ABD baskıları Avrupa’yı çok kutuplu dünyaya itiyor
ABD, Avrupa’ya Ukrayna üzerinden baskıyı artırıyor. Bu da AB’nin daha fazla ABD’ye bağımlılığı demek. Burada kilit ürün gaz! ABD, AB’nin Rusya gazına olan bağlarını kendisi gaz göndererek kesmeye çalışıyor. Bu süreçte ise Almanya’da daha fazla ‘çok kutuplu dünya’ sesleri yükseliyor…
“Berlin ve Paris, Avrupa Birliği (AB)’nin ABD'den bağımsızlığını ilerletmek için çabalıyor, aynı zamanda silahlanıyor. Bunun bir nedeni de Almanya, Washington'la rekabetinde ciddi gerilemeler yaşadı.” Alman Dış politika bülteni German Foreign Policy’nin (GFP), 23 Ocak 2023’de yayımlanan makalesinden de anlaşılacağı gibi, Avrupa tek kutuplu dünya ile çok kutuplu yeni dünya arasında gidip gelmektedir. ABD’nin NATO üzerinden, Avrupa ve özellikle Almanya’yı Ukrayna’da bitmeyecek bir savaş için zorladığı biliniyor. ABD, dolar saltanatını ve hakimiyet alanlarını kaybettikçe bütün imkanlarını kullanarak Avrupa’yı peşine takma stratejisini canlandırmaya çalışıyor. Ancak Amerikan hegemonyacılığı, Avrupa’nın AB süreci boyunca geliştirmeye çalıştığı bağımsız politika adımlarını yok edemezdi.
Şu anda Avrupa’yı en çok meşgul eden sorun, “AB'nin stratejik egemenliği.” Atlantik baskısıyla duraklanan yerden tekrar başlanıyor. Rusya’ya yaptırımların Batı’ya geri döndüğü gibi Almanya’ya baskılar da Atlantik-Avrupa yarılmasını hızlandırıyor. ABD’nin zorlamaları, Avrupa’nın Atlantik’ten koparak çok kutuplu dünyaya doğru gidişini hızlandırıyor.
‘ORTAK GÖRÜŞ YOK’
Berlin’de yayımlanan Tagesspiegel gazetesinde Christopher Ziedler, 24 Ocak’ta yayımlanan yazısında Almanya Koalisyonu’nun durumunu şöyle özetledi: “Kendi haline bırakılan (Ukrayna) yardım! Almanya tecrit! Bölünmüş Avrupa! Çıldırmış Amerika! Başbakan Olaf Scholz yıkıcı eleştirileri sineye çekmek zorunda. Scholz, hassas konuları seyirci önünde tartışmak istemiyor.”
Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit, tartışma sürecinin “kamuya ne kadar kapalı olursa o kadar iyi gittiğini” söyledi. Şunları da yazdı: “Başbakan baskı altında çok büyük yanlış anlamalar da üretiyor.” Örneğin, Almanya'nın savunma bakanları toplantısında tanklarla savaşa hayır dedi. Scholz'a göre, sorun en üst düzeyde, kendi makamında karara bağlanması çok açık bir konuydu. Savunma Bakanı Boris Pistorius’un Remstein’den bildirdiği gibi, “birçok cevaplanmamış soru var ve müttefikler arasında "ortak bir görüş" yok.
ABD, NATO ve bağlantılarıyla AB-Almanya üzerindeki baskıyı ağırlaştırıyor. Almanya’nın ciddi ve muhafazakar gazetesi FAZ’da Nicolas Busse’nin 24 Ocak tarihli yazısından bir bölüm: “Almanya'ya seçenek bırakılmıyor, Leopard tanklarının Ukrayna’ya naklini serbest bırakmaktan kaçınamayacak hale getirilmeye çalışılıyor. Tankların Ukrayna'ya nakledilme baskısı Polonya tarafından kamusal sorun haline getirilmesiyle bağlantılıdır. Normalde bu tür karmaşık konular müttefikler arasında gizli olarak tartışılır ve sonuçla birlikte basının önüne çıkılır. Varşova hükümeti uygulamayı Berlin'i baskı altına almak için kullanıyor.”
Polonya’nın Atlantik Köprüsü’nün Avrupa’daki en sadık ortaklarından olduğunu da belirtelim.
OLAF SCHOLZ VE ÇOK KUTUPLU DÜNYA
Almanya ve Fransa Avrupa’nın egemenliği için çabalarını artırıyor ve “AB'yi jeopolitik bir aktör olarak güçlendirmek” istiyor. Bu durum Élysée Antlaşması'nın 60. yıl dönümünde Paris'te yayınlanan bir Fransız-Alman bildirisinden anlaşılıyor. Bildiride, “gerekli olduğu kadar” Ukrayna'ya askeri destek öngörülüyor, yeni silahlanma adımlarını duyuruyor. Arka planda diğer şeylerin yanı sıra, Almanya'nın ABD ile rekabetindeki ciddi gerilemeler olmasıyla açıklanıyor.
ABD’ye askeri bağımlılığın artması ve oraya giden üretim sahalarının bir sonucu olarak sanayinin erimesi tehdidi de var. Fransız yayıncı Emmanuel Todd'a göre, mevcut küresel güç mücadeleleri aynı zamanda “Almanya’yı da içine almaktadır,” Almanya Başbakanı Olaf Scholz, “çok kutuplu bir dünya”nın ortaya çıktığından hareket ediyor ve bu alanda “Askeri açıdan güçlü olan Almanya ve AB, lider bir konumu güvence altına almalıdır” görüşünü temsil ediyor.
AVRUPA’NIN EGEMENLİĞİ ÇAĞRISI
“Avrupa egemenliği” çağrıları şöyle açıklanıyor: Berlin, geçen yıl Washington ile rekabetinde ciddi gerilemeler yaşadı. ABD, NATO ile birlikte, Transatlantik ittifakının Ukrayna savaşındaki eylemlerine askeri alanda açıkça komuta ediyor. Ekonomik düzeyde Rusya ile tüm ekonomik ilişkilerin kesilmesiyl,e Alman ekonomisinin ABD ticaretine bağımlılığı arttı. Buna ABD sıvı gazına olan bağımlılık da eklendi.
GFP, 22 Ağustos 2022 bülteninde şu tespiti yapmıştı: “Gelecekte AB, doğal gazının çoğunu NATO ülkelerinden alacak.”
Bu tespit, geleceğin gaz derneği ve Köln Üniversitesi'ndeki Enerji Bilimi Enstitüsü tarafından yapılan güncel bir araştırmanın sonucu. AB, 2030 yılında ABD'den, Rusya'dan aldığından daha fazla gaz alacak. Scholz ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck'in Montréal ve Toronto ziyaretlerinde, NATO üyesi Kanada'dan olası likit gaz sevkiyatları ele alındı. Kanada, en azından iklim aktivistleri ve First Nations kuruluşlarının muhalefeti nedeniyle henüz LNG ihraç etmedi. Ukrayna savaşının başlamasından bu yana Berlin, Ottawa'yı tüm direnişin üstesinden gelmeye ve Kanada'nın doğu kıyısında ilk ihracat terminallerini inşa etmeye çağırıyor. Federal hükümetin hedeflediği belirli projeler var.
Sonuç itibarıyla gelecekte, “AB doğal gaz ithalatının çoğunu NATO ülkelerinden sağlayacaktır. Berlin, iklim aktivistleri ve First Nations direnişlerine karşın Kanada'dan likit gaz için bastırıyor. (GFP, 24 Ağustos 2022)
Biden yönetimi, yüz milyarlarca dolarlık yatırım programlarıyla AB ve özellikle Almanya'dan büyük ölçüde sanayi kuruluşlarını kaçırmaya başladı. İş çevreleri uzun süredir Almanya’da sanayinin gerilemesi konusunda uyarıda bulunuyor. Berlin'in 100 milyar avroluk askeri paketinin büyük bir kısmı Almanların değil, ABD silahlanma şirketlerinin yararına olması gibi faktörler de devreye giriyor. Berlin kaybediyor, Washington kazanıyor.
BERLİN’E ARTAN BASKI
Fransız gazeteci Emmanuel Todd, FAZ yazarı Jürg Altwegg ile yaptığı bir söyleşide, mevcut uluslararası mücadelelerin “üçüncü dünya savaşının başlaması” olduğu yargısında bulundu. Bunun Almanya’yı da içine aldığını söyledi. Todd, Zbigniew Brzezinski gibi ABD'li stratejistlere atıfta bulunarak Washington'un yıllardır Berlin ile Moskova arasında uzlaşmayı engellemeye çalıştığını açıklıyor. Bu, ABD'nin Kuzey Akım boru hatlarını havaya uçurarak Almanya'yı Rus gazından “ayırma” hesapları çabasına karşılık geliyor. Berlin, ABD ağırlıklı bir “Washington -Londra -Varşova -Kiev ekseni” tarafından baskı altına alınıyor. Avrupa'daki hakim konumunun bittiği gözüyle bakılıyor. Almanya bir konuda kararlı: -Scholz'un Çin gezisinin kanıtladığı gibi- ABD’nin Çin’le ilişkileri kes baskısına direniyor.
SCHOLZ: DÜNYA ÇOK KUTUPLU HALE GELDİ
Başkan Scholz son aylarda ABD'ye tek taraflı bağımlılığa karşı alternatiflerden söz etti. Aralık ayında Federal Meclis'te yaptığı konuşmada, mevcut küresel güç değişimi şu şekilde değerlendirdi: “Her şeyin ABD ve Çin etrafında döndüğü gibi iki kutuplu bir çağ fikrinin küresel gerçeklikle alakası yok.” Eylül’de bir röportajda da dünyanın “çok kutuplu” hale geldiğini söyledi. Japonya, Hindistan, Endonezya veya Vietnam gibi Asya devletleri de dahil olmak üzere “birçok güçlü ulus” olacak, aynı zamanda “Afrika'da ve Güney Amerika'da başarılı uluslar” da olacak.(1)
Scholz, ABD'de yayınlanan Foreign Affairs dergisinde, uluslararası düzeyde kabul gören makalesinde, ortaya çıkmakta olan “Çok kutuplu dünyada Almanya'nın küresel sorunlara çok taraflı çözümlerin savunucusu olmaya çabaladığını” açıkladı. AB pozisyonunda, “Almanya'nın zamanımızın jeopolitik fırtınalarını başarılı bir şekilde atlatmasının tek yolu budur.” dedi. Bu bağlamda Scholz, “Çin'in yükselişinin, ne Pekin'in tecrit edilmesi ne de işbirliğinin kısıtlanması için bir gerekçe yaratmadığını” belirtti. Bildiride, ABD'nin Çin Halk Cumhuriyeti'ni çevreleme politikasını dayatmasına açıkça karşı çıkıyor.(2)
Scholz'a göre, ortaya çıkan “çok kutuplu dünyada” Berlin ve AB’nin önceliği, egemenliğini korumaktır: “Avrupa'nın daha da egemen olmasını ve uluslararası düzeni şekillendirecek jeopolitik kapasitelere sahip olmasını sağlamalıyız.”
Scholz ve Macron'un imzaladığı, Élysée Antlaşması'nın 60. yıl dönümü için kutlamalardan hemen önce hafta sonu yayınlanan bir Fransız-Alman bildirisinde, bugün olduğundan “daha dayanıklı, daha sürdürülebilir ve daha bağımsız hareket etme yeteneğine sahip” bir Avrupa Birliği için çalıştıkları söylendi. Amaç, “Avrupa'nın stratejik egemenliğini güçlendirmek ve ekonomik, endüstriyel ve teknolojik temelini daha dayanıklı, daha rekabetçi ve daha verimli hale getirmek.” Özetle amaç: “Gerçek bir Avrupa egemenliği”dir.
GÜÇLÜ AVRUPA ORDUSU
Avrupa egemenliği çabası, savaş ve yeniden silahlanma politikasıyla bağlantılıdır. Fransız-Alman bildirisi, siyasetten ekonomiye ve kültüre kadar her alanda “Ukrayna'ya desteğe devam edeceğini” belirtirken, “Avrupa savunma kapasitelerinin güçlendirilmesi hayati önemdedir, bu, ilgili ulusal silahlı kuvvetleri yükseltmeye yönelik yeni çabalar gerektirir.” eklemesini yapıyor. Savunma Bakanı Boris Pistorius, Berlin'in yeniden silahlanma planları hakkında, Almanya'nın “Avrupa'nın en büyük ekonomisi” olduğu yorumunu yaptı:
“Bu nedenle, AB'nin en güçlü ve en donanımlı ordusuna sahip olmak da hedefimiz olmalı. Dönüm rotasını belirlemek başarılı olmanın başlangıcıdır.”
Kaynaklar:
1. deutschlandfunk.de (18.09.2022)
2. The Global Zeitenwende. Foreign Affairs, (January/February 2023)