22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

28 Ekim Medyanın Halleri

HAZIRLAYAN: ERCAN DOLAPÇI

28 Ekim Medyanın Halleri
A+ A-

BAŞKAN ERDOĞAN VE ‘MUHAFAZAKÂR DEVRİMCİ’

MAHMUT ÖVÜR / SABAH

Bir süre önce Başkan Erdoğan gençlerle buluşmasında ilk kez yeni bir kavramdan söz etti: "Cumhurbaşkanı adayıyım diyemeyenlerin ülkenin hangi meselesinin çözümünde devrimci bir yaklaşımla reform yapabileceğini doğrusu merak ediyorum. Bay Kemal, senin nasıl bir devrimci olduğunu bilmiyorum ama ben muhafazakâr bir devrimciyim."

O andan itibaren de birçok siyaset bilimci bu kavramı tartışmaya başladı.

Aslında AK Parti'nin 3 Kasım 2003'te iktidara gelmesi de, 20 yıl sonra hâlâ iktidarın en güçlü adayı olması da siyaseti içeriden ve dışarıdan izleyenlerin ezberini bozdu. Ünlü akademisyenlerden siyasete yön verdiğini sanan onlarca siyaset uzmanlarına kadar hepsi, her seçimde yüzde 50'lere varan oy olan AK Parti iktidarını tanımlamakta zorlandı.

AK Parti, klasik sağ-sol veya liberal parantez içinde değerlendiremeyecek kadar farklı bir hareketti.

Kimi "ılımlı İslamcı" dedi, kimi "şeriatçı" diye niteledi, kimi "merkez sağa" oturttu, kimi de "konjonktürel bir hareket" deyip "kısa sürede dağılır" tespiti yaptı. (…)

İşte siyaset üretmek böyle bir şey... "Bilim yapan" siyasetçiler havanda su döverken, Başkan Erdoğan, sadece "yaptığı köklü dönüşümü hatırlatmıyor" aynı zamanda o çizginin devam edeceğini de söylüyor. Daha ne olsun...

ABD'DE TORNA ZIMPARA BRÜKSEL'DE MONTAJ

TURGAY GÜLER / AKŞAM

Masanın ayaklarını önce ABD'ye çağırdılar, orada bir güzel tornadan geçirdiler! İyi bir zımparalayıp Brüksel'e kargoladılar. Toplam yedi ayak.

Masanın montajı Brüksel'de yapıldı. Hangi ayak masanın neresine monte edilecek orada karar verildi.

Malum önce Kemal Bey gitmişti ABD'ye. 'İcazet almaya gitti' denildiğinde hoplayıp zıplamışlardı. CHP'nin ağır toplarından Selin Sayek Böke, Kemal Bey'den önce gitmişti ABD'ye. Kemal Bey de gidince buluştular. Selin Hanım'ı Brüksel'de görünce şaşırmadım!

Kemal Bey döndü bu kez İYİ Partililer gitti. O heyetin başında da emekli büyükelçi, Ünal Çeviköz'ün yakın arkadaşı Ahmet Kamil Erozan vardı. Hani şu ABD-Türkiye ilişkilerinde 13 sorun tespit ettiğini söyleyen Erozan! PKK, FETÖ, S-400, Doğu Akdeniz gibi konuları Türkiye'nin sorun haline getirdiğini iddia eden Erozan! Onu da Brüksel'de görünce şaşırmadım.

Brüksel'de esrarengiz bir masa kuruldu. O masanın organizasyonunu Frederich Ebert Vakfı yaptı. Şu meşhur Alman Vakfı! Necip Hablemitoğlu diyeyim siz gerisini anlayın. Masaya Avrupa Parlementosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor başkanlık etti. Azılı bir Türkiye düşmanıdır kendisi.

FETÖ'yü terör örgütü olarak görmez, Türkiye'yi 'Ermeni soykırımı' ile suçlar!

İşte o Amor. Şimdi sıkı durun. O masada HDP de vardı! Ama ben yine şaşırmadım. Deva Partisi'nden Abdurrahman Bilgiç. Gelecek Partisi'nden Genel Başkan Yardımcısı Ümit Yardım. CHP'den Selin Sayek Böke. İYİ Parti'den Ahmet Kamil Erozan. HDP'den Hişyar Özsoy. Bir de ABD, Almanya ve Belçika! 'HDP'yle asla aynı masaya oturmayız' demişti Meral Hanım. Eeee! Ne demişler? Büyük lokma ye büyük konuşma.

6'lı masadakilere

YALVARSANA BAY KEMAL

YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN

Kemal Kılıçdaroğlu’nun son aylardaki yoğun açıklamaları kendisinin “Cumhurbaşkanı adayı” olacağını çok netleştirmiştir. Bu kadar sözden sonra dönebilmesi mümkün değildir. Dönerse zaten kendini siyasi olarak tamamen bitirmiş olur. Gerçi bitmemiş hâli buysa, bitmiş hâli ne olur orasını bilemiyorum.

Hele ki “Bir de şu Kılıçdaroğlu’nu deneyelim, nasıl bir adam bir görelim. Verdiği sözün arkasında durur mu durmaz mı bir görelim. Gerçeği görmesi lazım, verilen sözün ne anlama geldiğini görmesi lazım” açıklamasıyla kendini hedefe tamamen kilitlemiştir. Bu saatten sonra onun dilindeki şarkı sadece “Ah, dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç” olacaktır.

Kemal Kılıçdaroğlu topluma “Bir de şu Kılıçdaroğlu’nu deneyelim” yalvarmasını sürdürse de hâlâ 6’lı masadan adaylık ruhsatı alamamıştır. Hele CHP beslemesi İP’in Kemal Kılıçdaroğlu’na ruhsat vermeyeceğine dair açıklamaları gerçekten büyük bir trajedidir.

Sen, bu İP’i kuranlara MHP’ye operasyon yapmaya kalktıkları günden itibaren sahip çık. Bugünleri düşünerek onları her manada besle, eğit, yönlendir. CHP’nin Belediyelerinde, medyasında her türlü imkânı ver, alan aç ama her “Aday olacağım” duruşunu sergilediğinde bunlar tarafından siyasi aşağılamalara maruz kal…

ERDOĞAN'IN VİZYONU

M. YALÇINYILMAZ / STAR

Birlikte üreten ve birlikte bölüşen bir Türkiye hayalimiz var.

Dünya sistemindeki zorbalığa, çarpıklığa rağmen ulusal çıkarlarımızdan asla vazgeçmeyecek milli iradeyi hakim kılma idealimiz var.

Hukukun üstünlüğünü, adaleti, insan haklarını merkeze alan bir anlayışın herkes için uygulandığı bir düzen özlemimiz var.

Çatışma bölgelerinde barış masası kuran, diplomasiyi aktif kullanan, mazlum milletlere el uzatan güçlü Türkiye idealimiz var.

Tarihiyle barışık, geçmişiyle yüzleşebilen, eleştirebilen, tartışabilen, uzlaşabilen ve geleceğe odaklanan bir gençlik ümidimiz var.

PKK FETÖ Doğu Akdeniz S-400 Kemal Kılıçdaroğlu Recep Tayyip Erdoğan