08 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sandıktan uzaklaştıran kayyım değil devlet zaafıdır

7 Haziran Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?

7 Haziran Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?
A+ A-
NADİR TEMELOĞLU

Hürriyet’ten Sedat Ergin, dünkü köşesinde Hakkari Belediyesi’ne atanan kayyımı eleştiren bir yazı yazdı. Ergin yazının sonunda kayyım siyasetinin halkı sandıktan uzaklaştırdığını iddia etti. Şöyle diyor:
“Geçenlerde 31 Mart yerel seçimlerini analiz ederken zihnimi en çok meşgul eden hususlardan biri özellikle Güneydoğu ve Doğu illerimizde katılım oranının düşüklüğüydü.

Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Ahmet Yener’in büyükşehirlerde seçime en düşük katılımın yüzde 67.34 ile Diyarbakır, il bazında ise yüzde 59.63 ile Bingöl’de gerçekleştiğini duyurması düşündürücüdür. Bu oran Hakkâri’de, Türkiye ortalaması olan yüzde 78.55 oranının altındadır: Yüzde 73.66.

Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da katılımın düşüklüğü birçok faktöre dayanıyor. Ancak sahadaki gözlemlerine güvendiğim meslektaşlarımın ısrarla vurguladığı bir hususun altını çizmem gerekiyor.
Seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine kayyumların atanması, vatandaşlar üzerinde ‘Nasıl olsa seçtiğimiz kişiler görevden alınacak’ düşüncesiyle sandıktan uzaklaştıran bir etki icra ediyor. Faktörlerden birini bu meselede aramak gerekiyor.

Sandıktan uzaklaşma, sandığa güvenini kaybetme, bir demokrasi için iyi haber değildir.”
Ergin bir konuda yanılıyor. Vatandaş, “nasıl olsa seçtiğimiz görevden alınacak” diye sandıktan uzaklaşmıyor. Mehmetçiğin canını verdiği, Diyarbakır Annelerinin HDP’ye kepenk indirttiği koşullarda, HDP/DEM’in kapatılmayarak belediyelerin yeniden PKK’ya teslim edildiği için sandığa gitmiyor.

KARARSIZ DEVLETİN KARARSIZ SEÇMENİ OLUR
Dünyanın hiçbir demokrasisinde terör örgütüne mali kaynak yaratanlara, Mehmetçiğe kurşun sıkanlara destek olanlara, çocuklarımızı kandırarak dağa götürenlere özgürlük tanınmaz!
Belediyeler PKK’ya bırakılamaz.
Kayyım ataması doğru. Hem de Anayasal bir hak.

Fakat burada bir zaaf var. Maalesef AK Parti Hükûmeti köklü çözümden uzak. Daha doğrusu ayak sürüyor. PKK terör örgütünün güdümündeki siyasal partiler derhal kapatılmalıdır.
İşte devletin bu kararsızlığı, seçmeni de kararsızlığa itmektedir.
Vatandaşlar bu kararsızlık yüzünden sandığa gitmiyor.
Konu basit bir demokrasi konusu değildir.

Son yerel seçimde PKK hendeklerden çıkartıldı ve Güneydoğumuzun birçok kentinde belediyelerimizin başına getirildi. Böylece ABD ve İsrail’e “Kürdistan” adı altında İkinci İsrail devletçiğini kurmaları için zemin sunuldu.

PKK güdümlü HDP ve DEM Parti’nin kapatılmamasının sonuçlarını yaşıyoruz.
Sayın Ergin’in verdiği oranlar da işte bu tutumun bir sonucudur.

TÜRKİYE BASTIRDI PKK’NIN SEÇİMİ ERTELENİYOR

ABDULKADİR SELVİ - HÜRRİYET

PKK’nın 11 Haziran’da yapmayı planladığı seçimleri ertelemek zorunda kaldığı söyleniyor. Ama tehlike tam olarak geçmiş değil.

Çünkü bu planın arkasında ABD’nin Ortadoğu Danışmanı McGurk var. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında da ‘Bu seçimler meşru değildir’ denilmiyor. Sadece zamanlamasının yanlış olduğu vurgulanıyor. ABD’ye göre doğru zaman ne zaman orasını bilmiyorum ama bize göre hiçbir zaman doğru zaman değil. Çünkü PKK bir terör örgütü. DEAŞ’ın Suriye topraklarında seçim yapıp, özerk yönetim oluşturacağını ilanıyla bunun ne farkı var?

Türkiye’nin kararlılığı sayesinde tehlike şimdilik atlatıldı ama tamamen ortadan kalkmış değil diyorum. Neden? Çünkü bu uzun vadeli bir plan. PKK’ya önce özerk bir yönetim kurdurma ardından ise terör devleti kurdurma planı. Bu planın diğer ucunda ise İsrail yer alıyor. Ortadoğu’da yalnızlaşan terörist devlet İsrail, kendisine uydu olacak terörist devletler kurdurmanın peşinde. Bunun başında da PKK geliyor. O nedenle bu plan uzun vadeli bir plan.

Sınırımızın hemen ötesinde bir terör koridoru kurmak istiyorlardı. Irak sınırından başlayıp Akdeniz’e uzanan bir hatta. Biz Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla bu planı paramparça ettik. Ama ABD ve İsrail’de oyun bitmiyor. Şimdi de Suriye’deki kaos ortamını fırsat bilerek PKK’ya uydu bir devlet kurdurmanın hesabını yapıyorlar. Bu planın adı İkinci İsrail devletini kurdurma planıdır. Onu yüzyıl sonra başardılar bunun için mücadele ediyorlar. Öyle gözüküyor ki, bu planı tarihin çöp sepetine atmak için bizim PKK’nın kontrol ettiği sahada askeri gücümüzü göstermemize ihtiyaç var.

Kissinger boşuna dememiş, “Bir uçak gemisi göndermek 110 diplomasi masası kurmaktan daha etkilidir” diye. Hele burası bir de Ortadoğu olursa. Hele burası bir de Suriye ve PKK olursa.

KAYYUM KARARI VE PKK’NIN SURİYE’DE SEÇİM PLÂNI

OKAN MÜDERRİSOĞLU - SABAH

PKK-YPG-PYD'nin, Irak ve Suriye'nin, Türk sınırına yakın merkezlerdeki sözde kontrolü, iz düşüm olarak Türkiye'nin içlerine de uyarlanmak istenmişti.

"Öz yönetim" iddiasıyla... Diyarbakır Sur, Silvan, Lice, Hani, Hazro, Bismil, Dicle, Bağlar, Kayapınar, Kocaköy, Mardin Nusaybin, Dargeçit, Derik, Şırnak Cizre, İdil, Silopi, Hakkâri Yüksekova, Şemdinli, Muş Varto, Batman Kozluk, Sason'da, sivilleri kalkan yapan PKK'lı teröristler bir tür alternatif sınır çizmeye kalkışmıştı!

Bu durum karşısında... 2015 yazında Cumhurbaşkanı Erdoğan, "PYD'nin, Suriye'nin kuzeyinde devlet kurma girişimlerine bedeli ne olursa olsun asla müsaade edilmeyeceğini" en sert biçimde açıklamıştı.
Aynı tarihte, terörist Karayılan ise "Onlar, Rojova'ya (kuzey Suriye) müdahale ederlerse Türkiye savaş sahasına dönüşür. Türkiye yetkilileri halkımızın 6-7-8 Ekim'deki kalkışını unutmamalıdır!" diyecek kadar küstah bir paylaşım yapmıştı.

Güncel olarak değişen bir şey yok! ABD'nin, sözde DEAŞ'la Mücadele Koordinatörü B. McGurk, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) himayesinde, önce Suriye içinde sonra Irak ve Suriye'de "Kürt-Kürt İttifakı'nı!" sağlama hedefinden vazgeçmiyor. Kuşkusuz böyle bir senaryonun, Türkiye ve İran'a dönük sinsi yönleri de mevcut

Hal böyle olduğu içindir ki... 31 Mart Yerel Seçimleri'nin doğu ve güneydoğudaki bazı il ve ilçelerdeki neticeleri ile kuzey Suriye'de 7 kanton, 40 şehir, 104 beldede PKK-YPG'nin gerçekleştirmek istediği seçimleri birbirine ekleme oyunu bozulmak zorundadır. Konu, basit bir kayyum ataması değil, bölücü yönetim modellerine ve hamilerine karşı duruş gerekliliğidir.

ÇİN’İN BATI; TÜRKİYE’NİN DOĞU AÇILIMI

SÜLEYMAN SEYFİ ÖĞÜN - YENİ ŞAFAK

Dünyâ iflâh olmaz bir Batı-Doğu hesaplaşmasına giderken Türkiye yerini nerede alacaktı? Temel soru buydu. Bunun Türkiye’de yaşanan Doğucu-Batıcı tartişmalarıyla hiçbir alâkası olmadığını peşinen vurgulamalıyım. Bunun temelde jeopolitik ve jeostatejik bir tercih yapmayı ifâde ettiğini husûsen işâret etmek gerekir. Bu tercihin trajik bir doğası olduğunu da ayrıca kaydetmek gerekir. Meseleyi daha özlü bir şekilde biraz daha açalım. Türkiye, meselâ Hindistan gibi, Batılı iddialarıyla Doğu’ya; Doğulu açılımlarıyla Batı’ya yolculuğunu devâm ettirebilir mi? Türkiye için denge siyâseti nereye kadar başarılabilir?

Rusya-Ukrayna savaşında bir denge siyâseti güttük. Bunun doğru ve hayli başarılı bir karar olduğunu düşünüyorum. Gelin görün ki iki güncel gelişme bunu sürdürülebilir olmaktan çıkardı. Rusya-Ukrayna savaşı giderek bir Avrupa-Rusya ve NATO -Rusya savaşına doğru evriliyor. Soru şu: Bu tırmanma açık bir savaşa evrilirse Türkiye NATO mensubu olarak ne yapacak? Diğer gelişme ise Gazze savaşı oldu. Türkiye burada tarafsızlık veyâ denge siyâseti gütmedi; haklı ve çok açık olarak HAMAS ve Filistin’in yanında yer aldı. Tekmil NATO, Batı devletleri İsrâil’e destek verirken Türkiye’ydi tek ârıza çıkaran. Hâsılı kısa devrelerle yüklü bir zeminde yol almaya çalışıyoruz.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Wang Yi’nin dâvetlisi olarak yaptığı Çin ziyâretini ve orada yaptığı açıklamaları çok kritik bir gelişme olarak görüyorum. Kitabın ortasından gireyim: Çin’in Türkiye’nin sıkışmışlığını gördüğünü ve Asya’da Afganistan, Pakistan, İran; Avrupa’da ise Macaristan ve Sırbistan üzerinden geliştirdiği Batı açılımına bizi de dâhil etmek istediğini düşünüyorum. Gârip bir sûrette Batı ile kilitlenen Türkiye’nin bir Doğu açılımı başlatmasıyla, Çin’in başlattığı Batı açılımının örtüştüğü anlaşılıyor. Kimbilir, belki de seneler sonra yapılacak târih çalışmalarında bu hâdise kilit bir gelişme olarak kaydedilecek...

Medyanın Halleri