30 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

2. tur üzerine ‘H’armonik’ düzenleme (!)

‘…sistemsiz, kuralsızca ya da zorunluluk altında topladığınız her şey tam anlamıyla kakofonidir. Hele ki topladığınız sesler bir de akortsuz, ya da sürekli akordu atıyorsa dinleyen için iş yalnızca cinnet haline gelir’

2. tur üzerine ‘H’armonik’ düzenleme (!)
EKREM ATAER

Meslektaşlarım iyi bilir, besteciliğin ve buna bağlı olarak kompozisyonun temel kuralları vardır. Önce bedeninizde ve düşüncenizde bir hayal kurarsınız. Sonrasında hayalinizi karşılayan melodileri, cümle ve cümlecikleri yakalamak için biraz sıkıntılı ama bir o kadar da heyecan ve haz verici bir arayışa girersiniz. Düşünün ki koskoca evrende serbest moleküller gibi dans eden sesleri bulur, onları yan yana getirir uyumlu gruplar inşâ edersiniz. Sonrasında bu grupların gerçek anlamda ortak ses iskeletini oluşturursunuz. Bir nev’î notaların ittifakı diyebiliriz. Biz buna makam ya da gam diyoruz. Lakin bu yan yana gelişler; çok ince frekans hesapları ile matematiğin, gönüllere katacağı zenginlikler ile estetiğin, anlam bütünlüğü ile de mantığın kurallarına uymak zorundadır.

Tüm bunları oluştururken uymanız gereken temel ilkeler vardır. En büyük senfoniyi yazacağım diye her makamdan ya da her gamdan sesleri toparlayıp bir araya getiremezsiniz. Ortaya garip ve anlamsız bir şey çıkar, işte biz bu duruma da kakofoni (cacofonia) diyoruz. Eskiler bu duruma Kakışık ya da mütenâfir der. Sosyal yaşamda da kullanılan Mütenâfir kelimesinin bir diğer anlamı ise birbirinden nefret eden, ürken, birbirini görmek istemeyendir. Edebiyatta karşılığı ise yan yana gelişleri ile söylemede zorluk çıkaran kelime veya harfler demektir. Kısacası oradan buradan sistemsiz, kuralsızca ya da zorunluluk altında topladığınız her şey tam anlamıyla kakofonidir. Hele ki topladığınız sesler bir de akortsuz, ya da sürekli akordu atıyorsa dinleyen için iş yalnızca cinnet haline gelir. Peki ne olur? Ne olacak, o senfoni başladığı yerde biter!

Diyelim ki senfoniniz ya da besteniz hatasıyla sevabıyla bir şekilde oluştu. Şimdi sıra bunu orkestral hale getirmekte yani armonize etmekte. Bunun için de ciddi kurallar vardır. Her enstruman grubu ve enstruman için ayrı ayrı partisyonlar yazmak zorundasınız. Biz bu işe kompozitörlük diyoruz. Her bir cümlecik için her enstrumana farklı ama mutlaka uyumlu bir yol haritası çizmek durumundasınız. Uyumsuz, kural tanımaz bile olsa ki biz onlara “atonalciler” deriz ama onun da bir kuralı vardır.

Uyum şart. Düşünsenize bir sürü çalgı; birileri üflüyor, birileri yay çekiyor, birileri tokmakla vuruyor, bazıları ayakta çalınıyor, bazıları oturarak... Ve hepsi uyum içinde olmalı ve mutlaka birbirlerini dinleyerek çalmalı, her dakika paldır küldür hepsi değil, gerekli olan(!) dahil olmalı vs.

2. tur üzerine ‘H’armonik’ düzenleme (!) - Resim : 1

Ve tabii en önemlisi şeftir. Orkestra şefliğinin en olmazsa olmazı ise orkestrasını iyi tanıması, onların nefes alış verişlerini, yeterliliklerini, sınırlarını, hepsini çok iyi bilmesidir. Fazlaca mesai yapmasa da bir hayli prova yapmış olması gerekir. Hiç tanımadığı ve farklı müzik disiplinlerinden (!) gelen bir orkestranın başına görevlendireceğiniz şef asla yönetemez. Topal ördek gibi ne doğru dürüst yürür ne de yüzer.

Unutmadan bir de ritimde tutarlılık var ki onu başka zaman anlatırım. Ama kısacası orkestra ritim tutturamazsa ortalık “Çarşamba Pazarı’na(!) döner.

Şimdi toparlayalım...

1- Uyumsuz, alakasız, birbirine yabancı sesleri yan yana getirerek senfoni yazamazsınız. Kakofoni olur.

2- Yazdığınız melodiyi sağlam akorlar üzerine armonize etmek zorundasınız yoksa gürültü olur.

3- Birbiriyle hiç ortak çalışması, icrası olmayan, farklı disiplinlerden gelmiş figürlerle ortaklık kurmayın ilk konser fiyaskosundan sonra herkes kaçar (!)

4- Orkestra hazır, sazlar sahnede yerlerini almış, senfoni hazır ama seçilen orkestraya şefi de belirlemek zorundasınız. Onun da kuralı var; mutlaka orkestra ile daha önce çalışan, tanıyan ve bol prova yapmış bir şef belirlemek durumundasınız. Atalar bu durumu şöyle anlatır; davul başka tokmak başka elde olursa o halay dağılır!

5- Peki ya şef yetersizse... Bence o zaman yapılacak tek şey, şef eline bageti aldığı andan itibaren, orkestraya işaret ettiği her hamlesini denetlemek, gerektiğinde uyarmak gerektiğinde destek vermektir. Sanatın muhalif özgür alanı da budur!

İşte, biz tüm bu kurallar bütününe “H’armoni” diyoruz. Yalnızca müzikte mi? Tabii ki değil... Harmoni matematikte, teknikte, felsefede, psikolojide, mantık terimi olarak da kullanılır. Bütün disiplinler der ki; bir bütünün parçaları arasındaki uygunluk temel kuraldır.

Akordunuzu bozmayın, bozdurmayın... H’armoni bozulursa düzeltmesi zor iştir!

Son Dakika Haberleri