29 Kasım Medyanın Halleri
Hazırlayan: Ercan Dolapçı
İBB KORKUDAN 120 KİŞİYİ İŞTEN ÇIKARDI
NEDİM ŞENER / HÜRRİYET
İBB yönetimi özel teftişin başlamasından sonra ise 120 civarında kişiyi güvenlik soruşturmaları nedeniyle işten çıkarttı. Emniyet ve UYAP verilerine göre; ilk defa işe alınan 25 bin 361 kişiden, 4 bin 227 kişi hakkında adli soruşturma ve kovuşturmanın bulunduğu tespit edildi. Bunlardan 147 kişi hakkındaki soruşturma ve kovuşturmalar “terör örgütleriyle bağlantılı veya anayasal düzene karşı işlenen suçlardan” yürütülüyor. Bunlardan 66 kişi hakkında “terör örgütleriyle bağlantılı veya anayasal düzene kaşı işlenen suçlardan” mahkûmiyet kararı mevcut.
Ayrıca 709 kişinin kendisi hakkında ve 959 kişinin yakınları hakkında olmak üzere toplam 1.668 kişi hakkında terör örgütleri ile irtibatlı ve iltisaklı olduklarına dair ilişik kaydı ve adli kaydı bulunduğu tespit edildi. Söz konusu 1.668 kişinin terör örgütlerine göre dağılımı şöyle: FETÖ: 875, PKK/KCK: 432, DHKP-C: 143, HTKP-C: 66, TKP/ML: 64, MLKP: 33, DEAŞ: 3, El Kaide: 1 ve diğer örgütler: 51.
KÜRESEL ENERJİNİN YENİ OPEC’İ: LİTYUM
KEREM ALKİN / SABAH
Önümüzdeki dönemin devrimsel dönüşümü 'yüzde 100 elektrikli araçlar çağı' olarak tanımlanabilir. Bu nedenle, yeni pil teknolojileri, yeni elektrik depolama teknolojileri, bu alanda yürütülen yazılım ve donanıma yönelik ar-ge çalışmaları dünyanın bir numaralı konusu. Türkiye'nin yerli ve milli elektrikli akıllı araç yatırımı TOGG'un da stratejik önemi de bu hususlara dayanıyor. Önümüzdeki dönem, önde gelen ülkeler arasında bir 'elektrikli akıllı araç savaşı'na sahne olacak ise, bu araçların 'batarya'ları ve 'enerji depolama üniteleri' için de bir savaş yaşanacak. Konu savaş olunca da, Soğuk Savaş ortamının hediyesi olan 'petrol savaşları'nın kurumu 'OPEC' aklımıza geliyor. Bugün ise, aynı savaş 'lityum' için tırmanmakta.
3 ülkenin, Şili, Arjantin ve Bolivya'nın, uluslararası alanda 'lityum üçgeni' olarak adlandırılan söz konusu Latin Amerika ülkelerinin bir 'Lityum OPEC'i kurma girişimleri 2016'dan beri uluslararası ekonomi medyasının gündeminde. Bolivya'nın 21 milyon, Arjantin'in 19 milyon ve Şili'nin 10 milyon ton lityum rezervine sahip olduklarına dair öngörüler, aynen 1970'lerde OPEC'in kurulmasına sebep teşkil eden süreçte olduğu gibi, 3 ülkenin küresel lityum fiyatlarını kontrol etme isteklerinin gerekçesini açıklamaya yeterli. Aynı zamanda, kazanacakları ihracat geliri ile, lityum madenini daha da işleyip, yeni ara mamuller geliştirip, ihracat gelirlerini de katlamak istiyorlar. 3 Latin Amerika ülkesini lityum yatakları zenginliğinde Avustralya, Çin, Meksika ve Brezilya takip ediyor. Bakalım, yeni 'enerj isavaşları' yeni 'OPEC'leri de gündeme getirecek mi?
ÜÇ HARFLİLER, MİLLETTEN NEYİN İNTİKAMINI ALIYOR?
KURTULUŞ TAYİZ / AKŞAM
Daha çok "üç harfli" olarak anılan marka marketlerin, son birkaç yıldır sistematik bir şekilde gıda ürünlerinde ve temel ihtiyaç maddelerinde sistematik fiyat artırımına gittiği gözleniyor. Vatandaş ise bu gelişmeyi serbest piyasa, maliyetlerdeki artış, kazanç hırsı, fırsatçılık vb. kavramlarla izah etmeye ve anlamaya çalışıyor. Marka marketlerin, döviz kurları ve enflasyondaki stabil duruma rağmen, tekrardan milleti zam yağmuruna tabi tutması, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da tepkisini çekti. Erdoğan, marketleri kastederek "para cezaları kesmiyorsa, başka yöntemlere bakarız" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, konuya müdahil olmasının sebebi biraz da ilgili bakanlığın doğru tedbirleri hâlâ alamamış olmasından ileri geliyor.
Doğrusu ilk günden bu yana söz konusu bu marka marketlerin öyle kazanç hırsı içinde hareket ettiğini düşünmedim. İlk bakışta fırsatçılık, kâr hırsı, aç gözlülük gibi görünse de bunların da içinde olduğu ama asıl olarak milletten intikam almayı içinde barındıran bir yaklaşıma sahipler. Siyasi tercihleri üzerinden millete ceza kesiyorlar. (...)
Türkiye'de bugün iktidarın iktidarsız göründüğü tek alan, bu üç harfli marketlerin göz göre göre geliştirdiği soygunculuk düzenidir. İlgili bakanlığın bir çözüm iradesi geliştirememesi, bu görüntünün güçlenmesine büyük katkı sunmaktadır. Unutulmamalıdır ki, mesele basit bir vurgunculuk, stokçuluk, dolandırıcılık olayı değildir; mesele, kendi devletine sahip çıkan milli iradeyi -ekonomi kılıfı giydirilmiş- tencere darbesiyle cezalandırmaya kalkışma hadsizliğidir. Bu gerçeği fark etmeyen kalmadı toplumda, ilgili bakanlığın dışında!
ABD SINIRLARINDA BİR TERÖR ÖRGÜTÜNE NE KADAR TAHAMMÜL EDEBİLİR?
HAKKI ÖCAL / MİLLİYET
Şu andaki mesele, ABD’nin, Türkiye’ye sınır-ötesi saldırıların daha ne kadar sürmesine göz yummaya devam edeceğidir. Bu saldırılara ABD’nin göz yumduğu kanısının, Türkiye’de büyük bir çoğunluğa ait olduğu söylenebilir. Hatta çok büyük bir çoğunluğa... Bunun kanıtlarının başında, ABD’nin sıradan bir DAEŞ harekâtı için iki milyar dolara yakın para ve henüz tam tutarı hesaplanıp açıklanmamış mühimmat, silah ve diğer lojistik desteklerle yeni baştan mahalli bir ordu kurmaya kalkması geliyor. ABD, Suriye’de birden beliriveren bu DAEŞ ile Türkiye’nin zaten mücadele etmekte olduğunu ve bu mücadeleyi kolaylıkla kazandığını görmezden gelerek, bu vekalet ordusunu inşa etmeyi tercih etti. Buna “ABD’nin tercihi böyle!” deyip geçmek mümkün değil; çünkü ABD bu ordu ile DAEŞ’le mücadele etmiyor, başka bir hazırlığın içinde bulunduğu izlenimini veriyor. DAEŞ zaten esrarengiz şekilde peyda oldu, aynı şekilde de yok oldu. Ama ABD’nin vekalet ordusu, göründüğü üzere bir özerk bölgenin değil, bir bağımsız devletin silahlı kuvvetlerini ve bürokrasisini oluşturmaya evrildi. Siyaset bilimciler buna “devlet inşası” diyor ve bütün belirtiler şu anda “Rojava” denen yerde bir PKK devletinin inşa edildiğini gösteriyor.