15 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

AB Dışişleri Bakanları toplantısına bir bakış

Avrupa Birliği, KKTC’yi ve Türkiye’yi Kıbrıs uyuşmazlığında yönelmiş oldukları ‘egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm’ hedefinden ve KKTC’nin resmen tanınması talebinden vazgeçirme kararlılığı içinde. Ellerindeki kozları Türkiye’ye karşı kullanma çabası görülüyor

AB Dışişleri Bakanları toplantısına bir bakış... Avrupa Birliği, Türkiye'yi KKTC'nin resmen tanınması talebinden neden vazgeçirmek istiyor?
A+ A-
TUGAY ULUÇEVİK / EMEKLİ BÜYÜKELÇİ

Sayın Büyükelçimiz Tugay Uluçevik, Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın 29 Ağustos’ta Brüksel’de yapılan Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları toplantısına katılması üzerine iki ayrı bilgi notu paylaştı. Sayın Büyükelçimizin değerlendirmelerini birleştirerek okurlarımızın dikkatine sunuyoruz.

Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan 29 Ağustos’ta Brüksel’de yapılan Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları gayrı resmî toplantısına katıldı.

Yanılmıyorsam 5 yıla yakın bir süredir Türkiye bu toplantılara davet edilmiyordu.

Dışişleri Bakanlarının bu gayrıresmî toplantıları “Gymnich” olarak ifade ediliyor. Sebebi bu çeşit toplantının ilk defa olarak Almanların daveti üzerine Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’ndeki Köln Şehrine yakın Erftstadt kasabasındaki Gymnich kalesinde yapılmış olmasıdır.

Dışişleri Bakanlığımız AB’nin bu davetini “olumlu” karşılamış ve AB’nin Türkiye ile bir “diyalog arayışı” olarak değerlendirmiştir.

Yarınki AB “Gymnich” toplantısı hakkında Brüksel’de basına konuşan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Baş Sözcüsü Peter Stano, Kıbrıs meselesinin toplantıdaki müzakerelerin ayrılmaz bir parçası olacağını teyit etmiş.

Stano şöyle demiş: "Sorunlar arasında AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler de yer alıyor ve bunun çok önemli bir kısmını da elbette Kıbrıs meselesi ve Türkiye'nin Kıbrıs konusunda nasıl davrandığı teşkil edecektir...AB’nin tutumu çok net bir şekilde belirlenmiştir. (BU tutum) Kısa bir zaman önce Avrupa Konseyi'nin Nisan ayındaki sonuçlar Bildirisi’nde ve önerdiğimiz stratejide de ifade edilmiştir.”

HAVUÇ VE SOPA SİYASETİ

Türkiye’nin AB toplantısına daveti hakkında kısa bir süre önce konuşan GKRY’nin sözde Dışişleri Bakanı da “Türkiye'nin yapıcı bir duruş sergileyeceğini umduğumuz tüm senaryolara hazırlandık. Zaten üye ülkelerin 27 Dışişleri Bakanı da misafir olarak orada bulunacak olan Fidan dinleyeceklerdir; kendileri görüp kendi sonuçlarına varacaklardır” şeklinde yüksekten lâflar dile getirmiştir.

Amerikalılar ve İngilizler “carrot and stick” (havuç ve değnek) veya “give and take” (ver ve al) veya “horse trading” (beygir alışverişi) şeklindeki deyimleri diplomasi edebiyatına yerleştirmişlerdir.

Bu deyimler devletlerarası münasebetlerde uluslararası camianın güçlü aktörlerinin münferiden veya müştereken başvurdukları veya başvurmaya meylettikleri güce dayalı baskıcı diplomasi anlayışının ürünüdür.

Dışişleri Bakanı Sayın Fidan’ın AB tarafından bu aşamada gayrıresmî Dışişleri Bakanları toplantısına davet edilmesini salt AB üyelik sürecimizin ilerletilmesi amacına matuf bir “diyalog arayışı” olduğu kanaatini taşımıyorum.

20 YILDIR TUTULMAYAN SÖZLER

Başta BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Daimî üyeleri olmak üzere BMGK’nin kendisi, BMGS ve içinde Yunanistan ile GKRY’nin de yer aldığı AB, KKTC’ni ve Türkiye’yi Kıbrıs uyuşmazlığında yönelmiş oldukları “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” hedefinden ve KKTC’nin resmen tanınması talebinden vazgeçirme kararlılığı içinde ellerindeki kozları Türkiye’ye karşı kullanma kararlılığı içinde görünmektedirler.

GKRY’nin (ve Yunanistan'ın) gayrı resmî Dışişleri Bakanları toplantısına davet edilmesine karşı çıkmamış olması da bu davetin asıl amacına ışık tutmaktadır.

Annan Plânı döneminde Türkiye’de KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın itirazlarına karşın mealen “Kıbrıs konusu için Türkiye’nin AB üyeliğini mi feda edeceğiz” şeklinde ifade edebileceğim bir anlayışla konuya yaklaşmamıza rağmen ne Kıbrıs uyuşmazlığının çözümünü ne KKTC üzerindeki kısıtlamaların - bırakın kaldırılmasını - hafifletilmesini, ne de Türkiye’nin AB sürecinin neticeye yönelik ilerlemesini sağlayabildik.

BMGS’nin Annan Plânı döneminde Türk tarafının ortaya koyduğu onlara göre çok olumlu ve yapıcı tutumunu öven ve “Kıbrıs Türk tarafı üzerindeki kısıtlamaların mantığının referandum sonucuyla ortadan kalktığını” açıkça vurgulayan ve Kıbrıs Türk tarafının lehinde tedbirler alınmasını telkin ve teklif eden 28 Mayıs 2004 raporunun BMGK’nin önüne getirilip onaylanmasını bile sağlayamadık.

Başta AB olmak üzere milletlerarası camianın önde gelen aktörleri bize verdikleri ve bizim de inandığımız sözlerin hiç birisini tutmadı. Aradan tam 20 sene 4 ay, 4 gün geçti.

Bakınız, AB’nin Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Baş Sözcüsü sıfatını taşıyan Peter Stano isimli Slovakya’dan bir kişi 10 Haziran 2024 günü Brüksel’de görüştüğü bir grup Türk basın mensubuna, diğer hususlar meyanında şunları ifade etmiş:

“Kıbrıs konusu Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin gelişmesinde başlıca engeldir. Blokla (AB) ilişkilerin tekrar rayına oturması için Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımalıdır.”

(Anadolu Ajansı’nın konu hakkındaki haberinin metninde “Kıbrıs Rum Yönetimi” yazılıdır. Tabiî bir AB sözcüsü hiçbir zaman bu kavramı kullanmaz.)

Bu Slovak şahsiyetin Kıbrıs konusunda bildiği ve AB’nin papağan gibi tekrarladığı budur.

Hatırlatmak isterim. Halen Kıbrıs Rum Yönetimi nezdinde akredite olan ve orada mukim Büyükelçilik bulunduran Slovakya’nın Büyükelçisi, Ada’nın iki tarafındaki siyasî Partileri her ay düzenlediği toplantılarda bir araya getirerek iki halkı federal çözümü kolaylaştıracak şekilde faaliyetler düzenlemektedir.

Brüksel'deki toplantı mahallinde GKRY’nin sözde Bakanı’nın sırnaşıkça ve yüzsüzce Bakan Fidan ile el sıkışmak, aynı fotoğraf karesinde yan yana görünmek gibi çabalar sarfetmesi beklenir. Amacını belirtmeğe lüzum yoktur.

Türkiye ile Yunanistan arasında sürdürülmesine çalışılan sözde yumuşak havadan bilistifade Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki pozisyonunu yumuşatma emeli güden çevrelerin varlığı da sanırım kuşkusuzdur.

Temennim, AB’nin, BMGK’nin ve BMGS’nin Türkiye’yi KKTC’nin “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” hedefinden vazgeçirmesi için yapacağı dayatmaların Türkiye tarafından sonuçsuz bırakılmasıdır.

Yunan ve Kıbrıs Rum resmî şahsiyetlerinin dış politika konularına ilişkin açıklamalarında, demeçlerinde kullandıkları dildeki, ifadelerdeki disipline, farklı kişiler tarafından söylenen sözlerdeki yeknesaklığa hayran olmamak, takdir etmemek mümkün değildir.

Özellikle Türk-Yunan ilişkileri, Kıbrıs alanında bu böyledir. Bütün ifadeler sanki tek bir ağızdan çıkmış gibidirler.

Örneğin, Yunan siyasetçiler “Türkiye’nin AB üyelik sürecini destekliyoruz” gibi doğrudan bir ifade kullanmazlar. Muhakkak kelimelerin arasına “ilke, prensip olarak” gibi bir ifade yerleştirirler.

Bu “ilke” metaforu, mecazı Yunanistan’ın desteğinin uzunca bir şartlar listesine bağlı olduğunu ortaya koyar.

Listedeki şartları da yine metaforlarla sayarlar.

Uluslararası (devletlerarası) hukuk, Avrupa hukuk müktesebatı, AB üyesi devletlerin egemenliği ve egemenlik hakları gibi soyut kavramları zikrederler.

Kıbrıs konusuna ilişkin şartlarında da Kıbrıs sorununa ilişkin görüşmelerin “yeniden başlaması” isteğini dile getirirler. “BM Güvenlik Konseyi’nin kararları çerçevesinde çözüm” talep ederler. Taraflara “yararlı” ve “yapıcı” tutum göstermelerini tavsiye ederler.

YUNAN BAKAN NE DEDİ

Yunanistan Dışişleri Bakanı George Gerapetritis AB Dışişleri Bakanları gayrıresmî (Gymnich) toplantısı için Brüksel’e varışında şunları ifade etmiş:

“Türkiye Dışişleri Bakanı'nın beş yıl sonra Gayri Resmi Toplantıya katılmasının kritik olduğunu düşünüyorum. AB-Türkiye ilişkilerini tartışma fırsatı bulacağız. Yunanistan prensip olarak Türkiye'nin Avrupa rotasını desteklemektedir.

Elbette bu yolun Uluslararası Hukuka, Avrupa hukuk müktesebatına saygıyı, tüm üye devletlerin egemenlik ve egemenlik haklarına saygıyı gerektirdiği aşikârdır.

Özellikle, Birleşmiş Milletler'in Kıbrıs meselesine ilişkin müzakereleri yeniden başlatma girişiminin devam ettiği bu dönemde, küresel barış, güvenlik ve uluslararası hukuk açısından çetrefilli bir mesele olan Kıbrıs meselesinin BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde nihayet çözüme kavuşması için yararlı ve yapıcı bir tutumun sürdürülmesi elzemdir.” (1)

NE ANLAMA GELİYOR?

Bu demeçteki şifreleri kırarsak Yunan Bakan’ın şunları ifade ettiğini anlarız:

- İlke olarak Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyoruz.

- Ama, Türkiye başta BM Yasası’nın hükümlerine uygun olarak uluslararası ilişkilerde “tehdide ve kuvvette” baş vurmayacak. Yani, Yunanistan’ın karasularını 6 milin ötesine genişletme “hakkına” karşı TBMM’nin aldığı “casus belli” (savaş sebebi) kararını geri alacak. Yunanistan’ı karasularını 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi hükümlerine göre 12 mile kadar genişletme hakkını tanıyacak.

- 1960 Kıbrıs Antlaşmalarında yer alan artık “modası geçmiş” bir sistem olan “münferit” veya “müşterek” "askerî müdahale” hakkından vazgeçilecek.

- Türkiye “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni” tanıyacak.

- Türkiye 1999 Helsinki AB Zirve Bildirisi’nin 4, 9 ve 12’nci maddelerinin hükümlerini yerine getirmiş olacak.

- Türkiye Yunanistan’ın hava sahası için 10 mil uygulamasını kabul edecek.

- Türkiye, Ege’de Yunanistan’ın egemenliğine bırakılmış Adalardan bazılarının Antlaşmalara göre “gayrıaskerî” statüde olduğu iddiasından vazgeçecek.

- Türkiye Doğu Akdeniz’deki iddialarından ve Mavi Vatan ideolojisinden vazgeçecek.

- Türkiye, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin “ekümenik” vasfını kabullenecek.

- Türkiye, Batı Trakya Türk Azınlığı mensuplarının Yunanistan vatandaşı olarak Yunan kanunlarına tabi olduğunu dikkate alarak Lozan’a atıfla çeşitli iddialarda bulunmayacak.

- Kıbrıs'ta çözüm için sadece BMGK kararları esas alınacak.

- Kıbrıs sorununun Ada’da iki toplumlu, iki kesimli federal devlet kurulması şeklindeki nihai çözümü için müzakere süreci 2017’de Crans-Montana’da kaldığı noktadan itibaren yeniden başlatılacak.

- Türkiye Kıbrıs’ta “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” söylemini bırakacak ve “KKTC’nin tanınması” talebinden vazgeçecek.

Bunları kabul etmeyen taraf “yararlı” ve “yapıcı” tutum göstermemiş olacak.

29 Ağustos’ta Brüksel’de yapılan Dışişleri Bakanları gayrıresmî toplantısının ve Fidan - Gerapetritis ikili görüşmesinin sonuçları değerlendirilirken Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın Brüksel’e varışında verdiği kısa demeç hakkında yukarıda kaydettiğim şerhleri dikkate almak gerçekçi bir değerlendirme bakımından belki faydalı olabilir.

DİPNOTLAR:

(1) https://mfa.gr/en/current-affairs/top-story/minister-of-foreign-affairs-george-gerapetritis-statement-upon-arrival-at-the-informal-meeting-of-eu-foreign-ministers-brussels-29082024.html

AB Hakan Fidan Yunanistan Kıbrıs GKRY