6-7 Eylül 1955 olayları Gladyo’nun ilk eylemiydi!
Tarihe kara bir leke olarak geçen 6-7 Eylül olaylarını aslında Gladyo teşkilatı tertiplemişti. 27 Mayıs İhtilali'nde de sorumluları yargılandı. ÖHD'de görev yapan Sabri Yirmibeşoğlu yıllar sonra itiraf etti: Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı
Her şey 6 Eylül 1955 günü 'Selanik'te Atatürk'ün evine bomba atıldı' haberiyle başladı. Aynı gün ve ertesi günü başta İstanbul olmak üzere İzmir ve Ankara'da, Rumlar ile gayrimüslimlerin ev ve işyerlerine saldırılarda bulunuldu. Yağmalandı ve onlarca vatandaşımız katledildi. Türkiye için kara bir gündü. Lozan Barış Anlaşmasından bu yana Yunanistan'la bir sorunumuz yoktu. Kıbrıs meselesiyle de sorun bugünlere taşındı. İşte 6-7 Eylül olayları bunun başlangıcı oldu. Atatürk ve Venizelos'un temellerini attığı Türk-Yunan dostluğuna da ağır bir darbe indirildi. Bölgede İngiliz ve ABD egemenliği arttı. Peki bu olayları kim çıkardı? Süper NATO-Kontrgerilla... Bugün ortaya çıkan ismiyle Gladyo! İşte ilk tertibin hikâyesi:
AKDENİZ'DE EGEMENLİK SAVAŞI
Kıbrıs adası 1878'de İngilizlerin kontrolüne geçmişti. İkinci Dünya Savaşı sonrası da İngiltere'nin Ortadoğu'daki egemenliği adım adım ABD'ye geçmeye başladı. Bu çerçevede İngiltere, Ada'daki üsleri karşılığında bölgedeki etkinliğini de ABD'ye devretti. ABD, bölgede egemenlik için Kıbrıs meselesini ısıtmaya ve Türkiye ile Yunanistan arasında 'sorun' olarak tutmaya çalıştı. Yunan devleti içinde, 'Enosis'le Ada'nın Yunanistan'a bağlanması etkinlikleri de arttı. Bu çerçevede Türkleri katliamlarla buradan uzaklaştırma ve Yunanlılaştırma çalışmaları tırmanmaya başladı. Türkiye'nin de müdahalesiyle artık bir 'Kıbrıs meselesi' ortaya çıktı. Menderes yönetimi Londra müzakerelerinde 'elini güçlendirmek için' SüperNATO'nun da aracılığıyla tertip düzenledi. Amaçları 'kontrollü bir gerginlik' çıkarmaktı. Ancak bu olmadı. Olaylar çığrından çıktı.
ADIM ADIM TERTİP
29 Ağustos 1955'te Londra Konferansı başladı... Ağustos ayı içinde İstanbul'da Rum evlerinin kapılarına haç işareti çizildi. Özel Harp Dairesi Başkanı Daniş Karabelen'in yerine atama yapılmadı. Londra'da bulunan Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun Menderes'e gönderdiği mesaj anlamlıydı: “Gayretlerimizi sürdüreceğiz. Bu konuda ilgili yerlere sizin vereceğiniz emirlerin çok işe yarayacağına inanıyoruz.” (İlsever, s.29.) Mithat Perin'in Ekspres gazetesinde 'Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba atıldı' şeklindeki kışkırtıcı haber yapılıyor. Bunun üzerine Kıbrıs Türk Cemiyeti'nin çağrısıyla Taksim'de mitig düzenleniyor. Kısa sürede on binler akın ediyor. Miting çığrından çıkıyor, saldırı ve yağma başlıyor. Saldırılar sonucu 3 ölü, 30 yaralama, 73 kilise, 1 havra, 8 ayazma, 2 manastır ve gayrimüslimlere ait 5 bin 583 işyerinin tahrip edildiği ortaya çıkıyor. Üç ilde sıkıyönetim ilan edilir.
6-7 EYLÜL OLAYLARI HÜKÜMETİN TERTİBİYDİ
E. General Nurettin Türsan, 6-7 Eylül 1955 yağma olayını binbaşı rütbesiyle İstanbul’da yaşar ve olay sonrası Fener bölgesinde birliğiyle görev yapar. Halkın yağma olayından sonra eşyaları almamasını takdirle karşılar. Ve olayların Hükümetin tertibi olduğunu söyler:
“6-7 Eylül olayları hakkında çok şeyler yazılıyor. Özellikle orduyu sevmeyenler tarafından. İtiraf ediniz: Bu ayaklanmayı DP tertipledi. Onlar, belki ufak bir gözdağı vermek istediler ama olay çok büyüdü. Adnan Menderes İzmir’e kadar giderek Yunan Konsolosluğu’ndaki Türk bayrağını indirterek, Yunan bayrağını astırdı. Bu tertip ve yangın olayı, aynı saatte Yedikule’den Bebek’e kadar başlıyor ve iki saatte bitiyor. Bu hazırlanmış bir plandı ve ancak parti örgütü yapabilirdi. Hiç kimse, o gün Celâl Bayar ile Adnan Menderes’in İstanbul’da olduğunu ve olay olmadan iki saat önce trene binerek Ankara’ya dönmek istediklerini ve olayın vahametini duyunca İzmit’ten geri döndüklerini hatırlamak istemedi. İnanmak istemeyenler, bu olaya ait TBMM zabıtlarını okusunlar. Bu tartışmalardan, Meclis’in tam bir parti diktatoryası içinde kıldığını göreceklerdir. Onlar hemen 1. Ordu Komutanı Vekilini ve daha iki generali açığa almak suretiyle, kendilerini daha beş yıl için kurtardılar. Aslında bu olayın hemen sonunda ordu müdahale etmeliydi.” (Nurettin Türsan, Anılar, Arma Yayınları, 2009, s.112.)
HÜKÜMET OLAYLARDAN HABERDARDI
Gazeteci Metin Toker bu hadiseye ilişkin olarak TBMM'de yapılan görüşmede hükümetin olayların sorumluluğunu muhalefete yüklemeyi denediğini yazar ve ekler: “Fakat Meclis buna hiç iltifat etmedi. Milletvekilleri kendi hükümetlerini alabildiklerine hırpalamışlardı.” Bu sırada Başbakan Yardımcısı Fuad Köprülü konuşmasında büyük bir pot kırar ve ağızından şu sözleri kaçırır: “Hükümet olaylardan haberdardı! Fakat zamanını öğrenememişti.”
Toker o an için şunları söylüyor: “Köprülü'nün devirdiği bu çam karşısında Menderes'in yerinde oturamaz hale geldiğini şimdi bile hatırlıyorum.”
Başka kaynaklar ise Menderes'in olaylardan haberi olduğunu ve gelişmeleri İzmit'ten izlediğini söyler. Menderes, olayların kotrolden çıkacağını tahmin etmemiştir. Bunun üzerine telaşla İstanbul'a gelir ve olayların çığrından çıktığını görür ve müdahale ettirir... Olaylar karşısında zamanın İçişleri Bakanı Namık Gedik ise birkaç gün içinde çökmüştür. Gazeteci Toker'in yorumu ise şöyledir: “Hep merak etmişimdir, eğer Namık Gedik konuşsaydı, ne söyleyecekti? Herhalde 6/7 Eylül olayları hakkında bir bilgiyi Menderes'in unutulmaz, müfrit ve sadık, fakat çok namuslu içişleri Bakanı, kendisiyle birlikte mezarına götürmüştür!” (Metin Toker, Demokrasimizin İsmet Paşa'lı yılları, DP Yokuş Aşağı 1954-1957, Bilgi Yayınevi, 2 Baskı, 1991, s.146-147.)
27 MAYIS'TA HESAP SORULDU
27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra kurulan Yassıada mahkemesinde 6-7 Eylül olayları da gündeme gelir. Böylece ilk kez kontrgerillacılardan hesap sorulur. Olaylar sırasında polise “Hırsızlık ve yangın olayları dışındakilere göz yumun ve karakolları terk etmeyin” talimatı verildiği ortaya çıkar. 235 subay ve 4 bin subay emekliye sevk edilir. Menderes'in özel örgüt gibi kullandığı ÖHD ve MAH'ta önlemler alınır. ÖHD Başkanı Tümgeneral Daniş Karabelen ile birlikte 10 subay emekliye sevk edilir. Selanik'teki bomba atma olayına karıştığı ileri sürülen Oktay Engin ve Hasan Uçar Yunanistan'da yargılanır. Başkonsolos Mehmet Ali Balin ve yardımcısı Mehmet Ali Tekinalp haklarında da “Olayı teşvik etmek ve bombacılara talimat vermek” iddiasıyla dava açılır. Türkiye'nin isteğiyle serbest bırakılır. Yassıada duruşmaları sırasında Engin tekrar tutuklanır. Avukatı, Engin'in yaptıklarını itiraf ettiğini belirtir. Oktay Engin yıllar sonra MİT'te önemli görevlere getirilir. Valiliğe kadar da yükseltilir.
Olaylar hakkında Yunanistan arşivlerinde araştırma yapan Dr. Dilek Güven'e göre olayların sorumlusu İngiltere'dir. Ferit İlsever ise 3 ciltlik 'Kontrgerilla' isimli kitabında olayların perde arkasını ve bugünle ilişkilerini anlatır. İlsever ÖHD'nin bağlantılarını şöyle anlatıyor: “ÖHD (STK), doğrudan NATO'nun Müttefik Kuvvetler Karargâhı'na bağlıdır. Esas bağlı olduğu merkez burasıdır. STK içindeki Kontrgerillacı ekip Derin Devlet'in çekirdeğini oluşturmaktadır.” (İlsever, s.34)
Son noktayı ise ÖHD'nin başında görev yapan emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu anılarında koyar: “Tabii, 6-7 Eylül de bir ÖHD işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı.” (Ferit İlsever, Kontrgerilla 2, Örgütlenmesi, Kaynak Yayınları, 2009.)