25 Mart Medyanın Halleri
HAZIRLAYAN: ERCAN DOLAPÇI
PKK/HDP’NİN ŞANTAJI ALTILI MASA İLE İŞBİRLİĞİNE DÖNÜŞTÜ
NEDİM ŞENER / HÜRRİYET
TERÖR örgütü PKK’nın siyasi kolu HDP’nin Eşbaşkanı Pervin Buldan’ın, Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşme sonrası cumhurbaşkanı adayı çıkarmama kararını açıklamasıyla, uzun zamandır Millet İttifakı’na yaptığı şantaj artık iş birliğine dönüştü.
Artık hiç kimse, 6’lı Masa’nın PKK’nın siyasi şubesi ile ilişkisi olmadığını söylemesin. Uzun zamandır gizli yürüttükleri ilişki artık açığa çıkmış, masanın 6’lı değil PKK/HDP ile 7’li olduğu görülmüştür.
Peki şantaj nasıl iş birliğine dönüştü?
Bilindiği gibi, PKK/HDP’liler dört yıldır; 2019 yerel seçimlerinde Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerin Millet İttifakı adaylarının kazanmasında kendi desteklerinin önemini hatırlatıyorlardı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise yerel seçimlerin aksine gizli görüşmeler değil, açık müzakere ile iş birliği yapacaklarını ve talepleri olduğunu söylediler. Açık görüşme ve taleplerinin kabul edilmemesi halinde kendi adayları ile cumhurbaşkanlığı seçimine katılacaklarını açıkladılar.
Bunu da 6’lı Masa denilen Millet İttifakı’nın üzerinde şantaj olarak kullandılar. Uzun süre aday tespit edilmemesinin nedenlerinden birisi de buydu. PKK/HDP’nin 6’lı Masa üzerindeki tehdit ve şantajı bununla sınırlı değildi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın ya da “Gladyo”nun kraliçesi” dedikleri Meral Akşener’in aday olması halinde destek vermeyeceklerini söyleyerek, 6’lı Masa’nın kimi aday yapmaması gerektiğini de dikte ettiler.
Öte yandan Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’na sıcak baktıklarını açıklayarak kimin aday olabileceğine de belirlediler.
Yani PKK/HDP hem kimin aday olmasını istemediklerini hem de kimin aday olabileceğini söyledi. HDP’nin kendi adayıyla seçime girmesi halinde kazanma ihtimalinin hiç kalmadığını gören 6’lı Masa’da, Akşener itiraz etse de PKK/HDP’nin istediği Kılıçdaroğlu aday olarak belirlendi.
Meral Akşener, HDP’nin kendi adayını çıkarması tehdidine karşı daha önce “... PKK terör örgütünün yanına konumlandırıyorum” dediği HDP ile görüşmesini dahi “normal” buldu.
‘ADAYLARIMIZI KANDİL BELİRLİYOR BAŞKANIM’
MEHMET BARLAS / SABAH
Dünkü "Artık Kandil'in resmi adayı Kılıçdaroğlu'dur" başlıklı yazım CHP'lileri rahatsız etmiş. Gelin biraz Kandil'i konuşalım. Kandil, PKK'nın dağdaki üssüdür. Normal şartlarda terör örgütünün üç ayağı var: Kandil, İmralı ve Avrupa. Bir de hepsinin hamisi olan CIA ve ABD. Yani "Kılıçdaroğlu, Kandil'in adayı" demek ile "Kılıçdaroğlu, Biden'ın adayı" demek arasında bir fark yok. Şimdi konumuza dönelim.
Bana sosyal medyadan itiraz edenler, HDP'nin bir siyasi parti olduğunu, Kandil'le ilişkisinin bulunmadığını, adaylarının da HDP yetkili kurullarında belirlendiğini söylüyorlar. Yazı gün boyunca Twitter'da Türkiye gündemindeydi. HDP'liler ise yazıdan rahatsız değil. Çünkü her kelimesinin doğru olduğunu biliyorlar.
Şimdi teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın kitaplaştırdığı "İmralı Notları"ndan küçük bir alıntı yapmak istiyorum: "İdris Baluken: Bizden kaynaklı yanlışlar vardı. Bazı yerlerde yerelden aday gösterilmemesi oy kaybettirdi.
Abdullah Öcalan: Kim belirledi bunları?
Baluken: Seçim komisyonunun çalışmalarıyla belirlendi. Öcalan: Kimdir bu seçim komisyonundakiler? Bunlar Kandil tarafından mı belirlendi, yoksa siz mi belirlediniz?
Sırrı Süreyya Önder: Kandil belirledi.
Öcalan: Tamamıyla mı onlar belirledi? Parti meclisinde belirlenmedi mi bu komisyon?
Pervin Buldan: Hayır. Parti meclisinde ya da MYK'da belirlenmedi."
Sırrı Süreyya Önder, açık açık HDP listelerinin Kandil tarafından belirlendiğini söylüyor. Devamında ne mi oluyor? Bazı PKK'lı yöneticilere kızgın olan Öcalan, öfkesini Kandil'in her dediğini kayıtsız şartsız yerine getiren HDP heyetinden çıkarıyor ve şu cümleyi sarf ediyor: "Siz nasıl siyasetçisiniz, hiç mi iradeniz yok?" Öcalan'dan fırçayı yiyen HDP'liler adadan ayrılıyor.
TERÖR HELİKOPTERLERİ İŞİNDE MİDE BULANDIRAN GELİŞMELER…
ÖZAY ŞENDİR / MİLLİYET
Terör örgütünün Suriye kolu, Irak’ta 2 helikopterin düştüğünü ve 9 militanın yaşamını yitirdiğini açıkladı.
Barzani ailesine bağlı Irak’ın kuzeyindeki yönetim ısrarla bir helikopterin düştüğünü ve toplam 9 ceset bulunduğunu söylüyor.
Ceset sayıları eşit, helikopter sayıları farklı.
Ortada kayıp bir helikopter ve bu helikopterde sayısını bilemediğimiz terör örgütü üyesi ya da yöneticisi var.
İkinci helikopter nereye gitti, terör örgütü neden ikinci helikopterin de düştüğünü iddia ediyor sorularına bölgeden gelen cevaplar mide bulandırıcı.
Önce helikopterlerin Suriye’den kalkıp “eğitim için Süleymaniye’ye gittiği” açıklamasıyla başlayalım.
Bölgedeki yerel kaynaklar 2017 yılından beri Talabani Ailesi ile terör örgütünün Suriye kolu arasında helikopter seferleri düzenlendiğini ve rotanın düşen helikopterin klasik rotanın 200 kilometre kuzeyinde olduğunu belirtiyorlar.
Biraz daha açayım, normalde Til Koçer-Şengal, Musul, Mahmur, Kerkük, Süleymaniye üzerinden yapılan seferlerin olduğu rotada düşmedi helikopter. Helikopterin düştüğü Duhok’un Amed ilçesi kırsalı, Gare Dağı ve çevresinde bir yere uçulduğunu gösteriyor.
Yerel kaynakların tamamı bu konuda hem fikir.
Süleymaniye uzun zamandır terör örgütüne bağlı kurum ve kuruluşların yoğun faaliyette bulunduğu bir yer durumunda.
Barzani ve Talabani aileleri arasındaki gerilimden sadece terör örgütü ve ABD değil, İran da istifade etmeye çalışıyor. Daha önce terör örgütünün kamp ve hastanesinin bulunduğu İran, terör örgütüyle iyi geçinip Haşdi Şabi’ye de bölgede etkinlik alanı sağlıyor.
Yani yok yok karşı karşıya olduğumuz pislikte.
İkinci helikopter saklandığı yerden ne zaman çıkarılır onu bilmiyoruz ama bildiğimiz pisliğin üzerinde yakalandıkları. Pentagon sözcüsü, dikkatli cümleler kurduklarını söylüyorlar ya, biraz da dikkatli adımlar atmaları lazım.
Ellerindeki pislik yüzlerine bulaşınca müttefik maskesi de kurtarmıyor…
YİNE ORTA DOĞU’NUN PARASINA ÇÖKTÜLER!
MEHMET AKİF SOYSAL / YENİ ŞAFAK
ABD bankacılık sektöründe yaşanan iflasların hemen ardından sıçrayan kıvılcımın Avrupa’yı da ateşe vermesi gecikmedi. Geçen hafta makalemizde bahsettiğimiz ve sıçramasının çok mümkün olduğunu ifade etmemizin üzerinden günler bile geçmeden Avrupa’nın en meşhur bankası finansal zorluğa düştü. UBS bu satın alma işlemi için 3,2 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı.
Bu rakam, 17 Mart Cuma günü piyasalar kapandığında bankanın değerinden %60 daha az. Bu boyutta bir çöküşle birlikte, kurtarmanın aralarında Credit Suisse’in en büyük hissedarlarının da bulunduğu pek çok kaybeden yaratması şaşırtıcı değil.
Orta Doğu merkezli Saudi National Bank, Qatar Holding ve Olayan Group, Credit Suisse’in toplam %20’sine sahipti. Saudi National Bank, İsviçre bankasının en büyük hissedarı olduktan yaklaşık dört ay sonra en büyük kaybı kaydetti.
Saudi National Bank, Kasım ayında bankanın %9.88 hissesi için hisse başına 3.82 İsviçre Frangı (4.12 $) ödediğini ve toplamda 1.5 milyar $ yatırım yaptığını açıkladı. UBS şimdi hisse başına 0.76 frank (0.82 $) ödüyor, yani Suudi Arabistan’ın en büyük ticari bankası yatırımının yaklaşık %80’ini ya da 1.2 milyar $’ını kaybetti.
Bir de “Contingent Convertible Bond” denilen senetlerden dolayı 17 milyar dolarlık borcun silinmesi mevzusu var ki İsviçre Merkez Bankası bu süreçte şarta bağlı olan bonolara ödeme yapılmayacağını ifade etti, bunların hamili kimdir bilmesek de en az yarı hamilini uzaklarda aramamıza gerek olamadığını düşünüyorum.