Ne yazdım ise, hayat hep doğruladı. 15 kitabım, binlerce makalem, belgesellerim var.. Namusumla onurumla yaşadım. Şöhrete yenik düşmedim. Mesleğime, ülkeme aşkla bağlı kaldım. Peki: Bu kadar kin niye? Bu derece düşmanlık niye? Bitmez tükenmez tehditler niye? Bu katmerli cezalar niye? Geçen sabah bunları düşündüm: Bu derece zorluklar ile hayatı kaç kişi yaşadı/yaşıyor? Ölüm dışında sınanmadığım ne kaldı? Pes etmek amacıyla yazmıyorum bu satırları. Merhamet dilenecek de değilim. Bilirim, ıstırap hakikatin yolu… Ama istiyorum ki; on yıl, yüz yıl sonra yaşadıklarım/hangi zorluklar altında gazetecilik yaptığım bilinsin… Bilinsin: Adalet yok ülkemizde. Hukuk yok. Mahkeme yok. Siyasi çıkarların celladı yapıldı yargı… Namuslu gazeteciliğin tek ödülü var: Sadece acı.

Hazırlayanın Notu: Yazar namuslu gazeteciliğin ödülü sadece acı diyor. Biz acı duymuyoruz acaba namussuz mu oluyoruz? Aydınlıkçı büyüklerimizden bir kez olsun acı sözcüğünü duymadık. Onlar da mı namussuz? Hasan Yalçın, Uğur Mumcu, Mehmetçiğmiz, polisimiz.. Peki onlar? Yalçın’ın durumu örgütsüz aydınının kaçınılmaz sonu… Bizler verdikçe mutlu oluyoruz, verdikçe acılarımız hafifliyor. Bunları konuşmak, çektiklerim bilinsin demek ne büyük ayıp...

ABD Medyanın Halleri İBB İmamoğlu tkp köşe yazarları 2 şubat köşe yazarları Tarım ürünleri posta gazetesi pisikoloji