2024 Turizm rakamlarına derin dalış
Turizm Bakanlığımız 2024 turizm verilerini açıkladı. Rakamlar son çeyrek hariç, yıllık olarak verilmiş. Hangi ülkeden kaç turist geldiği, önceki seneler ile beraber verilmiş ve analiz yaparak anlamlandırmak için gerekli ham veri halka sunulmuş


Bu tür veri setlerinde mutlak rakamlardan çok değişimi yorumlamak anlamlı olacaktır. Misal, ne oldu da İngiltere bize 2,5 milyon turist yollarken rakam son iki senede 4,5 milyona çıkıverdi ve İngiltere sıralamada ilk 3 içine girdi? Benzer büyük atılım Amerika'da var. Turist sayısı 750 binlerden 1,5 milyon seviyesine çıkmış ve 4 sıra yükselmiş. Neden Fransa, Hollanda, Belçika, İsviçre, Danimarka gibi önemli ve zengin turist pazarlarında yerimizde sayıyoruz? Polonya apayrı bir mucize, neredeyse 4 katına çıkarak 2 milyon seviyesine gelmiş ve Avrupa'daki üçüncü büyük turist kaynağımız olmuş. Bu nasıl başarıldı? Sürdürülebilecek mi? Ulaşım sorunu olmayan komşularımız Bulgaristan ve Yunanistan benzer karakteristiklere sahip. Bulgaristan'da çok başarılıyız fakat Yunanistan'da çok başarısızız, neden? Çin ve Hindistan gibi dev turizm pazarlarından gelen turist sayısı son derece düşük. Oransal artış iyi ama potansiyeli değerlendirme konusunda zayıf kalmışız, bu ülke turistlerinin radarına hiç girememişiz. İsveç'ten gelen turist sayısı bırakın artmayı azalıyor. 2010'larda dahi 600 binlerde olan sayı 300 binli rakamlara düşmüş. Okyanusya kıtasına bakacak olursak, en büyük potansiyeli barındıran Endonezya'da 50 binlerden 200 binlere gelmişiz ve Avustralya seviyesi yakalanmış. Belli ki Endonezya birkaç seneye Avustralya'dan gelen turist sayısını katlayacak. Latin Amerika'ya bakacak olursak, lider Brezilya 120 bin gibi yetersiz seviyelerde ancak büyüme trendi olumlu. Arjantin'de ise bir şeyler belli ki yanlış yapılıyor. Afrika'da lider kim dersiniz? Mısır mı? G. Afrika mı? Bilemediniz. Lider 320 bin ile açık ara kardeş Cezayir olmuş. Fas, Mısır ve Libya 230 binli seviyeler ile takipte. Güney Afrika ise nüfus ve ekonomik büyüklüğüne rağmen, mesafelerin yarattığı pahalılık dolayısı ile olsa gerek ancak 70 binlerde kalmış. İsrail rakamlarında iyi dönemlere göre düşüş 90% ları bulmuş, 800 binlerden 80 binlere düşüş var. Bunun sebebi belli ve pek sürpriz olmasa gerek. Arap ülkeleri içinde 900 binli seviyeler ile lider ülkeler Irak ve Suudi Arabistan. Türkistan ülkeleri içinde ise kardeş Özbekistan'ın rakamları 10 senede neredeyse 4'e katlamış ve 600 bine ulaşmış.
Bu rakamlar bize ne anlatıyor? Öncelikli mesaj şudur ki yabancı turist ziyaretlerinde son yıllardaki büyümemiz çok başarılı. 2010'lu yılların sonlarına göre artış 33%, 2010'lu yılların başlarına göre artış 60% seviyesinde. (Aradaki kriz yıllarını ortalamalara katmıyorum). Elbette başta Turizm Bakanımız Mehmet Nuri Ersoy olmak üzere, havayolu firma çalışanlarımız, elçiliklerdeki personellerimiz, turizm sektörü çalışanlarımız, diğer politika yapıcılarımız büyük bir tebriği hak ediyorlar. Hatta turizm performansı başarılı olun ülkelerdeki elçilik çalışanlarımıza ilave bir güzellik yapılması gerekli. (Sn. Ersoy'un kültür bakanlığı performansı ise hiç parlak değil.)
Rakamların verdiği diğer mesaj ise şudur. Bir ülkenin Türkiye'ye turist gönderme potansiyelini belirleyen bazı değişkenler var. Bunlar: 1) Türkiye'ye uzaklık 2) Ülkenin kişi başına gelir düzeyi 3) Ülkenin nüfusu 4) Politik dostluk seviyesi 5)İlgili ülkenin rakip turizm pazarlarına erişim kolaylığı. Gelen turist sayılarını ülke nüfusuna oranlayan grafik yakınlığın ne kadar önemli bir faktör olduğunu ortaya koyuyor.
Misal Yunanistan, İsrail ve İsveç'in yetersiz turist göndermesini veya turist sayısındaki düşüşleri politik dostluk seviyesinin düşüklüğüne bağlayabiliriz.
Hindistan'ın az turist yollamasını ise kişi başı gelir düşüklüğüne bağlayabiliriz.
Brezilya'nın az turist yollamasını ise uzaklığın etkisine bağlayabiliriz.
Bütün ülkelerin Türkiye için sundukları turizm potansiyelini aslında bu değişkenleri rakamsallaştırarak matematiksel olarak modelleyebiliriz ve teşvik/pazarlama politikalarımızı buna göre tasarlayabiliriz.
Gelin kriz senelerinin etkisine bakalım. Misal 2016 darbesi sebebiyle Türkiye, 2016 için 12 milyon turist kaybetmiş, 2017 için 4 milyon turist kaybetmiş yani toplam 16 milyon civarı kayıp var. Kişi başı 1000 dolardan, sadece turizmin doğrudan kaybı 16 milyar dolar olmuş. Covid döneminde 2 seneye yayılan kayıp ise 55 milyon kişi yani 55 milyar dolar.
Kriz dönemini geçelim, fırsatlara gelelim. Misal Avrupa'da muazzam artış yaşayan ülkeler İngiltere, Polonya ve Romanya. İngiltere konusunda tahminlerim var, şöyle ki: 1) Brexit ile beraber İngiltere ve Avrupa'nın arasına kara kedi girdi ve İngilizler tatil tercihlerinde Avrupa'dan bir nebze uzaklaştılar, dolayısı ile Türkiye'nin payı arttı. 2) Türkiye'den İngiltere'ye başta Ankara anlaşması olmak üzere son dönemde yerleşen çok sayıda Türk tatile Türkiye'ye geliyor 3) Londra dışındaki birçok şehre direk İstanbul seferi kondu, yeni ucuz uçak firmaları devreye girdi. 4) Eskiye göre İngiltere basınında daha çok Türkiye haberi var, Türkiye basınında daha çok İngiltere haberi var (olumlu ve olumsuz) 5) İngiltere'ye son senelerde farklı ülkelerden çok miktarda Müslüman göç etti ve bunlar da Türkiye'yi tatil için tercih ediyorlar 6) İngiltere'nin ekonomisi geriliyor ve fakirleşen halk tatillerini Türkiye gibi nispeten yakın ve ucuz ülkelere kaydırıyorlar. 7) İngiltere'de yaşayan Türklerin okul tatili dönemlerinde Türkiye'ye ailecek daha çok gidebilmeleri için sanıyorum THY'nin dış-dış kapasitesi bu dönemlerde azaltılıp Türkiye'de sonlanan yolcu kapasitesi artırılıyor. 8) Büyükelçilik ve Turizm bakanlığı iyi çalışıyor, İngiltere'deki Türkiye'ye tur satan tur operatörleri ile iyi bağlantılar yapılmış.9) İngiltere'ye bazı büyük sermaye grupları yatırım yaptılar ve bunlar iş amaçlı Türkiye ile ilave ziyaret hacmi yaratıyorlar.
İngiltere özelinde Brexit ve fakirleşme etkisinin Türkiye ile olan hem turizmi hem ticareti adeta patlattığını gözlemliyoruz yani konuyu genelleyecek olursak, Avrupa Birliği'nin dağılması durumunda Türkiye'nin ayrı ayrı bu ülkelerle ticaret ve turizm potansiyelinin çok artacağını öngörebiliriz, bu bağlamda AB'nin dağıtılması, Türkiye için stratejik bir hedef olarak belirlenebilir.
Doğu Avrupa ülkelerine bakalım. Bu bölgeden gelen turist sayısı da muazzam artmış. Bunun sebepleri ne olabilir? 1) Doğu Avrupa ülkeleri, Batı Avrupa’nın aksine zenginleşme eğilimdeler ve Polonya, Romanya gibi ülkelerde milli gelir büyümesi son yıllarda hayli yüksek idi. Sonucunda tatile gidebilen nüfus arttı ve Türkiye tercihi böylece belirmiş olabilir. 2) Türkiye'ye tatillerde Doğu Avrupa'dan araba ile ziyaret imkân ve kapasitesi artmış durumda. Sınır beklemelerinde sorun çözülemedi ama kapasite arttı. Yolcu treni seferleri tek tük var ama daha o kanalı adamakıllı devreye alamadık.
Amerika, Kanada'dan gelen turist sayısı kısa sürede iki katına çıkartılmış. Bunun sebebi belli. THY bu ülkelerde kapasite artırdı. Bu durum elbette olumludur ama çok pahalı bir turist kazanma yöntemidir. Bu mesafelere pahalı olan çift gövdeli büyük uçaklar konuyor ve mesafe kaynaklı maliyetler çok yüksek. Daha maliyet etkin olan politika, yabancı ülkeleri kendi uçak firmalarını daha çok İstanbul'a sefer koyma yönünde teşvik etmek olabilir.
Yunanistan konusuna ayrı bir başlık açalım. Bulgaristan'dan sınır ticareti dahil 3 milyon turist geliyor. Yunanistan'dan neden sadece 700 bin geliyor? Politik problemler olmakla beraber Yunanistan'a Türkiye turizmini pazarlama konusuna daha çok yatırım yapmak faydalı olur çünkü kolayca bu sayıyı 3'e, 5'e katlayabiliriz ve Yunanistan üzerindeki politik etkimiz de güçlenmiş olur. Otobüs, vapur, tren, uçak ile, araba ile, her şekilde gayet ucuza Yunan turisti Türkiye'ye çekmek mümkün. Gelecek adamlar İzmir'i işgale gelmeyecek, Türkiye'ye para bırakacaklar. Politik problemlere rağmen bu pazara yoğunlaşmak gerekli. Bulgaristan gibi, Yunanistan ile de sınır ticaretini geliştirebilmek gerekli.
İran ile turizm ilişkileri konusuna da özellikle değinmek lazım. İran, yıllardır süren amansız ambargolara, yaptırımlar rağmen Türkiye ile turistik ilişkisini istikrarlı şekilde büyütüyor. Tüm zamanların en yüksek turist sayısına ulaştık. Iran, 3,3 milyon ile 4. büyük turizm ortağımız oldu. Komşumuz olan, 90 milyonluk bir ülkeden bahsediyoruz. İran turistinin bırakın 3 milyonu 10 milyon seviyesine çıkması ve liderlik koltuğuna oturması 3-5 sene içinde mümkündür. Yunanlılar gibi onlarda araba, otobüs, tren dahil her yolla kolay ve ucuz şekilde Türkiye'ye ulaşabilirler. Çin ile yaptıkları petrol ortaklıkları sayesinde gelir ve refah seviyeleri yükselmektedir ve İran’ın zenginleşmesi, Türkiye'yi de zenginleştirmektedir. İran'a yıllardır yapılan ve Türkiye'nin de büyük bir vizyonsuzluk ve hesapsızlık ile destek olduğu ambargo ve yaptırımlardan en çok zarar gören ülke zaten İran ile beraber Türkiye olmuştur. Bu ambargolar olmasa idi bugün İran ile ticaret ve turistik işbirliğimiz belki 5 katı seviyelerinde olacak idi. Bundan sonraki dönem için Türkiye'nin önündeki büyük risk, İran'a karşı Batı tarafından yapılacak bir saldırı durumudur. Böyle bir durumda ticaret ve turizm büyük gerileme gösterecektir ve çok daha kötü şeylerin olması mümkündür. Türkiye, Batı Asya'da yeni savaşlar çıkartmak isteyen saldırgan ülkelere karşı durmalıdır ve ana muhalefet partisi dahil bu konularda duruşunu net şekilde ortaya koymalıdır. Bu tür stratejik konular parti bağımsız milli politika olarak benimsenmelidir.
Türkiye'ye en çok turist gönderen ülkeler listesinin zirvesinde ise yıllardır Rusya gelmektedir. Şimdiye kadar 7 milyon barajını aşan tek ülke de Rusya (2019) olmuştur. Rusya ile ilişkilerimizin iyi olduğu dönemlerde, Rusya'ya dost olan Belarus, Sırbistan ve bazı Orta Asya ülkelerinden gelen turist sayısında da hızlı büyüme olmaktadır. Türkiye bir numaralı turist ve enerji kaynağı ile politik ilişkilerini bozmamaya özen göstermelidir. Suriye ve Ukrayna politikalarında atılan yanlış adımlar bu yöndeki riski artırmaktadır. Diğer tarafından Rusya'dan gelen turist sayısını hızla artırabilecek fırsatlar da mevcuttur. Kırım ve İstanbul arasında feribot seferleri başlatıldığında hem bavul ticareti hem de turist sayıları hızla artacaktır. İstanbul'u Trakya’dan, Ankara'yı Kafkaslardan demiryolu ile Moskova ve St. Petersburg'a bağlayabilirsek, turistik tren yolculukları büyük turizm geliri üretecektir.
Hindistan ve Pakistan'dan gelen turist sayıları son derece azdır ve temel sebep bu ülkelerdeki alım gücünün düşüklüğü ve uçak biletlerinin pahalılığıdır. Hindistan ve Pakistan’ın özellikle kuzey bölgeleri yani kuzeyi Himalaya dağları ile sınırlandırılmış olan verimli ve sulak bölgelerde muazzam miktarda nüfus vardır. Türkiye'ye nispeten yakın ve bu kadar nüfus yoğunluğu olan dünyada başka bölge yoktur. Bu potansiyeli uçak gibi pahalı yatırımlar ile değerlendiremeyiz. Asıl fırsat, bu bölgeyi turistik trenler ile Türkiye’ye bağlayabilmektir yani Hindistan'dan gelen tarihi İpekyolu rotasından demiryolu ile turizm bağlantısı, muazzam miktarda turisti makul maliyetler ile yataklı vagonlar ile Türkiye'ye getirebilir ve maliyeti uçak biletinden ucuz olabilir. (Bir ucu Kabil'e bir ucu Bangladeş'e dayanan yani Himalayalar'ın güney etekleri boyunca uzanacak ve Bengal körfezindeki bir sahil şehrine bağlanacak bir turistik/ticari demiryolu hattı). Batıda ise İran platosunu aşıp, Tahran ve Tebriz'i bağlayarak Türkiye'ye bağlanmalıdır.
Gelelim Mısır'a. Mısır'dan yeterli turist gelmemesinin sebebi yine fakirlik ve uçak biletlerinin pahalı oluşudur. Mısır'da nüfus Kahire bölgesindeki Nil deltasında toplanmıştır. Yani nüfus, bu bölgedeki Akdeniz limanlarına yakın yaşar. Tam olarak Antalya'nın karşısına denk geliyor. Mısır turistini fethetmek için Türkiye'nin liman şehirleri ile bu bölgeyi yaz ve kış çalışacak kruvaziyer gemiler ile bağlamak gerekir. Antalya'dan araba ile denizden gidebilseniz, sadece 630 Km sonra 100 milyon Mısırlının yaşadığı bölgeye ulaşıyorsunuz. Deniz mesafesi olarak hayli kısa ve kolay aşılabilecek bu mesafenin iki dost halkı bu kadar fazla kopartmasına izin vermemek gerekir.
Çin Halk Cumhuriyeti'nin her sene yurtdışına çıkan vatandaşları 250 milyar dolar turizm harcaması yapıyorlar. Türkiye bu pastadan maalesef kırıntı dahi alamıyor. Çin'den turist gelmesi için oradaki acente ve tur operatörlerine yatırım yapmak ve 90 güne kadar olan kısa süreli kalışlarda vizeyi tamamen kaldırmak uygun olabilir. Çin'e karşı ülkemizde maalesef yurtdışı kaynaklı karalama propagandaları yapılmaktadır. Sanki Çinli turistler yanımızdan geçerken bize temas etseler bir anda dini bütün vatandaşlarımız kızıl komünist olacaklarmışçasına tuhaf karalama durumu var. Milyonlarca Çinli turist Paris sokaklarında alışveriş yapıp, pahalı restoranlarda yemek yiyorlar, henüz dinden çıkan Fransız olmadı. Çin'den turist çekmenin uçaktan başka yolu maalesef yok, bu bağlamda yapılacak en maliyet etkin politika, Çinli havayolu firmalarını ikna ederek Türkiye hattı kapasitelerini artırmalarını sağlamak ve Çin yapımı yolcu uçaklarının Türk hava sahasını ve havalimanlarını kullanmasında kolaylık sağlamak olabilir.
İsveç konusu da özellik arz ediyor. Malum İsveç’te, geçen senelerde bazı provokatörler tarafından Müslümanlara bazı saygısızlıklar yapıldı ve Müslüman ülkelerden büyük tepki geldi. Sonucunda İsveç halkında muhtemelen Müslüman ülkelere gitme konusunda korku oluştu ve Türkiye'ye İsveç'ten geçmişte gelen 700 bin yerine 400 bin turist geliyor. Her sene bu olayın bize doğrudan turizm maliyeti 300 milyon dolar. Türkiye vermesi gereken cevabı verdi, o tarafta sorun yok ama daha sonra olayın turizme zararını sınırlandıracak eylemleri yapmadık. Çok kolay yapılabilen bu tür provokasyonların gelecekte de olmasını beklemeliyiz ve zarar sınırlayıcı planlarımız hazır olmalı.
Ülke bağımsız yorumlayacak olursak, turizm yönetimimizin önündeki büyük zorluklardan biri, yaz turizmini ve okul tatili gibi kısa dönemli turizm patlama dönemlerini diğer mevsimlere ve dönemlere yayabilmektir. Malum Türkiye birincil olarak Avrupa'dan turist alır yani Hristiyan kültürüne bağlı okul tatilleri ve Avrupa mevsimine bağlı sezonsal tatil dönemlerinde Türkiye'ye talep artar. Biz sezonsallığı dengelemek için dini ve sezonsal tatili farklı dönemlerde olan kültürleri daha çok Türkiye'ye bağlayabilmeliyiz.
Diğer önemli konu ise, Türkiye gibi on milyonlarca turisti ağırlayan ve yüz milyonlarca turist ağırlama potansiyeline sahip olan bir turizm ülkesinin sürdürülebilir turizme odaklanması ve doğal güzelliklerini, daha fazla turistik kapasite uğruna betonlaşma ile bozmamasıdır. Mesela Marmaris bölgesindeki koylara otel yapılırsa bu bölgede mavi tur turizmi bozulur. Karadeniz yaylalarında çirkin yapılaşma devam ederse bu bölgenin turizmi de güdük kalır. Kış turizmi merkezlerimizi iyi planlayamaz isek yeni Kuşadası faciaları yaşarız.