22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD Akdeniz'de ikinci hat kurma peşinde

ABD’nin 2. Dünya Savaşı sonunda çevreleme politikasıyla Avrasya'ya karşı kurduğu birinci savunma hattı yıkıldı. Washington şimdi, Doğu Akdeniz'de Yunanistan-Güney Kıbrıs-İsrail ekseni kurarak geri çekilişini yavaşlatma derdinde

ABD Akdeniz'de ikinci hat kurma peşinde
A+ A-
TEVFİK KADAN

1946 yılının soğuk bir kış gününde Rusya'da bulunan ABD'li diplomat George Kennan, Washington'a gönderdiği 17 sayfalık meşhur “Long Telegram”ı ile Soğuk Savaş'ın düşünsel temellerini attı. Kennan, daha sonra Temmuz 1947’de Foreign Affairs dergisinde “X” imzasıyla “Sources of Soviet Conduct” (Sovyet Tutumunun Kaynakları) başlıklı bir makale de yayımlayarak ABD’nin “Çevreleme Politikası”nın temel parametrelerini ortaya koydu.

Çevreleme Politikası (Containment Policy), ABD’nin Soğuk Savaş’ın ilk yıllarından başlayarak izlediği ve SSCB’nin II. Dünya Savaşı sonrasında artan etkisini sınırlamayı hedefleyen doktrine verilen isim oldu. Doktrin, “yayılmacı eğilimleri durdurulduğunda komünist yönetimlerin çökmelerinin kaçınılmaz olacağını” ileri sürüyordu. Kennan’a göre, “Rus yayılmacı eğilimlerinin önü uzun erimli, sabırlı, ancak kararlı ve uyanık bir çevreleme yoluyla” alınabilirdi. Bu politikanın ilk somut örneği 12 Mart 1947’de açıklanan Truman Doktrini olmuş, Soğuk Savaş boyunca da ABD’nin küresel politikalarına biçim vermeyi sürdürmüştür.

20. YÜZYILIN EN BÜYÜK JEOPOLİTİK FELAKETİ

ABD, Çevreleme Politikası'nı uygulamaya karar verdiğinde tarihin gördüğü en güçlü devletti. Muazzam bir ordusu, devasa bir ekonomik gücü vardı. Milli gelirinin yüzde 28’i sanayi üretimine dayalıydı. İngilizlere iki savaş kazandırmış, faşist Japon rejimini felaketten kurtarmıştı. Cari ödemeler dengesi 38 milyar dolar fazla vermiş, II. Dünya Savaşı'nda darmadağın olan ülkeleri ayağa kaldırmaya yetmişti. Böyle bir iklimde Churchill, 5 Mart 1946'da ABD'deki Westminster Koleji'nde “Demir Perde” terimini kullanarak Soğuk Savaş'ın startını verdi. Böylece Hitler faşizminin ardından yeni düşman bulunmuş, Sovyetler Birliği'ne karşı Trans-Atlantik bağ kurulmuş, 1949 yılında NATO ile ittifak vücut bulmuştu. Daha sonra Mahanist yaklaşım ile kıyıbaşları tutuldu, Kenar-Kuşak ile SSCB çevrelendi. 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Varşova Paktı'nın dağılmasıyla birlikte de Putin'in deyimiyle “20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi” yaşandı. Bir günde SSCB topraklarının yaklaşık yüzde 40’ı, üretim kapasitesinin yarısı kaybedildi. 20 milyon insan yurtsuz kaldı. Fukuyama'lar için “tarihin sonu” geldi. Yani Soğuk Savaş sonrası dünyada artık liberal kurumların ve düşünce yapısının hakim unsurlar olarak kalacağı, kapitalizmin alternatifsiz-kaçınılmaz-nihai bir sistem olduğu ve dolayısıyla ideolojik anlamda insanoğlunun varabileceği son noktaya vardığı tezleri ortaya atıldı.

ABD Akdeniz'de ikinci hat kurma peşinde - Resim : 1

BİRİNCİ SAVUNMA HATTI YIKILDI

Bu keskin zafer, başta ABD olmak üzere Batılı devletler üzerinde büyük bir rahatlama yarattı. II. Dünya Savaşı'nda yalnızca Pasifik Donanması için 3 yılda 3 bin gemi üreten ABD, Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ardından donanmasını ciddi oranda daralttı. Fakat nasıl ki Vestfalya Barışı sona ermiş, Viyana Konferansı ile kurulan düzen dağılmışsa, Soğuk Savaş'ın ardından ortaya çıkan tek kutuplu dünya da çok uzun yaşamadı.

Nicholas John Spykman'ın Kenar Kuşak Teorisi'nde Türkiye, Irak, İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Çin ve Kore yer alıyordu. Bu kuşak “demokrasileri otokrasilerden ayırıyor, modern dünyayı zalimlerden koruyor”du. Fakat 1979'da İran Devrimi bu hattı böldü, ardından Çin, ABD'yi hayal krıklığına uğrattı. Afganistan işgale son verdi ve Türkiye, ABD'nin Gladyosu'nu yerle bir etti. Böylece küresel hegemonya, birinci savunma hattını kaybetti. Şimdilerde kurulmaya çalışılan ikinci savunma hattı ise büyük geri çekilişi durdurmaktan çok aciz.

ESKİ DÜNYANIN İZOLASYONU

Yeni jeopolitik aksın coğramızyadaki bölümünü Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail oluşturuyor. Güney Kıbrıs'a yönelik 35 yıllık silah ambargosunun kaldırılmasını da Yunanistan'a yapılan askeri yığınağı da bu çerçevede okumak gerekiyor. Nitekim; neoconların önemli ismi Michael Rubin de bu hattı, “otokrasi eksenini demokrasilerden uzak tutan cephe hattı” olarak niteliyor. Bu hatta yapılacak askeri yığınaklanma ile Rusya, Türkiye ve İran'ın içinde bulunduğu “eski dünya”nın izolasyonu hedefleniyor. Ünlü Yunan jeopolitikçi Panagiotis Nastos, bundan sonra yaşanacakları ise şöyle özetliyor:

JEOPOLİTİK ETKİLERİ

“ABD'nin silah ambargosunu kaldırmasının, yalnızca Kıbrıs için değil tüm Akdeniz bölgesi için ciddi jeopolitik-askeri-ekonomik sonuçları olacak. Şimdilerde Akdeniz'de, İsrail-Kıbrıs-Yunanistan'ın da dahil olduğu, ABD'ye yakın bir dost devletler ekseni oluşturuluyor. Ambargonun kaldırılması ile birlikte Kıbrıs'ın Batı'nın etki alanına girmesi ve Rusya'dan uzaklaşması hızlanacak. Aslında Lefkoşa'nın, geçmişte Moskova ile çok iyi ilişkileri oldu, ancak bu ilişkiler, özellikle Ukrayna'daki savaş ve AB üyesi Kıbrıs'ın Rusya'ya uyguladığı yaptırımlar nedeniyle son zamanlarda bozuldu. Lefkoşa ve Moskova arasında geçmişten gelen iyi ilişkilerin bir sonucu olarak, Kıbrıs Silahlı Kuvvetlerinin tank, helikopter, top, tanksavar füzesi gibi Rus menşeli silah sistemleri bulunuyor. Fakat artık Kıbrıs'ın sahip olduğu Rus silah sistemlerinin yerini Amerikan-Batı silah sistemlerine bırakmasını bekliyoruz. Bu, Kıbrıs'taki silahların Ukrayna'ya sevkiyatı ve AB-ABD tarafından benzer sistemlerin Kıbrıs'a temini ile gerçekleşebilir.

Diğer yandan Kıbrıs'ın MEB'indeki doğal gaz yataklarına da ABD-İsrail'in ilgisinin artmasını bekliyoruz. Böylece Türkiye'nin bölgedeki rolü azalacak ve Kıbrıs sorununda iki devletli çözüm umutları da en aza indirgenecektir. Çünkü Kıbrıslı Türkler, bu gelişmelerden sonra iki toplumlu iki bölgeli federasyon temelindeki bir devlete, yani Kıbrıs'a ait olmanın ve AB vatandaşı olmanın daha tercih edilebilir olduğunu anlayacaklardır. Çünkü Türkiye'nin uluslararası düzeyde izole edilmiş bu yoksul ve küçük kenti, yoksulluk ve sefalet ile daha mantıklı düşünmeye başlayacaktır.”

ASKERİ ETKİLERİ

“Rus silah sistemlerinin yerini Amerikan çözümlerinin almasının yanında, Kıbrıs'ın sahip olmadığı kritik silah sistemleri de ülkeye getirilecektir. Bu kapsamda Kıbrıs'ın Hava Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri, büyük ölçüde genişletilmelidir. Kıbrıs Silahlı Kuvvetleri'nin 3 biriminin de uygun şekilde donatılması, Yunanistan ile “birleşik savunma bölgesi” kurulmasıyla sonuçlanacak ve MEB'lerimizin Sevilla Haritası'nın standartlarına uygun olarak sınırlandırılmasının önünü açacaktır.

Özellikle Kıbrıs'ın hava savunması, alçak-orta-yüksek irtifa olmak üzere 3 seviyede de gelişmiş sistemlerle donatılmalıdır. Çünkü Kıbrıs'ın hava savunması aslında Yunanistan ve İsrail'inki ile bağlantılı olmalı, Yunan ve İsrail savaş gemileri de burayla irtibatlandırılmalıdır.

Türk işgal kuvvetlerinin sahip olduğu uzun menzilli füzeler nedeniyle Kıbrıs'a mümkünse F-35 STOVL gibi dikey iniş-kalkış kabiliyeti olan uçaklar verilmelidir. Çünkü askeri bir operasyon durumunda Kıbrıs'ın pistleri, kesin olarak Türkler tarafından saldırıya uğrayacaktır. Kıbrıs da elektronik harp sistemlerinin yanı sıra antidrone sistemi konusunda hızla ilerlemelidir.

Türk Deniz Kuvvetlerinin Kıbrıs'a denizden erişimini engellemek için, karada konuşlu gemisavar füze sistemleri satın alınmalıdır. Kıbrıs MEB'inin korunması için de fırkateyn-denizaltı-helikopter-uçak ihtiyacı vardır.

İşgalci Türk kuvvetlerine ve tüm Kuzey Kıbrıs'a saldırma olasılığı içinse uzun menzilli ve öldürücü silah sistemleri temin edilmelidir. Bunun için Ukrayna'da etkinliği kanıtlanmış HIMARS ve JAVELIN tanksavar füzeleri, iki ciddi öneridir.Böylece 3 cephe, Dedeağaç-Ege-Kıbrıs, askeri olarak Helenizmin yumuşak karnı olmaktan çıkacaktır.”

ABD Doğu Akdeniz Yunanistan güney kıbrıs