9 Eylül’ü ‘Barış Günü’ diye yutturmaya çalışanlara hatırlatmalar
Basın-yayın organlarının tarihi çarpıtma ve insanımızda Rum-Yunan sempatisi oluşturma çabasının asıl hedefi yeni nesillerdir. Bu psikolojik harp ile mücadele ancak çocuklarımıza ve gençlerimize tarihi gerçeklerin öğretilmesi ile mümkün olabilir.
Yunan ordusu 15 Mayıs 1919’da İngiliz, Fransız ve ABD donanmalarının desteğinde İzmir’e çıkarak Polatlı’ya kadar ilerlemiş, Türk vatanını 3,5 yıl işgal altında tutmuş, bu süre içinde 360 bin evi yakarak 1 milyondan fazla Türk’ü katletmiş ve yüz binlerce kadın ve kızın ırzına geçmiştir. Atatürk’ün başlattığı İstiklâl Savaşı sonucunda bozguna uğrayan Yunan ordusu 9 Eylül 1922’de Türk topraklarından defedilerek arkasına bile bakmadan kaçmak zorunda bırakılmıştır.
TRİPOLİÇE KATLİAMI VE YUNAN DEVLETİ’NİN KURDURULMASI
Ancak Yunanlıların Anadolu’da yaptıkları katliam bunların ilk vukuatı değildir. Osmanlı Devleti’nin tebaası olan Yunanlılar İngiltere, Fransa ve Rusya’nın desteği ile 1821’de Mora isyanını çıkararak halka şehri teslim ettikleri takdirde kendilerine bir şey yapılmayacağı sözünü vermiş olmalarına rağmen sadece Tripoliçe’de 40 bin Türk’ü acımadan katletmiştir. (https://youtu.be/D1bIfrp76og)
Tripoliçe katliamının Yunanlı Komutanı Kolokotrones öldürdükleri Türk’lerin cesetlerinin çokluğundan “atının ayaklarının toprağa değmeden ilerlediğini” utanmadan anlatmaktadır. Bu katliamdan sonra yaşanan Osmanlı-Rus savaşını müteakip imzalanan Edirne Antlaşması’nda Osmanlı Devleti Yunanistan’a bağımsızlık vermek zorunda kalmış ve 1829’da Yunan Devleti kurulmuştur.
Yunanistan 1829’dan günümüze kadar hiçbir savaş kazanmadan yukarıda sayılan devletlerin desteğiyle Türklerden alınarak kendisine verilen topraklarla yüzölçümünü 3 katına çıkarmıştır. Söz konusu topraklara Balkan Savaşlarından sonra 1914’te altı büyük devlet kararıyla askersizleştirilmiş statüde Yunanistan’a bırakılan Boğaz Önü Adaları ve Doğu Ege Adaları ile 1947 Paris Barış Konferansı’nda yine askersizleştirilmiş statüde Yunanistan’a verilen 12 adalar da dahildir.
YUNANİSTAN’IN PONTUS SOYKIRIMI İDDİALARI VE FENER PAPAZI’NIN FAALİYETLERİ
Gerçekleri saptırmada oldukça başarılı olan Yunanistan, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkarak başlattığı Anadolu’nun işgaline karşı Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak başlattığı İstiklal Savaşı’nın başlangıç tarihi olan 19 Mayıs 1919’u ‘Pontus Soykırımı Günü’ olarak kabul eden bir yasa çıkartmıştır. Ülkesinin birçok yerinde ‘Pontus Soykırım Anıtları’ diken Yunanistan, gençlerine de Türklerin Rumlara soykırım yaptığı yalanını öğretmektedir.
Yunanistan bir yandan da Atatürk’ün “fesat ve hıyanet ocağı” olarak vasıflandırdığı Fener Rum Patrikhanesi vasıtasıyla da Türkiye’yi zayıflatmaya çalışmakta ve Fatih Kaymakamlığına bağlı bir memur olan Fener Papazı uluslararası toplantılara “Ekümenik Patrik” sıfatıyla katılarak imza atmaktadır.
YUNANİSTAN’IN TÜRK ADALARINI İŞGALİ VE GASP ETTİĞİ ADALARDA ASKERİ ÜSLER KURMASI
Yunanistan’ın Türkiye aleyhine sürdürdüğü en önemli faaliyeti 2004’ten bu yana Türk topraklarının işgaline devam etmesi ve ABD ile işbirliği yaparak Mora yarımadasında, adalarda ve hattâ Lozan Antlaşması’na aykırı olarak Dedeağaç’ta ABD askeri üsleri açmasıdır.
Adalar Denizi’ndeki Türkiye’ye ait 152 adadan 20 ada ile 2 kayalık halen Yunan işgali altındadır. Bu gerçek uzun süre halktan saklandıktan sonra 2023 yılındaki Teknofest sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından itiraf edilmiş ve 9 Eylül hatırlatması yapılmıştır. Yunanistan son olarak Türkiye açısından stratejik önemi haiz olan Zürafa Adası’nı da sahiplenmeye çalışmakta ve ada açıklarında avlanan Türk balıkçı gemilerine saldırmaktadır.
YUNAN YAYILMACILIĞINA KARŞI ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER
Öncelikle yapılması gereken, daha fazla gecikmeden Yunanistan’a derhal bir nota verilerek işgal ettiği 20 ada ile 2 kayalığı terk etmesi, etmediği takdirde askeri kuvvet kullanarak bu adaları terkinin sağlanacağının bildirilmesidir.
Buna paralel olarak 152 adadan henüz işgal edilmemiş olanlarına Türk askerinin çıkarılması ve burada yaşamaya istekli vatandaşlara gerekli yardımın sağlanarak bu adalarda hayat kurmalarının sağlanması gerekmektedir. Bu yapılmadığı takdirde her geçen gün işgal edilen Türk adalarının sayısı artacak ve buna göz yumanlar tarih önünde işgale göz yummakla suçlanacaktır.
Yunanistan tarafından henüz işgal edilmemiş adalarda Türk halkının meskûnlaştırılması sağlandıktan ve işgal altındaki adalar kurtarıldıktan sonra askersizleştirilmiş statüdeki adalarda bulunan Yunan askeri birlik ve unsurlarının da adaları boşaltması ve bu yapılmadığı takdirde Türkiye’nin bu adalara da askeri müdahalede bulunacağı bildirilmelidir.
İcraata geçilmese bile Yunanistan’a verilecek notalar gelecekte adaların statüsüyle ilgili olarak açılabilecek uluslararası davalarda Türk tarafının dayanağı olacaktır. Böyle bir dava açılırsa geçmişte bazı “Türk” bakanların işgal edilmiş Türk adalarını ziyaret ederek pasaportlarına defalarca Yunan damgası vurdurtmalarının dava sırasında Türkiye’nin aleyhine delil olarak kullanılacağı bilinmelidir.
BASIN-YAYIN ORGANLARININ TARİHTE YAŞANANLARI ÇARPITMA VE SAKLAMA ÇABALARI
Maalesef Türk medyasının bir bölümü ile bazı siyasi partiler, 9 Eylül tarihinin anlamını saptırmakta ve bu tarihi “Barış Yılı” adıyla kutlayarak Anadolu’daki ve adalardaki Yunan katliamını masumlaştırmaya ve halkın gözünden kaçırmaya çalışmaktadır. Bu faaliyetler TV dizileri vasıtasıyla da desteklenmekte ve Türk dizilerinde Türk-Yunan aşkları ile Rumların yardımı olmasa Kurtuluş Savaşı’nı kazanamayacağımız imajını oluşturacak şekilde Rumların Türklere yardımları işlenmekte ve Anadolu’daki Yunan işgali sırasında yakılan Türk köylerinin Yunan askeri kıyafeti giymiş Türkler tarafından yakıldığı yalanı bile işlenebilmektedir. Diziler yolu ile insanımıza Büyük Taarruz’daki başarımızı bile Türk birliklerini üstlerine rapor etmeyerek Türk ordusuna yardımcı olan Yunan keşif kolu komutanına borçlu olduğumuzun öğretilmesi, Türk medyası açısından utanç verici bir durumdur. Söz konusu medya kuruluşlarına ve siyasi partilere Türk halkı gerekli tepkiyi göstermeli ve 9 Eylül’ün anlamına uygun şekilde kutlanmasını sağlamalıdır. Bu yapılmadığı takdirde Atatürkçülük kavramı ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sözü sadece slogandan ileriye geçmeyen bir ifade olarak kalacaktır.
9 EYLÜL’ÜN ÖNEMİNİN YENİ NESİLLERE ÖĞRETİLMESİ
Basın-yayın organlarının tarihi çarpıtma ve insanımızda Rum-Yunan sempatisi oluşturma çabasının asıl hedefi yeni nesillerdir. Bu psikolojik harp ile mücadele ancak çocuklarımıza ve gençlerimize tarihi gerçeklerin öğretilmesi ile mümkün olabilir. Ancak biz Yunanlıların tarihte Türk milletine yaptıkları katliamları ve emperyalist ülkelerin desteğini arkasına alarak çeşitli hile ve entrikalarla Türk adalarını nasıl gasp ettiğini Türk gençliğine anlatamamışız ki Yunanlılara karşı kazandığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda bile bu yıl yine Türk halkının bir bölümünün Yunanlılar tarafından gasp edilen adalara gidebilmek için uzun kuyruklar oluşturduklarını üzülerek ve ibretle okuduk.
Bu sene okulların 9 Eylül’de açılıyor olması 9 Eylül tarihinde ne olduğunun Türk gençliğine öğretilmesi için önemli bir fırsat doğurmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı İl Milli Eğitim Müdürlüklerine vereceği talimatlarla; bu sene okulların açılış törenlerinde yapılacak konuşmalarda “Yunanlıların 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal ettikleri ve 3,5 yıl işgal altında tuttukları, İzmir’den Ankara’ya kadar olan coğrafyada Türk halkına soykırım nitelikli katliamlar uyguladıkları, Sakarya Savaşı ve Büyük Taarruz’dan sonra Yunan ordusunun 9 Eylül’de İzmir’den def edildiği ve bugün Türk milleti Türk yurdunda bağımsız olarak yaşıyorsa ve gençlerimiz bu okullarda eğitim görüyorlarsa bunun Yunan işgal ordusunun 9 Eylül’de İzmir’den atılması sonucunda gerçekleşebildiği hususlarının dile getirilerek zihinlerine yerleştirilmesi sağlamalıdır.
Bu seneki açılış törenlerinde 9 Eylül 1922 vurgusunun yapılıp yapılmayacağını, parti liderlerinin 9 Eylül açıklamalarını ve medyanın 9 Eylül’deki tavrını hep birlikte göreceğiz ve gerçek vatanseverleri ve sütre gerisine saklananları bir kez daha tanıma fırsatı bulacağız.