08 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yasin Bey, Tek Çin’e karşı mısınız?

21 Temmuz Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?

21 Temmuz Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?
A+ A-
NADİR TEMELOĞLU

Yeni Şafak’tan Yasin Aktay, “Doğu Türkistan’a da baksak, göreceğimiz şey” başlıklı bir yazı yazdı. Yazıda Çin’e karşı ABD ve Batı merkezli bir propaganda endüstrisinin çalıştığını belirtiyor. Mesele tam da bu. “Doğu Türkistan” propagandasını kazdığınızda ardından hep FETÖ’nün çıkması bu yüzden. Fakat Sayın Aktay bilindik propagandaya o da katılıyor.

Örneğin yazıda, “Sızdırılan bir belgede, bir camiye gelenlerin sayısının iki yılda % 96 oranında düştüğü büyük bir başarı gibi not edilmiş.” deniyor.

Oysa gerçekte Sinciang'da Müslüman nüfusa düşen cami bakımından dünyada birincidir. Türkiye’de her bin kişiye bir cami düşerken, Sinciang’da her beşyüz kişiye bir cami düşmektedir. Sinciang'daki her düzeydeki yerel hükümetler, camilerde verilen kamu hizmetlerini sürekli olarak iyileştiriyorlar. Hükümet, camilerin yolunu, suyunu, elektrik ve doğal gazını kamu hizmeti olarak yerine getiriyor. Abdest tesisleri ve sifonlu tuvaletler kuruldu. Camiler ayrıca tıbbi hizmetler ve elektronik ekranlarla donatıldı. Her camide, bilgisayarlar, vantilatör ve klima yangınla mücadele ekipmanları, içme suyu sebilleri, ayakkabı kaplamaları veya ayakkabı kaplamaları için makineler ile kilitli dolaplar var. Öte yandan Çin’deki Müslümanlar serbestçe hac ziyareti yapabilmektedir.

Yani bu mantıkla Sinciang’da cami kalmaması gerekir ama gerçek başka.

Aydınlık yıllardır bu gerçekleri ve arkasında yatan propagandayı anlatıyor. Hem de birçok kez Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’ne ziyaret ederek, durumu yerinde görerek yapıyor bunu.

Bu yüzden tek tek burada sıralamayacağız.

Ama burada sorun bir terör sorunudur. ABD’nin aynı PKK gibi silahlandırdığı, El Kaide ve DEAŞ bağlantılı, Türkistan İslam Partisi’nin Çin’de yaptığı terör eylemleri malumdur. Aynı Türkistan İslam Partisi, Suriye’de DEAŞ saflarında Mehmetçiğimize kurşun sıkmaktadır.

PKK bizim için neyse Türkistan İslam Partisi de Çin’in için öyledir.

Çin’de Müslümanlıkla değil, bu ayrılıkçılıkla mücadele etmektedir.

“Doğu Türkistan” merkezli bu kara propagandanın esas hedefi, Çin’i bölmektir. Terörle mücadelesinin önüne geçmektir. Benzer şeyler Türkiye’nin terörle mücadelesi için de yapılmıyor mu Sayın Aktay?
Sayın Cumhurbaşkanı sık sık “Tek Çin’i desteklediklerini” vurguluyor.

Son olarak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Çin’i ziyaret ettiğinde “Silahlı terör hareketlerine karşı Çin'e desteğimiz tamdır. Çin'i karıştırmaya yönelik uluslararası girişimleri doğru bulmuyoruz.” demişti. Ayrıca Çin devlet televizyonu CCTV'ye konuşan Fidan, "Biz tek Çin politikasını destekliyoruz" dedi.

Peki Sayın Aktay sizin amacınız ne?

Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Dışişleri Bakanı’nın aksini mi düşünüyorsunuz?
Bir siyasi girişimden bahsediyorsunuz. O siyasi girişim ne olacak?
Türkistan İslam Partisi’ni desteklemek mi?
Çin’in bölünmesini savunmak mı?
Lütfen biraz açık olun.

21 TEMMUZ MEDYANIN HALLERİ

BÜYÜK İTİRAF

SALİH TUNA - SABAH

Birkaç ay önce paylaştığı bir videoda İngiltere'nin eski başbakanı Boris Johnson, Ukrayna şayet Rusya'ya karşı mağlup olursa bunun "Batı için bir felaket olacağını" ve "Batı hegemonyasının sonu anlamına geleceğini" açık ve net bir şekilde dile getirmişti.

Dikkat isterim:

"Batı demokrasisi" değil, "Batı hegemonyası" diyor.

Malumunuz, ABD ve Batı ülkeleri müsebbibi oldukları veya körükledikleri küresel çatışmaları, "otokrasilere karşı demokrasilerin müdafaası" olarak pazarlıyorlardı. Meğer esas dertleri Batı hegemonyasını tahkim etmekmiş.

Son yıllarda söz konusu hegemonyanın alarm verdiği, (mesela) Ukrayna savaşından Rusya'nın galip çıkması durumunda hegemonyanın nihayete ereceğini Johnson itiraf etmiş oldu.

AB Dışişleri Şefi Josep Borrell de iki ay önce Oxford'da yaptığı konuşmasında kendileri için daha hazin bir itirafta bulunmuştu:

"Soğuk Savaş sonrası alışageldiğimiz uluslararası sistemin artık geçerli olmadığını görüyoruz. Amerika, 'hegemon' statüsünü kaybetti (...) Çin'in bir süper güç statüsüne yükseldiğini görüyoruz."
Demek ki neymiş: "Yüce insanlık değerleri, demokrasi, hukukun üstünlüğü vesaire kamuflajdan ibaretmiş; tüm mesele hegemonyaymış!"

Medyanın Halleri