21 Ocak Medyanın Halleri
İşte günün önce çıkan yazıları...
PERİNÇEK’İ İNCİTME PLANI
Talat Atilla- Time Turk
Yer Kadıköy Güneşin Sofrası...
Katılacakların başını Oral Çalışlar, Nuri Çolakoğlu ve Halil Berktay çekiyor!
Bu üç isim öyle haftada, ayda toplanan kişiler değil.
Üç gezegenin bir araya gelmesi, güneşsiz havada gözlük takmak gibi gizemli bir durum bu.
Almanya, İngiltere ve ABD'nin bir araya gelmesini düşünün mesela!
Bu üç tanınmış simanın eski Aydınlıkçı ve ultra Perinçek hasmı olması ilginç bir tevafuk olunca, haber kaynağıma sordum "Bu kadar tevafuk fazla değil mi? "
Güldü.
"Haklısın.Perinçek'i incitme projesi için bir araya geliyorlar!" yanıtını verdi.
Merakım iyice artınca, bir daha sordum "Nasıl bir incitme bu?"
Yanıtı ilginçti.
"Bunu da söylersem beni hemen hatırlarlar. İncitme diyeyim, orada kalsın!"
Perinçek karşıtı ne kadar eski tüfek, ne kadar Aydınlıkçı varsa bir araya geliyor ve haber kaynağımın ağzından ipucu olarak sadece incitme kelimesini alabiliyorum.
Muhtemel ki nazik bir durum var.
Bu fotoğraf bana nedense, Dennis Govington'un "Gizem anlamın yokluğu değil, anlayabildiğimizden daha fazla anlamın varlığıdır." sözünü anımsattı!
Ben işin içinden çıkamadım lakin Perinçek bu buluşmanın derin bir analizini yapmaya mahirdir diye düşünüyorum.
Bir dip not olarak şunu ekleyebilirim. Perinçek'in ağırlıklı olarak geçmişe dönük bazı siyasi eylem ve sözlerine muhalefet şerhi olan bir gazeteci olarak takdir ettiğim birçok yanı da var.
Sezar'ın hakkını Sezar'a vermek, benim için bu üç günlük dünyada en keyifli anlarımdan birisidir.
Bazı hataların zaman aşımı vardır ama bazı büyük duruşların benim nezdimde zaman aşımı yoktur.
Siyaset enerjisi ve siyaseti domino etkisi yüksek Perinçek, zaman aşımı olmayan o büyük duruşların sahibidir.
Bana göre Türkiye'deki sosyalizm ve ulusalcılık akımının öncüsü olduğu gibi Türk Sol'unun milliyetçilik kavramını da güncelleştiren bir siyaset devrimcisidir o.
Doğu Beyin ABD'nin emperyalist tutumuna karşı tavizsiz duruşunu kim inkâr edebilir?
Perinçek'in Türkiye'nin üniter yapısı konusundaki net tavrı ve Ermeni soykırımına karşı Avrupa'da tek başına elde ettiği ölümsüz müthiş zaferi bu vesile ile yeniden selamlıyorum.
EDİTÖRÜN NOTU: Dün bir araya gelen Perinçek karşıtlarının kimliğini öğrenmek için okurumuza Hasan Yalçın’ın Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Dönekler” kitabını öneriyoruz.
SOSYAL ÇÜRÜME VE TÜRK MUTFAĞI
Vedat Milör/ Hürriyet
Mutfak Dostları Derneği’nin ödülüne layık görülen, Besim Hatinoğlu’nun derleyip yayına hazırladığı, İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Buyurun Ziyafete’ adlı kitabımda gastronomik otorite kavramı tartışılıyor. Otorite olmak için mutlaka bilgi, tecrübe, nesnellik vs. gerek ama en önemlisi sektörden maddi anlamda bağımsızlık şart. Ben yazmaya başladığım zaman bu anlamda otorite addedilecek birkaç değerli insan vardı ama zamanla onların yerini sosyal medyanın yarattığı yeni bir kategori aldı: Influencer! Tanım gereği tanıttığı lokantayla maddi ilişki içinde olan ve bunun karşılığında o lokantanın reklamını yapmak zorunda olan biri influencer.
Elbette maddi gücü olan lokantalar da bu insanlardan yararlanıyor. Mutfağa yatırım yapıp kaliteyi düzeltmek yerine algı operasyonu daha ucuz ve kolay. (…)
İşin özeti; mutfağımızın her alanına yayılmış çürümüşlük. Çözüm var mı? Var tabii ama ilk şart polemik yapıp elçiye saldırmadan ortada bir hastalık durumu olduğunu kabul etmek.
O ‘ikonik’ anda
İsmail Kılıçarslan/ Yeni Şafak
Fikrim değişmeyecek. Uzaya çıkmanın “mutlak bir gelişmişlik” ve “kesin bir ilerleme” olarak değerlendirildiği bilimsellik dinine kuşkuyla bakmaya devam edeceğim ve Türkiye dahil hiçbir ülkenin uzaya gitmesine sıcak bakmayacağım.
Bunun benim açımdan net bir sebebi var. İnsanoğlu uzaya “hayırlı bir amaçla” yahut hiç olmazsa “salt bir merakla” gitmiyor. Niyeti de iyi değil zihni de. Kolonileşmek ve uzay madenciliği “bu verili dünyayı bitirdik, tüketmek için başka gezegenler bulalım” demenin ötesinde hiçbir amaç taşımıyor bana kalırsa. Daha da basitçe ifade etmem gerekirse bence kesinlikle uzayda hayat var ama insan uzaydaki hayatın değil, sömürebileceği kaynakların peşinde. Dün Amerika’yı “bir uzay olarak” güya keşfeden insanlık, Avustralya’yı “bir başka uzay olarak” fetheden insanlık soykırım ve emperyalizmden başkaca ne götürmüş oralara da şimdi bu insanlığın uzay yolculuğundan hayır umuyoruz?
EDİTÖRÜN NOTU: Sayın Kılıçarslan, dünyadaki kaynakların yetersizliğinden habersiz sanıyoruz. Uzay, insanlığın devamı için muazzam kaynaklar sunuyor. Türkiye’nin bu konuda hızla açığını kapatması gerekiyor. Uzay vatan kavramı en az kıtasal güvenlik veya Mavi Vatan güvenliği kadar önemli bir konu. Bu konunun stratejik önemini kavramak için Aydınlık gazetesi yazarı Uğur Güven’in yazılarına bakabilir.
BAĞIMSIZ MERKEZ BANKASI ‘ÇIPA’LAMAYAZ ‘ÇAPA’LAR
Yeni Şafak yazarı Levent Yılmaz, enflasyonu düşürmekteki zorlukları kaleme almış. Öne göre sorunlar fiyat yapışkanlığı, döviz kuru geçişkenliğinin yüksekliği, enerji fiyatları… Yılmaz bunların yanı sıra esas belirtmek istediğinin “enflasyonla mücadelenin algısal boyutu.” olduğunu söylüyor. Ona göre çözüm, beklentileri çıpalamak. Görev de Merkez Bankası’nda. Şöyle diyor Yılmaz: “Banka’nın daha açık ve net bir iletişimle piyasanın önünde gitmesi gerekiyor. Kısa, teknik ve inandırıcı sözlü yönlendirmelerle polemiklerden uzak bir şekilde beklentileri yönlendirmesi piyasa aktörlerinin davranışlarını belirlemesi açısından son derece önemli.”
Türkiye’de iktidarın da muhalefetin de ortaklaştığı tek nokta “Merkez Bankası bağımsızlığı”. Tek itiraz Vatan Partisi’nden geliyor.
AK Parti hükûmeti seçimden sonra tercihini sıcak paradan yana yaptı. Faiz lobisine teslim oldu ve faizleri 6 ayda yüzde 8’den yüzde 42,5’a çıktı. 4-5 gün sonra yeni zam yapılması gündemde. Merkez bankası sıcak paracıların keyfi için, emperyalizmin merkezleri için kararlar alıyor. Enflasyonun altında ezilen halk için değil. Merkez Bankası bağımsız oldukça bırakın çıpalamayı, ekonominin altını çapalamaya yani oymaya devam edecek. Merkez Bankası bağımsız olmazsa, milli kararlar alabilir. Sayın Yılmaz’ın beklentisi, boş bir hayalden öte değil.