17 Kasım 2024 Pazar
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

26 Ağustos Medyanın Halleri

HAZIRLAYAN: ERCAN DOLAPÇI

26 Ağustos Medyanın Halleri
A+ A-

TEŞEKKÜRLER AMERİKA!

ALİ SAYDAM / YENİŞAFAK

Rusya ile ticaretimizin toplam ithalatımız içindeki payı %17 imiş… İhracatımızın da %7-8’ini Rusya’ya yapıyormuşuz. Oradaki toplam yatırımlarımız da 2 milyar doların biraz üstündeymiş.

Peki ya Avrupa ülkeleri?.. Barlas onların rakamlarını da açıkladı. İngiltere’nin, Rusya’daki yatırımlarının toplam büyüklüğü 41 milyar dolar… Hollanda’nın 47 milyar, İrlanda’nın 29 milyar, Lüksemburg’un 32 milyar, Almanya’nın 18 milyar, Fransa’nınki ise 19 milyar dolar imiş…

Ortada en az 18 milyar dolarlık yatırım yapan Avrupa ülkeleri varken, Amerika’nın sopayı, toplam yatırımı 2 milyar dolar civarı olan Türkiye’ye göstermesi hiç de mantıklı görünmüyor…

Bu ‘ayar verme’ çabasının gerçek nedenini başka yerde aramak lazım…

Üstelik Yunanistan’a asker ve mühimmat yığdıkları, Suriye’nin kuzeyinde PKK ve türevlerini destekledikleri bir dönemde bu küstahlığa girişmelerinin üzerinde de ayrıca olunmalı…

(…)

Görülmüş ki yaptırımlarla hedeflediklerinin ancak yarısına kısmen, yaklaşık yüzde 35’ine de arzuladıkları ölçüde ulaşabilmişler…

Biz ise bu konuda tecrübeliyiz… Bizzat yaşadık ki ABD ne zaman yaptırım uygulasa, o ülke abat oluyor… Bu durum bizim için de geçerli… Mesela 1974 (1964 olacak. ED.) tarihli Johnson mektubu… Bugünkü millî savunma sanayimizi biraz da o mektuba borçluyuz…

O nedenle, Teşekkürler Amerika!

Yap bunları ki hem millî bağımsızlık konusunda toplum konsolide olsun hem de senin gerçek yüzün iyice anlaşılsın…

ABD-ÇİN ÇATIŞMASI UZUN YILLAR SÜRER

ERGİN YILDIZOĞLU / CUMHURİYET

Pazartesi yazımda, RAND Corporation’ın “The Return of Great Power War” (Büyük Güç Savaşının Geri Dönüşü) başlıklı raporundan özetleyerek aktarmıştım. Bugün daha çok, raporu kendi “teorik araçlarımla” yorumlamaya çalışacağım.

Rapor, “derin yapısal dinamiklerden” dolayı ABD-Çin çatışmasının uzun yıllar sürmesini, küresel çapta bir ekonomik ve siyasi parçalanma üzerinde yaşanmasını bekliyor. Bu uzun çatışmalar sürecinin parçalanmayı hızlandıracağını, parçaları yeniden bir araya koyma çabalarını (blokları, farklı güvenlik yapılanmalarını) da gündeme getireceğini düşünebiliriz.

“Düşük yoğunluklu” savaş sürecinde, taraflar “vekâlet savaşlarını”, “gayri nizami harp” operasyonlarını, Çin’in “Kuşak Yol inisiyatifi” coğrafyasında, birbirlerinin “bağımlı-ülkeler” ağları üzerinde yoğunlaştırmak zorunda kalacaklar. Bu “yoğunlaşma”, “bağımlı ülkelerin” bağımlılık ilişkilerinin yön değiştirmeye zorlanmasına ilişkin müdahaleleri, etnik-dini sorunlar üzerinden parçalama projelerini de gündeme getirebilecek: Geleneksel adıyla bir yeniden paylaşımı.

Bu uzun süreli, belirsizliklerle dolu ve maliyeti yüksek “düşük yoğunluklu” savaşın bir aşamada, taraflardan birinin süreci hızlandırma arzusuna bağlı olarak, doğrudan çatışmalara, küresel çapta yaygınlaşan ve nükleer, uzay ve siber uzay gibi alanları kapsayan bir “yüksek yoğunluklu” savaşa dönüşme olasılığı da var: Geleneksel adıyla yeni bir “Dünya savaşına”... Çünkü bu aşamada, artık ne Avrupa Birliği’nin ne de Hindistan, Japonya, Avustralya gibi ülkelerin savaşın dışında kalması olanaklı.

BU ÖLÜMLER ÖNEMSİZ Mİ?

FUAT UĞUR / TÜRKİYE

Türkiye’de her yıl, 200 binden fazla insan, sokak köpekleri tarafından saldırıya uğruyor, ısırılıyor. Onlarca çocuk ve yetişkin sokak köpekleri tarafından öldürüldü. Sokak köpekleri parçaladıkları çocukları yediler bile!..

Saldırılardan kurtulan yüz binleri şanslı sayıyoruz.

Kendilerini “hayvansever” olarak tanımlayan ve mama şirketleri tarafından finanse edilen çeşitli derneklerde toplanan çıkar grupları, her konuda Türkiye’yi Batı ile mukayese ederken, sokak köpekleri konusunda Hindistan, Pakistan, Irak vb. ülkeleri örnek alıyorlar.

Sayın Cumhurbaşkanım, siz minik Asiye ve Mahra Melin Pınar için çok üzüldünüz açıklamalar yaptınız, ama o kadarla bitmiyor ki! Aşağıdaki görüntüye bakın lütfen, altı ayda ne olduğunu göreceksiniz. İnsanların canı da çocukları da emniyette değil. Bu görüntüde 1 Mart’tan günümüze başıboş sokak köpeklerinin öldürdüğü 16 çocuğumuzdan 11’inin fotoğrafı ve nasıl öldüklerinin kısa hikâyesi var. Yaralanan ve tedavi gören yüzlerce çocuğu sıralayamıyoruz bile.

Bu çocuklarımızın ölümü üzerine sosyal medyada kendilerini “Hayvansever” olarak tanımlayanların neler yazdığını burada paylaşmaya hakikaten insanlık adına utanıyorum. Yüzlerce örnekten beş tanesi bile patolojilerini açıklamaya yeter sanırım. Biri, sokak köpeklerinin saldırısı üzerine kaçarken kamyonun altında kalarak hayatını kaybeden Mahra Melin Pınar adlı yavrumuzla ilgili paylaştıklarım en “masum”ları sayılabilir. Nasıl insanlıktan çıktıklarını, nevrotik ve tedaviye muhtaç olduklarını görmek açısından ibretlik.

Bazı sanatçılar korunaklı sitelerde böyle tehlikelerle karşılaşmadıkları için kolayca “Başıboş sokak köpekleri” taraftarlığı üzerinden prim yapabiliyor. Köpek dernekleri de keza öyle çok güçlü şekilde seslerini mama lobilerinin desteğiyle duyurabiliyor ama gerçek halk ve mağdurların yaşadıklarında...

Artık Türkiye sokakları tekin değil. Terör bitti, "köpek terörü" tüm hızıyla devam etmekte...

KAPAĞI YURT DIŞINA ATMAYA ÇALIŞANLAR

TURGAY GÜLER / AKŞAM

Onun bunun tiyatrosuna inanıp 'kapağı bir yurtdışına atsam' diyen genç arkadaşlar hiç mi haber okumaz?

Dünyadaki gelişmelerden bu kadar mı uzaklar?

Hadi diyelim okumuyorlar; Türkiye'de şu anda bile on binlerce gurbetçi var! Yahu gidip onlara bir kulak verseler. Avrupa'da hayat ne durumda bir dinleseler! Yok, o da yok!

Dünyada yaşanan iklim ve enerji krizinin en çok vurduğu Fransa'da Macron birkaç gün önce halkına şöyle sesleniyordu:

'Özgürlüğünüzün bedelini ödeyin'... Yani? Mızmızlanmayın.

Fransa daha beterine hazırlanıyor şimdi. Artan enerji ve gıda fiyatları yüzünden perişan olan Fransız halkına tasarruf çağrıları yapılıyor. Kışı soğukta geçirmek zorunda kalabilecekleri uyarısı yapılıyor.

Macron da çıkıp 'bunun sorumlusu ben değilim, Ukrayna-Rusya savaşı' diyor.

Almanya sanki farklı. Almanya'da yoksulluk yüzde yirmiye dayandı. Hadi daha açık ifade edeyim. Her beş kişiden biri yoksul.

Alman hükümeti vatandaşlarına 'tasarruf' çağrısı yapıyor.

Daha düne kadar 'duşunuz beş dakikadan fazla sürmesin' çağrıları deniyordu şimdi 'bezle temizlenin' deniyor.

Almanya'da iki bin paraya iş bulacağını düşünen genç arkadaşlar küçücük bir evin kirasının bin para olduğunu bilmiyor.

Ekmek 3,50 Euro bu arada!

Avrupa'da sadece hayat pahalılığı yok ekonomik kriz de var. Dev şirketlerin durumu ortada. Hava yolları şirketlerinin halini görüyorsunuzdur.

Sağlık sistemleri çökmüş.

Amerika'da enerji fiyatları yüzde 70 artmış. Çok uzun bir aradan sonra ilk kez enflasyon belasıyla karşı karşıyalar.

Bu arada kapağı yurtdışına atmak isteyen arkadaşlar atıp da geri dönmek zorunda olanları dinleseler hiç değilse.

Ne desek boş! Gitmek isteyene kapı orada.

RUSYA DERSLERİ

HAŞMET BABAOĞLU / SABAH

Batı'nın nasıl olup da bu kadar kararlı biçimde koca Rusya'nın (aslında Putin'in) üzerine üzerine gittiğine bakalım...

Öyle ya...

Rusya'nın güçlü olduğu gaz, petrol, tahıl konularında sıkıntı çekmeyi göze alarak Putin'i uzun bir savaşa doğru ittikçe itiyorlar.

Peki nelerine güveniyorlar?

Ders, bu noktada başlıyor işte!

Putin'in savaşa girişmeden hemen önce ve sonrasında neden Sovyetler'in çöküşü ve Yeltsin döneminden yakındığı konusu bütün toplumlar, bütün ülkeler için ders niteliğinde...

Kritik nokta borçtur.

Devletleri borçlandırmayla insanı borçlandırma aynı hatta ilerler.

Borç verene ekonomik olarak değil; esasında hayat tarzı ve zihin olarak bağlanılır.

1980'lere kadar Sovyetler Birliği'nin borç ilişkisinin büyük kısmı sosyalist blok içindeydi.

1985'ten sonra sosyalist ülkelere borçların yerini kapitalist blok alır ve toplam borcun önce yüzde 67'si, sonra yüzde 80'i özel şirketlere olan borçlar olur. (Bkz. Hazal Yalın/Rusya-Çöküş, Yükseliş ve Dinamikler) Eh, tabii ki çöküş çabuk gelir!

Nitekim 1991'de devletin fişi doğrudan komünistler tarafından çekilir.

Sonra ne oldu, bilirsiniz...

Çöküşün ardından liberal kazanç bir tür "legal soygunculuk" oldu.

Geniş Rus sosyolojisine mikrop bulaştı. Malum, borçlanmayla zenginlik hayalleri at başı koşar ve çok baştan çıkartıcıdır.

Bugün de Batı aynı şeye güveniyor.

Rusya Fransa amerika avrupa ülkeleri abd-çin çatışması hayvansever macron