30 Ekim Medyanın Halleri
Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?
‘SALAK YA DA ASALAK’
SALİH TUNA - SABAH
Bizim Yusuf Kaplan'ın "İran takıntısı" da muhalif güruhtaki Erdoğan takıntısıyla kıyasıya yarışır.
Etti eyledi TUSAŞ saldırısı üzerinden bile İran'ı "rahatsız" etmeyi başardı. Hem de öyle kanal kurmak gibi masraflı yatırımlarla değil, direkt kendini "kurarak" işi bedavaya getirdi. Helal olsun.
TUSAŞ saldırısı üzerine, "Doğu Akdeniz'de her birinde yüzlerce savaş uçağının olduğu 6 Amerikan deniz filosunun" Türkiye'ye karşı konuşlandığını, "ABD, Çin ve Avrupa ülkelerinin" hedefinde Türkiye'nin olduğunu dile getirdiği yazısında "Türkiye'ye çok yönlü tuzak kuruluyor" diyor.
Peki neymiş bu çok yönlü tuzak?
Hemen devamında belirtiyor: "Emperyalistler adım adım İran'ı Osmanlı coğrafyasına yerleştiriyorlar ve Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya, kuşatmaya çalışıyorlar..."
Gel de şimdi Abdullah Gül'ün efsanevi cümlesini hatırlama: "İnsan gerçekten hayret ediyor!"
Yusuf Kaplan dostumuz bununla da kalmıyor: "İran, İngilizlerin ve Yahudilerin gizli müttefikidir. Ehl-i Sünnet'in kalesi Türkiye'nin önünü tıkamak için yarım asırdır bölgeye yerleştiriliyor (...) Bunu görmemek için ya salak ya da asalak olmak lazım..."
Yusuf Kaplan benim dostumdur. Zerre miskali üzmek istemem. Kendi alanının dışına çıkınca maalesef böyle talihsiz yazılar yazıyor.
Talihsiz diyorum, çünkü aynı yazısında (sanki fakirden iktibas etmişçesine) şunları da söyleyen kendisi:
"Her şeye rağmen Türkiye'ye karşı büyük bir tuzak kuruluyor Şii-Sünni çatışması üretmek için. Türkiye bu oyuna gelmeyecek, İran'ı Batılıların kucağına itme aymazlığı göstermeyecek, kendi medeniyet yörüngesinde tutmak için çaba gösterecek: Planlanan Şii-Sünni çatışmasını önlemenin yollarından biri bu."
Yusuf Kaplan entelektüel kapasitesiyle bu kafa karışıklığının üstesinden gelebilir.
---
‘BÜYÜK HARİTA PARÇALANMASI’ TEHDİDİ TÜRKİYE’YE YÖNELDİ
İBRAHİM KARAGÜL - YENİ ŞAFAK
Ve bugün artık savaşın bölgeselleşmesi ya da “bölgesel savaş” kavramını tereddütsüz kullanıyoruz. Gerçekten de durum tam da budur. Artık İran, Suriye, Irak, Sudan, Yemen savaşın içinde. Mısır her an Sina’da bir işgalle ve topyekûn bir terör salgınıyla yüz yüze.
Türkiye, son yüz yılda ilk kez Ortadoğu’daki çatışmaların bu kadar içinde. Çünkü İsrail’in ABD ve Avrupa ile birlikte Gazze’de yürüttüğü Soykırım, hemen ardından Lübnan’a başlattığı işgal, Irak ve Suriye’de PKK/YPG ortaklığı ile Türkiye sınırlarına kadar yayılmış bir savaş haritasını önümüze koydu. (…)
Çünkü artık ülkelerin sınırlarının koruma kalkanı oluşturması bundan sonra hiçbir şekilde mümkün olmayacak. Dolayısıyla büyük hesaplaşmaların mutlaka sınırların çok ötesinde yapılması gerekir.
Türkiye’nin Libya, Karabağ, Somali, Balkanlar, Basra Körfezi ve Afrika’nın birçok ülkesindeki askeri varlığı bu aklın göstergesidir. Biz buna “tarih yapıcı, coğrafya inşa edici imparatorluklar aklı” diyoruz. Yüzyıllara dayanan siyasi genetik diyoruz.
Öyleyse, İsrail’den kuzeye doğru gelen işgal, Doğu Akdeniz’de, Ege’de, Rum Kesimi’nde Türkiye’yi hedef alan askeri yığınak bu iradeyi Suriye’de acilen hareket geçmeye mecbur bırakır. Tam da bu dönemde, bir kez daha yaşanacak ihmal, Anadolu’yu büyük tehdit altına sokacaktır.
Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman böyle bir “varoluşsal hesaplaşma” ile yüzleşmedi. Ancak yüzleşeceğini bildiği için coğrafyanın geniş sınırlarına açıldı, tehditleri Anadolu’dan uzaklaştırdı. Ama Suriye ve Güney sınırı en zayıf alan olarak kaldı
Terör Koridoru’nu ve Davut Koridoru’nu etkisizleştirecek kalıcı müdahale artık ertelenemez hale gelmiştir. Hiçbir siyasi öncelik, hiçbir iç politik hesap bu bölgesel büyük kuşatmanın, küresel güç kaymalarının yol açtığı çatışmaların üstünde değildir, olamaz.