21 Mayıs Medyanın Halleri
21 Mayıs Medyanın Halleri...Köşe yazarlarının gündemi... Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar...
UÇAKÇI BİR GAZETECİ OLARAK MERAK ETTİĞİM BİR ŞEY VAR
AHMET HAKAN-HÜRRİYET
Ben arada sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağıyla yurtdışı gezilerine katılan bir gazeteciyim.
Gerçi benim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağıyla gittiğim yerlerin tümünü toplasan bir Roma etmez ama olsun.
Merak ettiğim konuya geçmeden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gezilerine katılan gazetecilerin durumunu açıklamak istiyorum:
- Erdoğan’ın gezilerinde otel parasını gazeteciler ödüyor.
Uçakçı bir gazeteci olarak merak ettiğim bir şey var
- Erdoğan’ın gezilerinde yemek parasını gazeteciler ödüyor.
Bu seyahatlerde ödeme yapılmayan tek şey uçak seyahati. Bu arada Erdoğan’ın uçağındaki gazetecilere ayrılan koltuklar da ekonomi sınıfıyla eşdeğer.
Gelelim merak ettiğim konuya:
Ekrem İmamoğlu ile yurtdışı gezisine katılan gazeteciler...
- Otel parasını kendileri mi ödediler?
- Yemek parasını kendileri mi ödediler?
***
FETÖ-NURCU ETKİLEŞİMİ
NEDİM ŞENER-HÜRRİYET
Bazıları, gözünün önündeki “FETÖ bağlantısına” gözünü kapamayı tercih ediyor. Öyle anlaşılıyor ki; bunu söyleyip yazanlar herhalde kumpasın Nurcu, Menzilci, Süleymancı, Kurdoğlucular gibi gruplar tarafından yapılmasında sakınca görmüyor. Ya da bunların FETÖ’cülerle etkileşimini göz ardı ediyor. Oysa 2017’den beri birçok operasyon yapılan Ayhan Bora Kaplan sanki ilk kez yakalanıyormuş gibi Ankara Emniyet Müdürlüğü Organize Şube tarafından tiyatrovari bir operasyonla 7 Eylül 2023 gözaltına alınmasından kısa süre sonra, Narkotik Şube’de görevli bir polis memurunun Kaplan’ın ifadesini firari FETÖ mensubu Cevheri Güven’e yolladığı belirlenmişti. Nurcu olan o polis de şimdi tutuklu. FETÖ’cü Güven ve FETÖ’cülerle yakın çalışan, hakkındaki yakalama kararları nedeniyle firar ederek Alman istihbaratına sığınan Erk Acarer isimli şahsın yazıları ve videoları da yurtiçinde bazı gazetecilerle birlikte eski İçişleri Bakanı Soylu ismi etrafında gündeme taşındı. Gizli tanık yapılan Serdar Sertçelik’in yayınladığı ses kayıtlarına göre, kumpas AK Partili bakan ve bürokratlar ile MHP’ye yönelecekti.
***
TÜRKİYE YÜZYILI VE TÜRK GENÇLİĞİ
KEREM ALKİN-SABAH
2050 yılında dünya nüfusu 9,8 ile 10 milyar arası bir seviyeye yaklaşırken, Türkiye'nin toplam nüfusunun ise 95 ile 100 milyon arası bir seviyeyi yakalaması beklenmekte. Bunun anlamı, 2050 yılına kadar ilk ve orta öğretimde 24 ile 26 milyon arasında, yükseköğretimde ise 28 ile 32 milyon arasında genç nüfusumuzu yeni nesil dijital dünyada, teknoloji rekabetinde, küresel ticarette iddiamızı katlayacak şekilde yetiştireceğiz. Türkiye'nin havacılık-uzay, savunma, tarım-gıda, enerji ve lojistik gibi stratejik alan ve sektörlerde kendine yetebilen bir ekonomi olması adına, imalat sanayinde ve küresel ticarette yüksek teknoloji odaklı üretim ve ihracat gerçekleştiren bir ekonomi olması adına, bugün ve geleceğin Türk gençliğini yüksek bir bilinç ve inovasyon odaklı kabiliyetlerle yetiştirmemiz gerekiyor.
Avrupa'da cephesinde ise 2020- 2030 arası 3 milyon gerileyecek 4-18 yaş grubu nüfus dikkate alındığında, 0 ile 19 yaş arası nüfusun 2002'de yüzde 23, 2022'de yüzde 20, 2050'de ise yüzde 15'e gerilediği ve gerileyeceği dikkate alındığında, Türkiye'nin eğitimli, inovasyon ve teknoloji odaklı bir genç nüfusa, ilerleme ve kalkınmaya odaklanmış, Ülkesinin bekasına odaklanmış bir genç nüfusa sahip olmasının paha biçilmez değerini aralıksız idrak edelim.
***
DEVLETSİZLİK VE ULUSSUZLUK
SÜLEYMAN SEYFİ ÖĞÜN-YENİ ŞAFAK
Buradaki en kritik soru şu: Teknolojik târihteki bu evre, sermâye-devlet ve ulus” üçgeninde somutlaşmış olan ekonomipolitik yapıları topyekûn ortadan mı kaldıracaktır? Doğrusu, sayısı ve ağırlıkları hatırı derecede olan bâzı çevrelerin bu kanaâtte olduğunu söyleyebiliriz. Sanâyi kapitalizminin çekirdeğinde olduğu modern gelişmelerden şikâyetçi olan çevreler arasında bunu târihsel bir fırsat olarak değerlendirenler var. Ulusdevlet dışı ve üstü yapıların teknolojik olarak güçlenmesinin insanlığı rahatlatacağını öngörüyorlar. Neticede ulusların ve devletlerin yokolacağını tahmin eden; bunu biraz da selâmetli bulan bir değerlendirmeden bahsediyoruz. Bu bana, 1980’lerde başlayarak 2000’lere kadar hegemonik bir karakter kazanmış olan ekonomizmin yerini teknolojizmin alması olarak görünüyor. Ekonomizm ne kadar târihsel olarak tutunumsuz nâfile bir çıkıştıysa, teknolojizm de bundan farklı değil. Târihin çöp tenekesi yok. Bâzı hususları dikkatten kaçırmamak lâzım. Teknolojik gelişmelerin arkasında sıkı bir sermâye yatırımı var. Yâni teknoloji kapitalizmi sonlandırmıyor. Sâdece onu dönüştürüyor. Bu kapitalizme yeni bir çehre kazandırıyor. Teknolojiyi devletlerin kontrolünden bağımsızlaştıran devlet üstü yapılar, evet çok daha bağımsız davranıyorlar. Bu, devlet-sermâye çelişkisinin yeni görünümü. Vergi kaçıran sermâye ile teknoloji kaçıran sermâye arasında nitelik farkı yok. Devlet ve devletlerden kopmuş görünen sermâyenin bu çelişkiyi bir yerde aşacağını düşünenlerdenim. Bunun aşılacağı yerin ise ulusların mutlak kontrol altına alındığı teknoekonomi ve teknopolitik noktası olacağını düşünüyorum. Hem teb’asını mutlak olarak kontrol etmek isteyen devletler hem de emek yükünden kurtulmuş sermâye için bu özlenen bir aşamadır. Neticede her ikisinin de bu süreçten güçlenerek çıkacağı bana âşikâr görünüyor. Hâsılı esas mesele, tekno nitelikli bir yeni ekonomipolitik karşısında ulusların istikbâli… En kırılgan mesele bu..