Anahtar biziz, kapıyı açalım
7 Temmuz Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?
Akşam gazetesinden Murat Özer, dünkü köşesinde “Rusya yol ayrımında” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Sayın Özer’e göre Rusya, Suriye konusunda bir karar aşamasına geldi. Özer, Suriye ordusunun eridiğini, Suriye Milli Ordusu yaklaşık 100 binlik mevcuduyla artık ülkenin gerçek ordusuna dönüşmüş durumda olduğunu iddia ediyor. Türkiye ile Esad arasında yapılacak görüşmeyi “formaliteden ibaret” olarak görüyor.
Özer devam ediyor:
“Çünkü Suriye'de gerçekte yönetim Rusya'da. Kendi iktidarını korumak uğruna ülkesine İran'ı ve çeşitli terör örgütlerini davet ederek bir mezhep savaşı çıkaran Esad yönetimi, kağıt üstünde olsa da, fiilen yok. Zaten Esad'ın "Türkiye ile görüşebiliriz" açıklaması da Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentiev'in çağrısı sonrası yapıldı. Özel temsilci dediklerine bakmayın. Bu makam Rusya'nın Suriye'deki eyalet valisi anlamına geliyor.
Suriye'de muhalefetin iktidara gelmesi halinde Akdeniz'deki varlığını yitireceğinden korkan Rusya artık bir yol ayrımında. Ülkede kendi varlığını garanti altına alacak bir uzlaşıyı sağlayabilirse, geriye tek engel kalacak: İran.”
Sayın Özer Suriye düşmanlığı nedeniyle maalesef muhalefeti olduğundan büyük gösteriyor. 100 bin kişilik gücü olduğu iddia ettiği Suriye Milli Ordusu içindeki gruplar, daha birkaç gün önce Türk bayraklarını indirdi.
Sadece Türkiye-Suriye yakınlaşması haberleri bile bu sonuca yol açtı. Kendi içinde bile disiplini olmayan bu grup, Suriye’nin en büyük ordusu öyle mi? Kendi kaynakları bile olmayan, Türkiye’nin desteği olmasa bir saniye ayakta duramayacak bir sözde ordudan söz ediyoruz…
Konumuza dönelim ve gerçekçi olalım.
Yol ayrımında olan ülke Türkiye’dir.
Hem komşularıyla işbirliğinde hem güvenlikte hem ekonomide…
Rusya, Suriye konusunda başından beri tutarlı. Suriye’de bütünlüğü sağlayacak tek lider Beşar Esad’dır.
Varsa başka bir seçenek Sayın Özer açık açık yazsın bilelim.
Esad, başından beri ABD ve İsrail’in de hedefindedir. Kimse alınmasın, şunu hatırlatmak zorundayız: Bugün Beşar Esad düşmanlığında ısrar, İsrail ile cephe tutma anlamına gelir.
Türkiye için, bu saflaşmada Suriye, Irak, İran ve Rusya’nın bulunduğu Batı Asya cephesinde yer almak dışında bir seçenek yoktur.
Bu koşullarda hiçbir yönetim Türkiye’yi ABD-İsrail cephesine sürükleyemez.
İşte Suriye ile yakınlaşma, bu tarihi zorunluluk içindedir.
Ve önümüzde bir tarihî fırsat vardır.
Esad düşmanlığı yapmak bu tarihî fırsatın kaçırılması demektir. Böyle olursa Türkiye gerçek müttefiklerinin güvenin kaybeder. Fatura ise yine Mehmetçiğimize kesilir.
Bu koşullarda Beşar Esad ile birlikte terörü temizlemek, Türkiye için tek seçenektir.
Bu süreç bir şaka konusu değildir. Suriye ve Suriye’yi temsil eden başkanını küçümsemek, kimseye yakışmayan bir tavırdır. Türkiye’ye zarar veren bir yaklaşımdır.
Anahtar ülke Türkiye’dir. Anahtarı kendimizden alarak Rusya’ya vermek doğru bir analiz değildir. Türkiye ve Suriye’nin toprak bütünlüğü birbirine bağlanmıştır.
İki ülke terörden kurtulmak için birbirine muhtaçtır. Türkiye’ye sığınan milyonlarca Suriyelinin vatanlarına dönmelerinin koşulları doğmuştur.
İki ülkenin ekonomik gelişmeleri de el ele olacaktır. Anahtar biziz, kapıyı açalım.
7 TEMMUZ MEDYANIN HALLERİ:
BATI’DAKİ SEÇİMLER BİRER SİSTEM KRİZİ
BERCAN TUTAR - SABAH
Avrupa ve ABD'deki seçimlerde 'müesses nizamı' temsil eden partiler ve siyasi sınıfların maruz kaldığı hezimet aslında küresel emperyal statükodaki derinleşen krizin artık geri dönüşü olmayan bir aşamaya geldiğini gösteriyor. Bu bakımdan tarihi bir siyasi dönüşüm sürecine tanıklık ediyoruz. (…)
Krizler zamanında çözülmedikçe seçimler önemini kaybediyor. Bu yüzden seçimler artık parlamentoların ve müesses nizamın meşruiyet aracı olmaktan çıkıyor.
Halk için sandıklar artık güvendiği liderlerin seçildiği bir referanduma dönüşmüş durumda. Çünkü demokratik ulus egemenliği yerini bürokratik küreselci hegemonyaya terk etti.
Haliyle her seçim düzen karşıtı bir dalgalanmaya yol açıyor. Küreselci liberal demokrasinin yozlaşması halkları ister istemez yerel, ulusalcı ve popülist hareketlere yöneltiyor.
Ancak Donald Trump örneğinde de gördüğümüz gibi tüm popülist liderler gerçek bir sosyal, siyasal ve ekonomik değişim sağlamaktan çok uzak.
Bütün reform programları çocukça sloganlardan ibaret. Dolayısıyla adalet ve değişimin sağlanamaması doğal olarak her seçimi siyasi sistemin krizine dönüştürüyor.