22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘ABD bağlantısını sorgulayacak irade bu hükümette yok’

Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının hedefi olan bir çok yurtsever siyasetçi ve asker, daha cezaevindeyken yazdığı kitaplarla 15 Temmuz sonrası hazırlanan FETÖ iddianamelerini tabiri yerindeyse daha o günlerde yazdılar. FETÖ ile mücadelenin olmazsa olmazlarını, soruşturmaların seyrini ve FETÖ'nün tasfiyesi için atılması gereken adımları onlarla konuştuk.

‘ABD bağlantısını sorgulayacak irade bu hükümette yok’
A+ A-

Röportaj: Merve Gökhan

FETÖ iddianamelerini ve FETÖ'nün gelişimini Hikmet Çiçek ile konuştuk

10 Ocak 1999 tarihinde Aydınlık'ın kapağında sizin imzanızla yayımlanan haberin başlığı "Fetullah Emniyet'i ele geçirdi." O günlerde haberiniz çok ses getirdi ama gereği yapıldı mı?

Hayır gereği yapılmadı. O dönemde, siyasi iktidarda Mesut Yılmaz hükümeti vardı. Sadece ANAP değil, siyasi iktidarda olan hiçbir parti; buna Ecevit'in DSP'si de dahil, Fetullah Hoca'nın üzerine gidecek, bu cemaatla hesaplaşacak siyasi iradeleri yoktu. O haberimiz çok ses getirdi. Haberin konusu ile ilgili soruşturma başlatıldı, ama sonunda takipsizlik kararı verildi. “Biz isim isim Fetullahçılar” diye onun devamı bir haber yaptık, ama derdimiz insanları teşhir etmek olmadığı için, isimlerin baş harflerini verdik. Yüzlerce FETÖ’cü baş harflerden kendilerini kastettiğimizi düşünerek dava açtılar. Bunların hepsinden aklandık, sadece Erzurum'da bir polis şefinin açtığı davadan, aleyhimize bir hüküm çıktı. O da avukat ilgilenmediği için, yoksa ondan da aklanırdık. Emniyet’te Fetullah'la ve Cemaat’le ilgili ilk raporun tarihi 1992. Şimdi elimdeki şu belge, 10 Mart 1992 tarihini taşıyor. İstihbarat Daire Başkanı Tuncer Meriç imzalı. Burada ilk defa emniyet teşkilatı içinde bir örgütten söz ediliyor. İlginç şeyler veriliyor, mesela Kemalettin Özdemir adı 1992'de veriliyor. Kemalettin Özdemir'in daha sonra Fetullah'ın “emniyet imamı” olduğu ortaya çıktı. 17-25 Aralık sürecinden sonra, Fetullah'tan koptu. KÖZ’cüler diye anılıyor bunlar, ama hâlâ tarikat, cemaat bağlantısı içerisindeler. FETÖ'cülerden boşalan, emniyetteki cemaat ve tarikat örgütlenmesini sürdürmek istiyorlar.

Bundan sonra, "Fetullah Emniyeti ele geçirdi" haberimize dayanarak, dönemin Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saran ve ekibi 1999 yılında bir başka rapor hazırladı. Burada da ismini daha sonra çok duyacağımız Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer gibi FETÖ'cülerin isimleri geçiyordu. Bu rapordan sonra, Cevdet Saral ve arkadaşlarının başına gelmeyen kalmadı. Bunlara karşı çok büyük tertip yapıldı. Emniyet’te 'Sekizinci Kat Çetesi' diye medyada haberler çıktı. Bunların yargılanması seneler sürdü. Seneler sonra aklandılar, ama Fetullah'a dokunanın yandığı günlerdi. Yine Aydınlık'ta yaptığımız bir haberde, Fetullahçılar ile ilgili bir raporun Milli Güvenlik Kurulu'nda da konuşulduğunu yazdık, ama bunların hiçbirinden bir sonuç çıkmadı. Ne Emniyett’e, ne yargıda, ne Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde, Fetullahçılara karşı bir tasfiye, operasyon 15 Temmuz darbe girişimine kadar olmadı.

15 Temmuz sonrası FETÖ soruşturmasının gidişini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sağlıklı ve doğru bir rotada ilerliyor mu?

Deneyimli ve şuan emekli olan, emniyet müdürleriyle bu konuyu çok konuştum. Hepsinin fikri aynı; bu mücadelenin bir karargahı, bir beyin takımı yok. Fetullah ile mücadelede, deneyimli eski emniyet müdürlerini, birikimli insanları bir araya getirip bir merkez kurmak ve bu operasyonları bu merkezin talimatları doğrultusunda yönetmek gibi eğilim ne yazık ki yok. Biraz gelişigüzel gidiyor. FETÖ ile ilgili hazırlanan iddianamelere baktığımız zaman, birbirinin tekrarı -kes yapıştır- durumu söz konusu. Elbette bu örgüt çok büyük darbeler yedi, tasfiye oldu ama bu örgütlenmenin siyasi ayağını da çıkaracak bir girişim şuana kadar görülmedi. Bunun bir sebebi var; FETÖ'nün siyasi ayağı denilince, bu iş yıllarca iktidarı birlikte paylaştıkları AKP'ye de dayanacak. Bu siyasi ayaktan söz ettiği için, önemli iddianamelere imzasını atan, Necip Cem İşçimen görevden alındı. Onun görevden alınmasının nedeni, iddianamelerde siyasi ayağa dikkat çekmesiydi.

ABD BAĞLANTISINI SORGULAYACAK İRADE BU HÜKÜMETTE YOK’

FETÖ’nün siyasi ayağını nasıl ortaya çıkarılacak o zaman?

Öncelikle o siyasi ayağı ortaya çıkaracak, bir irade gerekir. Ben bu hükümette o iradeyi göremiyorum, çünkü işi sadece polisiye bir suç bağlamında bırakmak istiyorlar. Siyasi ayak denilince, sadece AKP değil bunun birde Amerika ayağı var. Fetullah'ın bir CIA bağlantısı var. Oralara kadar uzanacak, bir irade göstermiyor bu hükümet. Ayrıca bugün FETÖ'cülükten gözaltına alınan emniyet müdürleri, gazeteciler, akademisyenlerin tümünün FETÖ'cü olduğuna inanmıyorum. İktidar, FETÖ ile mücadele adı altında kendisine muhalif güçleri de tutukluyor, gözaltına alıyor. Onları da tasfiye etmeye çalışıyor. FETÖ ve IŞİD ile mücadele de çok deneyimli bir emniyet amiri diyor ki; ''Zaten bu devletin düşmanı çok, şimdi devlet kendine yeni düşmanlar yaratıyor.'' Adam kiracı, ev sahibi diyor ki ‘kiramı Bank Asya'ya yatıracaksın’. Bank Asya'da hesabı çıktı, diye adamı memuriyetten atıyorlar, eşini memuriyetten atıyorlar. Devlet kendine yeni düşmanlar yaratıyor. Birde şu var, Emniyet’te iktidarın gözüne girmek, için bu operasyonları abartan, olur olmadık insanları gözaltına alan bir eğilim var. Aynı eğilim yargıda da var. Yargı önüne geldiği zaman, çok sayıda insanı gözaltına alıyor ya da tutukluyor. Ben Aydınlık'ta bunun bir kaç haberini yaptım. Perinçek'e hayranım diyen, bir kadın yargıçta, FETÖ'cülükten tutuklandı, şimdi tahliye oldu. Tekrar görevine iade edildi. Bu tür şeyler de var. FETÖ ile fikir olarak asla bir araya gelemeyecek insanlar, şuan da cezaevlerindeler.

15 Temmuz'a nasıl gelindi. 17-25 Aralık'tan sonra FETÖ'cüler Emniyet ve TSK'dan tasfiye edilmedi mi?

Birlikte cezaevinde kaldığım, çıktıktan sonra da dostluğumun devam ettiği Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İstanbul ve İzmir Askeri Casusluk gibi kumpas davalarında yargılanan, çok sayıda asker ve subay tanıyorum. Bunların hepsi aynı şeyleri söylüyor, “15 Temmuz darbe girişimine kadar biz Hava, Deniz, Kara Kuvvetleri ve Jandarma’da isim isim tespit ettiğimiz, bu örgüt mensupları hakkında, Genelkurmay’a çok suç duyurusunda bulunduk, ama hiçbir şey olmadı.” Darbe girişiminden, önce her yıl Yüksek Askeri Şura toplanıyordu, bunların tasfiyesine yönelik hiç bir adım atılmadı. Bazı dönemler vardı ki tasfiye edilsin dediğim insanların rütbesi yükseltildi, terfi aldılar, başarılı gösterdiler. Şu da bunu gösteriyor; 15 Temmuz'da görüldü ki; Türk Silahlı Kuvvetleri'nde neredeyse iki generalden biri FETÖ’cü çıktı. Büyük bir kuvvete sahip oldukları anlaşıldı o gün. Ben ondan önce, bunlara yönelik hiçbir şey yapılmamasını da siyasi iktidarın ve o dönem yaşayan komutan kademesinin suçu olarak görüyorum.

Geçmişte FETÖ'nün hedefi olan polislerin başına bugün neler geliyor?

Emniyet’te ‘F Tipi örgütlenmenin, etkin elemanları’ raporu 2006 yılında yazıldı. Bunun önemi de şu, bundan önceki raporlarda Cemaat; ‘Fetullah Hoca’nın talebeleri’, gibi isimler geçerken ilk kez bu raporda, ‘F Tipi’ deyimi kullanıldı ve ondan sonrada çok yaygınlaştı. O dönemde Emniyet Genel Müdür Vekili Necati Altıntaş, Personel Daire Başkanı İbrahim Selvi, şuan da aktif görevlerde olan, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Akdeniz ve Denizli Emniyet Müdürü Mevlüt Demir tarafından hazırlandı bu rapor. Necati Altıntaş emekli oldu. Belirttiğim gibi iki müdür hâlâ aktif görevdeler ama Personel Daire Başkanı İbrahim Selvi, 8 aydır Sincan Cezaevi'nde tutuklu. Ben Selvi ile ilgili ilk haber yaptığımda, Selvi'yi yakından tanıyan Sabri Uzun gibi deneyimli müdürlere sordum ‘Ne diyorsunuz’ diye. Uzun'un dediği şu oldu; 'Selvi'de FETÖ'cü, ise hepimiz FETÖ'cüyüz demektir.' Bu raporda 57 F Tipi elemanın adı geçiyordu. 57 kişiden en az 40'ını tutukladılar. Bu raporu hazırlayan Selvi'de tutuklu. ‘Gazeteciler, akademisyenler hepsinin FETÖ'cü olduğuna inanmıyorum’ dememin nedeni bu. Selvi bugünlerde Aydınlık gazetesine neler yaşadığını anlatan bir mektup yazıyor. Bu haberlere devam edeceğiz, devam etmek zorundayız. ‘Her sakallıyı baban sanma’ der gibi her içeri gireni, FETÖ'cü diye damgalamak doğru değil.

Fetullahçıların da kafa karışıklığı yaratmak istediği çok açık.

PERİNÇEK TERTİPÇİLERE ‘BU ZİNDANLARA SİZ GİRECEKSİNİZ’ DEMİŞTİ

Ömrünüzün çeşitli dönemlerinde cezaevine girdiniz. Son olarak Ergenekon tertibiyle Silivri’de yattınız. Silivri’deyken FETÖ'nün yargılanacağını, bugünlere gelinebileceğini tahmin ediyor muydunuz?

Ergenekon’un baştan sona Fetullahçıların tertibi olduğunu ilk günlerden anlamıştık. Sayın Genel Başkan'ın(Doğu Perinçek) tertibin ilk gününde, yaptığı açıklamalar var. Mahkemede, yine sayın başkanın “Yargılanacaksınız, buralara, bu zindanlara siz gireceksiniz” dediği sözleri var. Süreç için o yöne gideceğinden, kesinlikle emindik. Bunun 6 yıl gibi uzun bir zaman alacağını ve 6 yıl benim cezaevimde kalacağımı, doğrusunu isterseniz tahmin etmiyordum. Daha önceden bu tertip anlaşılır diye bekliyorduk. O dönemde Silivri'de tanıştığım çok sayıda sivil ve asker bunun bu noktaya geleceğine inanıyordu. Belki bilinçli olarak bilmiyorlardı ama inanıyorlardı. Nitekim sonunda bu inancın doğru olduğu ortaya çıktı. Silivri Cezaevi personeli arasında FETÖ yapılanması var mıydı emin değilim. O dönemde hepsi devlet memuru, korku içinde kendilerine verilen talimatı yerine getiriyorlardı. Bizi yargılayan mahkeme heyeti, savcılar konusunda hiç kuşkum yok. İlk dönemde mahkeme başkanlığı yapan sonra tasfiye edilen Köksal Şengün dışında hakimler ve savcıların hepsi FETÖ'nün elemanlarıydı. Geçtiğimiz günlerde Aydınlık'ta o elemanlardan, mahkeme başkanı Hasan Hüseyin Özese ile Vatan Partisi Bolu İl Başkan vekili sayın avukat Ömer Yasa'nın ziyaretini haber yaptım. O eski afralı tafralı dönem bitmiş. Ezik bir halde yatıyorlar ve bunların hak ettiği en ağır cezayı almalarını vicdanen istiyorum. Hukukta öyle istiyor, ne sonuç çıkacak bilmiyorum.

BU REFERANDUM TÜRKİYE’NİN BAŞINA ‘KIZIL SULTAN’ GETİRME REFERANDUMUDUR’

AKP yöneticileri ve Cumhurbaşkanı 'hayır' diyenleri FETÖ ile özdeşleştiriyor. Siz neden ‘hayır’ diyorsunuz?

Bu bir Cumhurbaşkanlığı seçimi değil, bu bir rejim değişikliği seçimi. Neredeyse 150 yıllık geçmişi olan, parlamenter sistemde, hiç kimseye verilmeyen yetki tek adama veriliyor. Kuvvetler ayrılığı diye bir şey kalmıyor. Tek adamın ağzından çıkacak her şey, kanun haline geliyor. TRT’de bir kaç hafta önce, tam da AKP zihniyetine uygun, ‘Payitaht Abdülhamit’ dizisi başladı. Bir 2. Abdülhamit övgüsü gidiyor. Bunun bir siyasi zemini var. Gerici çevrelerin tümünde, bir yandan Mustafa Kemal Atatürk düşmanlığı vardır. Öte yandan 2. Abdülhamit hayranlığı vardır. Sultan Abdülhamit döneminde Osmanlı topraklarının büyük bir bölümü Kıbrıs dahil o kadar çok toprak kaybedildi ki... Jön Türk'lerin, İttihat Terakki liderlerinin, Abdülhamit’i 'Kızıl Sultan' diye adlandırmaları boşuna değildir. Bu referandum, Türkiye'nin başına 'Kızıl Sultan' getirme referandumudur. Elbette hayır diyeceğiz.

FETÖ hikmet çiçek