08 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

26 Haziran Medyanın Halleri

26 Haziran Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?

26 Haziran Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?
A+ A-
NADİR TEMELOĞLU

ALMANYA’YA ANKARA’DAN YENİ BİLGİ

HANDE FIRAT - HÜRRİYET

“Almanya’ya yönelik casusluk, istihbarat kaynaklı siber saldırılar, silahların yayılması ve usulsüzlük etki yaratma faaliyetlerine karışan başlıca aktörler -her durumda farklı odak noktalarıyla-; Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, İran İslam Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’dir.”

PKK’nın örgütlenmesini, haraç ve insan toplamasını, şiddetini raporda sayfa sayfa anlatan Almanya işine gelmeyen FETÖ ve casusluk suçlamasında nedense ikinci bir satır yazamamış. Ortaya da herhangi bir kanıt koyamamış.

Sanmayın ki Ankara sessiz kalacak. Sadece ortaya bir cümlecikle bir rapor atmayacak ya da bir basın açıklaması ile geçiştirmeyecek. O yanıtın nasıl olacağına gelince; şık olmadığı, Ankara ile diyalog kanallarının hep açık olduğu hatırlatılacak. Bu nazik ifadelerin ardından ise asıl meseleye gelinecek:

- İki terör örgütüne NATO müttefiki nasıl ev sahipliği yapar? Bunu yaparken Türk yargısını ilgilendiren Kavala konusu gibi olaylarda sürekli nasıl taraf olur?

- Almanya’nın Türkiye’de sayısız vakıf, dernek ve basın kuruluşları var. Hangisine casus muamelesi yapıldı?

- Almanya’da Türkiye Cumhuriyeti’nin Alman yasalarına uygun şekilde örgütlenmiş vakıf ve dernekleri bulunuyor. Bunlar neden baskı altına alınmaya çalışılıyor?

- Almanya, Türkiye’ye muhalif kesim ve örgütlere makbul vatandaş muamelesi yaparken, Türkiye’ye müzahir kesimlere ise olağan şüpheli gözüyle bakıyor. Bu açıkça ayrımcılıktır.

- Almanya’nın Türkiye’yi 3. dünya ülkesi gibi yansıtmasının hiçbir şekilde kabul edilemeyeceği de bildirilecek. Yıllardır Almanya’da emek veren, aynı zamanda Alman yasalarına uygun hareket eden vatandaşlara olağan şüpheli gözüyle bakan Almanya’nın, Türkiye’yi bölgedeki başka ülkelerle aynı kefeye koyması akla, politikaya, müttefiklik ruhuna aykırıdır.

DEAŞ, ABD’YE NEDEN SALDIRMAZ

ABDULKADİR SELVİ - HÜRRİYET

Çünkü Trump’ın söylediği gibi DEAŞ’ı ABD kurdurdu. Trump ne demişti? “DEAŞ’ı Obama ve Hillary Clinton kurdurdu.”

Peki ne için kurdurdu? Amerika’ya karşı olan ülkelere saldırtmak üzere kurdurdu.

DEAŞ’ın Dağıstan bölgesinde yaptığı saldırıya bakınca bunun Rusya’ya açık bir mesaj olduğu belli oluyor.

Mesajı veren kim? Başkan Biden. Mesajın hedefindeki kim? Rusya Devlet Başkanı Putin.

Bu coğrafyada mesajlar böyle kanlı veriliyor. Mektuplar terör örgütlerinin namlularıyla yazılıyor.

‘YENİ HANÇER’ YEMEĞİ

MAHMUT ÖVÜR - SABAH

Gelen haberler artık Kemal Kılıçdaroğlu-Ekrem İmamoğlu görüşmesinin kulis haberi olmaktan çıktığını gösteriyor. Ya bugün-yarın ya da birkaç gün içinde CHP'de mayıs seçimleri öncesine damgasını vuran "Kemalci- Ekremci" çatışmasının iki mimarı bir araya gelecek. Tabi daha ilginci, "Kılıçdaroğlu'nun hiç görüşmek istemediği" iki hançercisinden "en zalimi"yle görüşmeyi kabul etmesi. Bu da sanki bütün olup bitenlerin bir kurgu olduğunu gösteriyor. Doğrusu "Bu kadar esaslı bir siyaset mühendisliği yapabilirler mi?" derseniz, iki siyasi aktör için de "evet" derim... İkisi de hem "suya sabuna dokunmayan konularda" gündem olmakta çok mahirler hem de bunun için "her yolu mübah" saymakta. Ama bu kez sert kayaya çarpmış da olabilirler. (…)

Bu nedenle bu kadar ağır itham ettiği biriyle hiçbir şey yokmuş gibi görüşmeyi kabullenmesi öyle İmamoğlu'nun dediği gibi "Bayramda aradım, o da memnuniyetle kabul etti" sözüyle açıklanacak gibi değil. Arkasında Kılıçdaroğlu'nun gerçekçi gelmese de partiye dönüş hesabı mı var, yoksa "elime düştün" hazzını mı tatmak istiyor bilemem ama İmamoğlu'nun birkaç hesabı olduğu çok açık.

En önemlisi herhalde Özgür Özel rahatsızlığı... Bu kadar kısa zamanda bu ikilinin iktidar savaşına tutuşmaları bana gerçekçi gelmese de parti kulislerinde konuşulduğuna göre var. Kılıçdaroğlu'nun Özel'in iktidara yönelik normalleşme siyasetine karşı çıkması da bu ihtimali güçlendiriyor. Ayrıca İmamoğlu'nun meclis grubunu devrenden çıkartıp parti üyelerinin oylarıyla cumhurbaşkanı adayını belirleme talebi de var.

O yemekte ne konuşulacak, neyin pazarlığı yapılacak şimdilik meçhul. Ama daha şimdiden "siyasi" yanı öne çıkan bir yemek olacağı çok açık.

TÜRKİYE’NİN YAŞAM ÜÇGENİ

YUSUF DİNÇ - YENİ ŞAFAK

Dünya karışırken Türkiye’nin yaşam üçgeninin kenarlarını yeniden düşündüm; enerji, savunma, finans…
Bu üçü milli olmadan olmuyor, olmaz… (…)

Çok temel bir örnek vereceğim; bu örneğin içinde bir kamyon iktisadi mesele var. Bunları açıp dağıtmayacağım. Örnek şu; hala Türkiye’de ithalatın finansmanı yapılıyor. Öyle hammaddenin, temel girdilerin ithalatı falan değil, bildiğiniz tüketim malı ithalatının…

Şunu söyleyeyim; ithalata gerekli ve davranışsal olmayan başlıklarda duvarlar örerdim, kota ve vergi imkânlarını kullanırdım ama ithalatçılara gümrüklerde eziyet etmezdim ve fakat tüketim malı ithalatına asla kredi vermezdim.

Dileyen kotalara uyup vergisini ödediği müddetçe dileği kadar ithalat yapsın. Yapsın ama kendi parasıyla yapsın. Bu ülkenin kredi imkânı kendi üreticisi için kullanılmalıdır. Kendi üreticisi otomobil stoklasın, dolar alsın diye de değil tabi… Bu ülkenin üreticisinin tek eksiği finansal güç. Bu gücü arkalarına alabilirlerse küresel pazarlık güçleri artar. Kapasiteleri artar. İç piyasayı vadeli satışlarla rahatlatırlar. Dünyada itibarları artar. Kavuştukları refah diğerlerini de üretici olmaya, girişimci olmaya sevk eder. Değilse zaten iş imkânı bulabilirler.

Yalnız bunları kısıtlayıcı düzenlemeler yapılmalı motivasyonu ile yazmıyorum. Finanstaki zihniyetin, bizatihi uygulayıcıların milli düşünmeleri gerektiği üzerinden yazıyorum.

EKÜMEN

MELİH AŞIK - MİLLİYET

İsviçre’de yapılan Ukrayna Barış Zirvesi’ne, bizim kanunlarımıza göre Fatih Kaymakamlığı’na bağlı sıradan bir din adamı sayılan Rum Patriği Bartholomeos “ekümenik” sıfatıyla davet edildi, Türkiye ile birlikte aynı listede yer aldı.

Patrikhane’nin kendi internet sitesinde de “Ekümenik” sıfatı yer alıyor.

Türk makamları görmezden gelse de Patrikhane kendisinin ekümenik (evrensel) sıfatını dünyaya kabul ettirmekte adım adım ilerliyor.

Anayasasında “Patriarch of Constantinople” diyerek Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlılık ifade eden Yunanistan bu sürece açıkça veya gizliden destek veriyor.

Emekli Diplomat Tugay Uluçevik diyor ki:

“Yunanistan’ın tarihi hedefleri arasında Bizans’ı diriltmek vardır, patrikhaneyi de o amaçla kullanmak istemektedir...”

Uyumayalım... Başımızı kuma gömüp kendimizi uyutmayalım. Yunanistan ve Patrikhane uyumuyor, megali idea için 7/24 çalışıyorlar...

Medyanın Halleri