5 Soru: 6-8 Ekim Olayları
6-8 Ekim Olayları’nda ne oldu? 6-8 Ekim Olayları’nın arka planında ne vardı? Siyasi partilerin olaylara yönelik tepkileri nasıl gerçekleşti? 6-8 Ekim Olayları’nın bilançosu neydi? 6-8 Ekim Olayları’nın Türkiye siyasetine etkisi ne oldu?
- 6-8 Ekim Olayları’nda ne oldu?
Eylül 2014’ten itibaren Türkiye sınırına yakın olan Ayn el-Arap (Kobani) kentinde PKK terör örgütünün Suriye kolu olan PYD ile DEAŞ arasında çatışmalar yoğunlaştı. Suriye Hükümeti'nin egemenlik sahasında olan ancak DEAŞ tarafından kuşatılmasıyla bir anda bu gerçek göz ardı edilen Ayn el Arap ile ilgili gelişmeler, Türkiye’yi de etkileyen bir dizi olaya neden oldu. Ayn el Arap, Suriye’nin Halep kentine bağlı ve Türkiye sınırına yakın bir şehriydi. Savaş öncesinde şehrin nüfusu Kürtlerin yanı sıra Arap, Türkmen ve Ermenilerden oluşmaktaydı. 2012’den itibaren PKK’nın Suriye kolu olan PYD/YPG’nin kontrolünde bulunan Ayn el Arap o dönemde hem HDP hem de PKK’nın sıklıkla vurguladığı “demokratik özerklik” projesinin hayata geçirilmesinde ciddi bir öneme sahipti. HDP’nin parti programının da özünü oluşturan “demokratik özerklik projesi” belediye il meclislerinin parlamento işlevi görmesini ve siyasi ağırlığı olmasını amaçlıyordu. Ayn el Arap’ta bu modelin uygulanıyor olması sebebiyle bu şehir HDP ve PKK için bir laboratuvar işlevi görüyordu.
Ağustos 2014’te Ezidi Kürt nüfusun yoğun olduğu Sincar'ı işgal eden DEAŞ’ın yönünü Ayn el Arap'a çevirmesiyle PKK ve HDP Ayn el Arap’ı Çözüm Süreci için bir pazarlık unsuruna dönüştürmeye çalıştı. PKK ve HDP medyası dezenformasyon haberlerle psikolojik savaş unsurlarının tümünü kullandı. Kitleleri yalan haberlerle mobilize etmek için özel bir çaba sarf etti. 5 Ekim’de PKK terör örgütünün üst düzey yöneticilerinden Murat Karayılan “gençleri, kadınları 7’den 70’e herkesi Kobani’ye sahip çıkmaya, onurumuzu namusumuzu korumaya, metropolleri işgal etmeye çağırıyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı. Aynı gün PKK’nın farklı yapılanmalarının benzer içerikli açıklamaları tekrar edildi.
PKK elebaşlarının açıklamasının hemen ardından 6 Ekim 2014’te HDP Parti Meclisi ve MYK toplanarak terör örgütü PKK’nın yayımladığı metnin aynısını tekrar ederek aynı çağrıyı yaptı: “Kobani'de yaşanan katliam girişimine karşı 7’den 70’e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Çözüm Süreci ile Kobani'nin birbirinden koparılamayacağını, barışın yolunun Kobani'den geçtiğini bir kez daha vurguluyoruz.” Bu açıklamayla pek çok ilde sokak eylemleri gerçekleşti. PKK terör örgütünün gençlik yapılanması YDG-H başta olmak üzere DHKP-C ve MLKP terör örgütüne bağlı militanlarca okullar, otobüsler, bayraklar ve Atatürk heykelleri ateşe verildi. Özellikle Diyarbakır, Muş, Siirt, Batman, Mardin ve Van’da yoğunlaşan şiddet olayları sonucunda 45 kişi hayatını kaybetti.
- 6-8 Ekim Olayları’nın arka planında ne vardı?
Ayn el Arap’a Eylül 2014’ten itibaren DEAŞ’ın yönelmesiyle beraber Türkiye iç kamuoyunda da tartışmalar alevlendi. Ayn el Arap’a yönelik PYD/YPG’nin temel talebi Türkiye üzerinden bir koridor açılması ve Türkiye’nin DEAŞ’la mücadelede PYD/YPG’ye silah yardımı yapmasıydı. Türkiye ise Ayn el Arap’tan gelen yaklaşık 200 bin sığınmacıya kapılarını açarken DEAŞ gibi PKK’yı da terör örgütü olarak tanıdığını ve bu sebeple PYD/YPG’ye doğrudan silah yardımı yapmasının imkansız olduğunu ifade etti. Türkiye’nin temel politikası yalnızca DEAŞ’a karşı yapılacak sınırlı bir operasyondan ziyade hem Irak hem de Suriye’deki terör örgütlerini hedef alacak kapsamlı bir operasyon gerçekleştirilmesi ve güvenliğin bu yolla sağlanmasıydı.
Türkiye’nin PYD/YPG’nin Ayn el Arap’a yönelik beklentilerine cevap vermemesi üzerine iç kamuoyunda özellikle HDP tarafından “Türkiye DEAŞ’ı destekliyor” algısı oluşturulmak için özel çaba sarf edildi. Türkiye’nin söz konusu dönemde Ayn el Arap tarafından gelen 200 binden fazla sığınmacıya kapısını açmasına rağmen PKK ve HDP’li isimlerce “Türkiye Kürt halkının DEAŞ tarafından katledilmesine göz yumuyor” şeklinde yalan haberler dolaşıma sokuldu. Burada amaçlanan Türkiye’nin iç kamuoyu baskısıyla Ayn el Arap meselesinde istenilen çizgiye getirilmesiydi. Bu sebeple Ayn el Arap’a yönelik tartışmalar bilinçli bir şekilde bağlamından koparıldı.
Ayn el Arap’ın Türkiye üzerinde bir baskı aracı olarak kurgulanması için o süreçte devam eden Çözüm Süreci PKK ve HDP tarafından bir pazarlık unsuru haline getirilmeye çalışıldı. Özellikle PKK terör örgütü lideri Öcalan sürecin devamı için Ayn el Arap’ta Türkiye’nin istenilen adımları atması gerektiğini söyleyerek şehri Çözüm Süreci’nin devamı için şart koştu. HDP’nin de “Ayn el Arap düşerse Ankara da düşer. Kürtler de kendi kaderini tayin eder” şeklinde sıkça ifade ettiği bu görüş Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanıldı.
Ayn el Arap’a yönelik DEAŞ saldırılarının Ekim itibarıyla artması sonucunda 6 Ekim’de HDP resmi sayfasında önce bir sokağa çıkma çağrısı yayımlandı. Bu çağrının akabinde hem HDP hem de HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın resmi sosyal medya sayfalarından “Şu anda toplantı halinde olan HDP MYK’dan halklarımıza acil çağrı: Kobani’de durum son derece kritiktir. DEAŞ saldırılarını ve AK Parti iktidarının Kobani’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz” açıklaması yapıldı. Bu açıklamalarla beraber Türkiye çapında başlayan olaylar önüne geçilemez bir hal aldı.
- CHP'nin olaylara yönelik tavrı nasıldı?
HDP’nin çağrısıyla yaklaşık otuz altı ilde üç gün boyunca süren şiddet eylemleri güvenlik güçlerinin müdahalesiyle sona erdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Sahnelenen şiddet eylemlerinin, Ayn el Arap meselesi ile uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığı son derece açıktır. Ayn el Arap’a yönelik terör saldırılarının arkasına sığınarak, Türkiye’de şiddet eylemlerinin sahnelenmesi, asıl niyetin ve hedefin çok farklı olduğunu ortaya koymaktadır. İç ve dış politikamızı şekillendirmeye yönelik bu tür provokasyonlarla, yakın tarih de dahil olmak üzere defalarca karşılaşmış olan ülkemiz, dün olduğu gibi bugün de bu tür algı operasyonlarını ve saldırıları bertaraf etmeyi başaracaktır” ifadelerini kullandı. HDP’nin şiddet ve kargaşayı teşvik ettiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan bu provokasyonla amaçlanın elde edilmeyeceğinin altını çizdi.
Söz konusu olayların başlamasından önce PKK terör örgütü yöneticilerinin Ayn el Arap’ta yaşananlar üzerinden “şehirleri yakıp yıkmak”la Türkiye’yi tehdit eden birçok açıklaması vardı. Benzer tehdit açıklamalarını HDP’li yetkililer birçok kez tekrar etmesine rağmen 6-8 Ekim Olayları’nın ardından yaşananları “provokatör”lerin yaptığını iddia etti. Fakat şiddet olayları sebebiyle tutuklananların arasında PKK ile doğrudan ilişkili kişilerin bulunması HDP’nin bu iddiasını geçersiz kıldı. Bu sebeple PKK sokak eylemlerinde şiddete karışanların tutuklanmasına tepki için bir bildiri daha yayımlayarak insanları yine sokaklara çağırmaya devam etti. Fakat terör örgütünün bu çağrısı karşılık bulmadı.
HDP’nin çağrısının ardından CHP İstanbul Teşkilatı 8 Ekim’de Ayn el Arap’a destek yürüyüşü düzenleyeceklerini duyurdu. Ancak bu yürüyüş seçmen tabanının sosyal medya üzerinden şiddetli tepkiler göstermesi sonucunda ülke genelinde şiddet eylemlerinin artması gerekçesiyle iptal edildi. 9 Ekim’de ise Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı açıklamada “Her siyasi düşünce ve inançtan vatandaşlarımız büyük bir infial içindedir. Hükümet ise bütün bu sorunları başımıza açan kendisi değilmiş gibi şimdi de misliyle vereceği cezalarla halkı sindirmeye çalışmaktadır” sözleriyle yaşananlardan hükümeti sorumlu tutarken, sokak çağrısı yapan HDP’ye ve şiddet eylemlerini gerçekleştirenlere hiçbir eleştiri getirmedi. CHP de bu süreçte HDP ile paralel bir yaklaşım sergileyerek iktidarının DEAŞ’a destek verdiğini ve YPG’nin hükümetin iddialarının aksine bir terör örgütü değil “vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum” olduğunu iddia etti.
- 6-8 Ekim Olayları’nın bilançosu neydi?
Yaklaşık otuz altı ilde üç gün süren şiddet olaylarında resmi verilere göre ikisi güvenlik görevlisi 45 kişi hayatını kaybederken 331’i güvenlik görevlisi 769 kişi yaralandı. Yine 5 terör örgütü mensubu hayatını kaybederken 3 örgüt mensubu da yaralandı. Anayasa Mahkemesi'nin Selahattin Demirtaş başvurusu kararında verilen bilgilere göre ülke çapında gerçekleştirilen 2 bin 389 şiddet eylemine 121 bin 899 kişi katıldı. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Şanlıurfa, Van, Erzurum, Diyarbakır ve Gaziantep gibi büyük kentlerin de olduğu illerde gerçekleştirilen saldırılarda saldırganlar özellikle devlet dairelerini, Atatürk büstlerini, okulları ve AK Parti teşkilat binalarını hedef aldı. Olaylar esnasında 737’si güvenlik güçlerine ait 1.881 araç zarar görürken 27 kaymakamlık, 52 emniyet, 28 okul, 73 siyasi parti ve 12 belediye binasının da dahil olduğu 2 bin 558 binaya zarar verildi. Olaylara ilişkin 4 bin 291 şüpheli gözaltına alınırken bu kişilerin 1.105’i tutuklu yargılandı.
Olaylar esnasında Diyarbakır’da yoksul ailelere kurban eti dağıtan Yasin Börü ve üç arkadaşının katledilmesi hafızalarda yer edindi. Olayların ardından Diyarbakır, Mardin, Van, Siirt, Batman ve Muş’un bazı ilçelerinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
- 6-8 Ekim Olayları’nın Türkiye siyasetine etkisi ne oldu?
Örgütlenmesi daha çok kırsala dayalı olan PKK bu dönemdeki stratejisini uzun süreli “halk savaşı” olarak belirledi. Terörün kitleselleşmesi amacıyla oluşturulan bu uzun dönemli strateji terör örgütünün şehir merkezlerinde sivillere yönelik saldırılarının artmasına sebep oldu. Bu yeni yöntemin en önemli parçalarından birisini de gençler oluşturuyordu. Bu bağlamda PKK’nın şehir yapılanması YDG-H şehirdeki çatışmalarda aktif rol aldı. PKK 6-8 Ekim Olayları’nı, sonradan hendek terörüne başvurduğu eylemlerin altyapısı için kullandı.
6-8 Ekim Olayları’nın bir diğer önemli sonucu Türkiye siyasetinde siyasi partilerin terör tehdidini ulusal ve uluslararası gelişmelerle birlikte değerlendirmede başarısız olmasıydı. Özellikle CHP’nin süreçteki pozisyonu ve söylemi bu durumu net bir biçimde ortaya koydu. CHP TSK’ya Suriye ve Irak’ta sınır ötesi operasyonlar için yetki veren tezkereye karşı çıkarken iki hafta sonra Ayn el Arap’ın DEAŞ’tan kurtarılması için yeni bir tezkere önerisi sundu. “Gelin askerimizin kara harekatını, Kobani'nin kurtarılması ve IŞİD’in buradan püskürtülmesi hedefi ile kısıtlayalım, böyle bir tezkereyi Meclis’ten hemen yeniden çıkaralım. Askerlerimizi derhal geri çekeceğimizi de taahhüt edelim” açıklaması partinin Suriye’deki gelişmeleri iç siyasi gelişmelerle paralel bir şekilde okuyamadığını ortaya koydu.
6-8 Ekim Olayları Türkiye’de kamusal düzenin tesisine yönelik eksiklikleri ortaya koyması açısından da önemliydi. Akabinde yaşanan Cizre olayları da bu eksikliği tekrar gösterdi. Bu sebeple 27 Şubat 2015’te kamuoyunda “iç güvenlik paketi” olarak bilinen Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve KHK’larda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı TBMM’de kabul edildi. Eylemlerde yüzün tanınmayacak derecede örtülmesi suç kapsamına alınırken eyleme katılanların yasa dışı örgüt ve topluluklara ait amblem, işaret veya pankart taşımasına da altı aydan üç yıla kadar ceza öngörüldü. Yine yeni düzenleme kapsamında polisin arama yapması ve ifade almasına yönelik değişiklikler yapıldı.
6-8 Ekim Olayları’na yönelik açılan davalarda HDP’li siyasiler de yargılandı. Olaylarda sorumlulukları oldukları gerekçesiyle o dönemde HDP eş genel başkanı olan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ Ankara Birinci Sulh Ceza Hakimliği tarafından 5 Kasım 2016’da tutuklandı.