7 Mart Medyanın Halleri
Hazırlayan: Ercan Dolapçı
BAKKAL HESABIYLA ‘PROJE BAZLI’ SİYASET BURAYA KADAR
NEDİM ŞENER / HÜRRİYET
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 2021 yılında Habertürk televizyonunda bu ilkesiz birlikteliği siyasi tarihe geçen şu sözleriyle tanımlamıştı:
“Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı karıştırılıyor. Cumhur İttifakı et-tırnak, mezara kadar, kader birliği; bu duygusal ittifak. Bizimki rasyonel, proje bazlı...”
İşte benim toplamaya dayalı “matematik siyaseti” dediğim bu; proje bazlı. Sadece toplama işlemi üzerinden yürütülen “matematik siyaseti”, 3.5 yıl önce yazdığım gibi çıkarma ve bölme işlemlerinin devreye girmesiyle ömrünü tamamladı. Sadece masa dağılmadı, proje de çöktü.
Meral Akşener, türlü ayak oyunlarıyla, partisinin her kademesinden yapılan açıklamalarla Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını engelleyemeyince 6’lı Masa’yı bir hamlede dağıttı.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkması bir şekilde anlaşılabilir ama yine CHP’nin İstanbul ve Ankara Büyükşehir belediye başkanlarını onun yerine aday olarak gösterme girişimi de tam bir hezimetle sonuçlandı.
Daha korkuncu, yıllardır aynı masa etrafında oturduğu, yüz yüze baktığı siyasetçileri de ağır töhmet altında bırakarak masayı dağıtması oldu.
‘DEPREM BÖLGESİ’NDE TARIMIN ‘STRATEJİK’ ÖNEMİ
KEREM ALKİN / SABAH
11 ilimizi etkileyen asrın felaketinde, 'Deprem Bölgesi'nin ekonomik hayatını yeniden 'dirençli' hale getirmek adına atılacak adımlarda 'tarım sektörünün vazgeçilmez bir rolü söz konusu. 11 ilimizin Türkiye'nin GSYH'sındaki payı yüzde yüzde 9.3 iken, Türkiye'nin tarımsal üretim katma değerindeki payı yüzde 14.3. İhracattaki payı, GSYH'daki payına yakın, yüzde 8.5. Buna karşılık Türkiye'nin tarımsal ürün yapılan topraklarının yüzde 16'sı bu bölgede yer alıyor. Öyle ki, Konya gibi tarımsal üretimde öteden beri önemli bir yeri olan bölgemize göre, uzmanlar 2.5-3 kat büyüklükte, yaklaşık 3.7 milyon hektar verimli tarım arazisine işaret ediyorlar. Cuma günkü yazımızda, bölgenin önümüzdeki 25-50 yıl, Afrika'nın tarımsal ürün ve gıda ihtiyacını karşılayacak en önemli tarım üretim ve lojistik merkezi olabileceğini belirtmiştik.
Bu nedenle, 11 ilimizin master planları yeniden tasarlanırken, şehirlerimizin sağlam arazide inşası yeniden projelendirilirken, tarımsal üretim alanlarının daha geniş ölçüde şehirlerin ekonomisine kazandırılması önemli. Adana ve Antakya, hepimizin bildiği gibi, başta narenciye ürünleri olmak üzere, adeta Türkiye'nin ciddi miktarda yaş sebze ve meyve tedarikini karşılamakta. Keza, Kahramanmaraş pamuk, mısır ve her türlü biber bazlı üretimde öncelikli bir ilimiz. Bu illerimiz, aynı zamanda, Cumhuriyet tarihi boyunca, tekstil ve gıda gibi kritik sektörlerinin yerli hammadde ve ara mamul ile üretim yapmasını sağlamış olan illerimiz. Gaziantep ve Adana, Kahramanmaraş ile birlikte aynı zamanda önemli sanayi üretim ve ihracat merkezleri. Gaziantep yüksek standartta un üretimi ile de öne çıkıyor.
Gaziantep, aynı zamanda tarımsal ürün ve gıdada, Antakya gibi, zengin mutfak kültürü ve gastronomisi ile de hem ürün, hem de hizmetler sektörü potansiyeli yüksek illerimiz. Malatya, malum kayısısı ile, Adıyaman üzüm ve tütün üretimi ile, Osmaniye ise yerfıstığı üretimi ile meşhur. Antep fıstığını elbette ki unutmak mümkün mü? 11 ilimizin olduğunu bölge, aynı zamanda hayvancılık endüstrisi açısından da hayli kritik bir bölge. Kendimizi de Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman ve Şanlı Urfa'da büyük baş ve küçük baş hayvan üretimi ve et endüstrisine yönelik yoğun bir tesisleşmeye ve süt inekçiliği, koyun ve keçi besiciliği yapan çok sayıda hayvan çiftliklerinin varlığını ve bölgenin tarımsal aktivitesine yoğun katkısını gözlemledik. Başta, TÜİK olmak üzere, kurumların verileri, 11 milyon civarında küçükbaş hayvan olduğunu, 35 bin de küçükbaş hayvan yetiştiricisi olduğunu gösteriyor.
‘ŞEHİRLİ SAĞ MUHAFAZAKÂR AŞI’ TUTMADI
SELÇUK TÜRKYILMAZ / YENİ ŞAFAK
ABD Devlet Başkanı Biden, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirmek için plan yaptı ve bu amaca ulaşmak için içerideki unsurlara destek vereceğini ilan etti. Onlar, muhalefete destek vereceklerdi ve böylelikle Erdoğan’ı iktidardan uzaklaştıracaklardı. Bunun kişisel bir karar olmadığı, ABD’nin bu niyetle yola çıktığı anlaşılıyordu. ABD’nin birçok ülkede iktidar değişikliklerini organize etmek bakımından kirli bir tarihinin olduğunu bilmeyen yoktur. CIA tarafından yürütülen operasyonlarla ilgili oldukça zengin bir literatürün varlığı da bilinir. Türkiye’nin yakın dönem mazisinde de ABD tarafından organize edilen darbelerin çok özel bir yeri vardır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemin siyasî gelişmelerini bu darbeleri merkeze almadan yorumlamak mümkün değildir. Düzenli aralıklarla müdahale ederek siyasî hayatımıza yön vermek istediler. Bu açıdan Biden’ın açıklamaları hiç de şaşırtıcı değildi.
Türkiye’nin yakın dönem tarihine ABD destekli darbeler ve sonrasında meydana gelen bağımsızlaşma arayışları damga vurmuştur. Darbe sonrasındaki gelişmeler de Türkiye’nin bağımsızlaşma arayışları çerçevesinde ele alındı. Türkiye, ABD müdahaleleri ile bağımsızlaşma arayışları arasında sıkışıp kaldı. Bu, oldukça kırılgan bir denge idi. Diyalektik denge 28 Şubat’tan sonra çöktü. ABD hâkimiyeti çok daha belirgin bir hâl aldı. Türkiye artık karar aşamasındaydı.
Hadiseleri tek tek sıralamak istemiyorum fakat 2013’te yaşadığımız siyasî karmaşanın yeni bir döneme işaret ettiğini söyleyebilirim. Olaylar, sağ sol kutuplaşması gibi geleneksel kategorilerin işlevini yitirdiğini söylüyordu. Geleneksel ideolojik grupların toplumsal karşılığı yoktu. Bu dönemde Türkiye, bağımlı yapıların gücü ile tanıştı. Bu yapılar, dışarıdan gelen müdahalelere uyum göstermek bakımından çok daha esnekti. Aynı anda hem muhalefete hem de iktidara operasyon yapılmasını bağımlı yapıların esnekliği ve ABD’nin nüfuzu ile açıklayabiliriz. Muhalif siyasî hareketlerdeki sarsıcı değişimler, müdahalelerin etkisini kanıtlar. Bağımlı yapıların sosyolojik karşılığı yoktu fakat derin ilişki ağlarında varlık kazandıkları için siyasî sonuçlara yol açabiliyorlardı. Bu da Türkiye için yeni bir diyalektik denge anlamına gelmekteydi. Bağımlı yapıların güç verdiği seçkinci anlayışlar ile yerlilik ve millîlik ekseninde buluşan geniş kitleler karşı karşıyaydı. Türkiye, devlet olarak, oluşan karşıtlığın tam merkezindeydi. Bağımlı yapılar 15 Temmuz’da da kaybetti ama akıl olarak varlığını sürdürdü.
‘PERŞEMBE'NİN GELİŞİ ÇARŞAMBADAN BELLİDİR’
YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN
Meral Akşener biliyorsunuz çok parti değiştirmesi, bir dava ve ideoloji sahibi olmamasıyla tanınan birisidir. Öyle bir ilkesi ve ölçüsü olmaz. Hep şahsi ve siyasi menfaatleri ön plandadır. Üzerinde çok büyük bir baskı ve güç dayatması olmasa o masayı dağıtmaz ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına bu derece karşı çıkmazdı. Bir ayda dört kere ABD Büyükelçisiyle görüşen Meral Akşener’in kimden ve nasıl bir baskı gördüğüne belki bu görüşmeler etkendir. Yani Ekrem İmamoğlu’na olan aşırı ilgisi sadece kocası ve oğlunun Ekrem İmamoğlu ile iş yapma iddiasıyla izah edilemez. İBB Başkanlığında bu kadar çapsız davranan, İstanbul’a 4 yıldır hizmet namına taş üstüne taş koymayan, İBB’yi bırakarak aylak aylak Türkiye’yi, yurt dışını ve tatil bölgelerini gezen, HD(P)KK’ya hep yakın olmuş Ekrem İmamoğlu gibi bir adamı bir baskı olmadan Cumhurbaşkanı adayı olarak istemesi mümkün değildi. Hem de geldiği noktaya bakın. Elde var sıfır…
6’lı masayı dağıttığı andan itibaren İP’in üyeleri, Genel Merkez yöneticileri ve milletvekilleri istifa etmeye başladı.
CHP’nin yayın organı Halk TV bu haberleri “İYİ Parti’deki istifalar yüzünden e-devlet sistemi kilitlendi” şeklinde kamuoyuna duyurmaya başladı. MHP’yi ele geçirmek ve MHP’yi bölmek için 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra Kemal Kılıçdaroğlu zihniyetinin sahiplendiği, beslediği ve büyüttüğü Meral Akşener ve avanelerine şimdi CHP’nin yazarları, yorumcuları, sanatçıları, yöneticileri ve trolleri çok ağır hakaretler, küfürler etmektedir.
Dünlerde MHP’den bir istifayı manşet manşet sunanlar şimdi İP’ten istifaları bangır bangır hem de aşağılayarak vermektedir. Açıkça hem Meral Akşener hem de Kemal Kılıçdaroğlu bu muameleyi çok hak etmektedir.