Yandex
25 Nisan 2025 Cuma
İstanbul 14°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD Çin’i kuşatırken kendini dünyadan yalıtıyor

Pekin, 2017’de yapılan ÇKP Kongresi’nde ‘iç pazara dayalı ekonomik büyüme’ stratejisine yönelik kararlar aldı. 1,5 milyarlık bir iç pazar ve bunun 400 milyona yakını ‘orta sınıf’ olarak nitelendirilen büyük bir gruba sahip olan ülke, kendi halkına yaslanarak bu kuşatmayı yarma hedefini belirledi

ABD Çin’i kuşatırken kendini dünyadan yalıtıyor
ORÇUN GÖKTÜRK / PEKİN

“En iyisi şimdi Tayvan’a savaş açalım. Çünkü Trump, biz bunu yaparsak Çin’e yüzde 100 tarife uygulayacağını söylemişti. Şimdi uyguladığı oranlar ise bunun çok üzerinde. En azından hem Tayvan’la birleşmiş oluruz hem de tarifeleri indirmiş oluruz…”

Yukarıda okuduğunuz bu yorum, Çin’in en çok kullanılan sosyal medya uygulamalarından Weibo’da önceki gün en çok paylaşılan ve beğenilen gönderiydi. İroniktir, bu yorum aslında Çin’in Trump 2.0’a halk düzeyinde bile ne kadar hazır olduğunu gösteriyor.

Elbette durum Çin açısından ciddi. Öyle ki, bazı raporlar, Amerikan gümrük tarifelerinin Tayvan Boğazı’nda olası bir çatışmadan daha yıkıcı olabileceğine dair verilere işaret ediyor. ABD ve Çin, dünyanın en büyük iki ekonomisi ve iki dev arasındaki bir etkileşim veya çatışma bütün dünya üzerinde etkiye sahip.

Öyle ki, Trump neredeyse dünyanın bütününe ek tarifeleri açıkladığında (sonra pazarlık payı için 90 günlüğüne durduruldu-Çin hariç) S&P 500 yani 500 büyük Amerikan şirketinin listelendiği endeks, II. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez iki gün üst üste bu denli bir düşüş yaşadı. Asya piyasaları da öyle. Hong Kong Borsası, 1997 Asya krizinden bu yana %13 ile en keskin düşüşü yaşadı. ABD’nin Çin’e uyguladığı ve bu yazı yazılırken %145 olan gümrük vergisi, 1971’de Bretton Woods’un çöküşünden bu yana uluslararası ticarete gelen en büyük şoku oluşturuyor dersek yanılmış olmayız sanırım. JPMorgan, ABD’nin bu yıl resesyona gireceğini öngörerek ticaret şokunun “misilleme, tedarik zinciri kesintileri ve çeşitli şoklar tarafından büyümesi” nedeniyle küresel resesyona yüzde 60 olasılık atfediyor. ABD ticaret politikasındaki aşırı belirsizlik gözönüne alındığında, bu tür kasvetli senaryolar hâlâ makul görünüyor.

ABD Çin’i kuşatırken kendini dünyadan yalıtıyor - Resim : 1
Çin kamu ekonomisi, “Reform ve Dışa Açılma” dönemine rağmen gücünü korudu. Çin’in en büyük 16 şirketinin 15’i devlete ait. Ayrıca özel sektör üzerinde hatırı sayılır bir ÇKP denetimi ve ağırlığı bulunuyor.

DÜNYA MI ABD’Yİ ABD Mİ DÜNYAYI SÖMÜRDÜ?

Geçen yılki ticari verilere göre Çin ve ABD arasındaki ticari hacim, 600 milyar dolardan fazla. Amerikan liderliği verilere baktığında şu acı gerçeği görüyor: Çin’e 1 satıyoruz ama onlardan 5 alıyoruz. Her yıl 300 milyar dolara yakın ticaret açığı veriyoruz. Bu sürdürülebilir değil.

Trump diyor ki, “Çin başta olmak üzere Avrupa ve diğerleri, dünya bizi sömürdü. Oysa biz onlara güvenlik ve barış götürüyoruz…” Bunun sonunda da ABD, ekonomik milliyetçiliğe ve korumacılığa tekrar yönelme kararı aldı.

Amerika’nın ünlü iktisatçılarından Richard Wolff, bir Amerikan televizyonunda katıldığı yayında buna itiraz ederek şunları belirtiyor:

“Sanırım son 50 yılda Başkan Trump ile başka bir dünyada yaşadık. Olan şey Trump’ın dediğinin tam tersi. Son 50 yılda dünya zenginliğinden en çok faydalanan ülke biz olduk. Burada Trump’ın dediği gibi yabancıların Amerika’yı sömürmesi gibi bir durum yok.”

NEOLİBERAL DÜZENİN SONU

İktisat fakültelerinde öğretilen ilk şey, İngiliz klasik iktisatçı David Ricardo’nun “Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi”dir. Buna göre bir ülke, herhangi bir ürünü ucuza üretiyorsa bu üründe uzmanlaşmalı ve dış ticarette üstün bir konuma gelerek ürünü baskın rol oynamalıdır. Önce İngiltere, sonra ise ABD serbestleşme şiarıyla bunu ülkelere dayatarak zenginliklerine zenginlik kattılar. Fakat artık deniz bitti. II. Dünya Savaşı sonrası dünya imalat üretiminin neredeyse yarısına sahip ABD geriledi ve üretim üstünlüğünü Çin’e kaptırdı. 21. yüzyılı öncekinden ayıran en temel fark budur.

ABD üretim gücünü kaptırmasına rağmen 1974’te OPEC ülkeleri ile petrol fiyatını dolara endeksleyerek petro-dolar sistemiyle dolarizasyonu sağlamlaştırdı. Dünyanın hemen her yerinde askeri üsleri ve kültürel hegemonyası sayesinde üstünlüğünü devam ettirme stratejisi güttü. Üstelik sonrasında, SSCB’nin dağılışıyla Soğuk Savaş’tan muzaffer ayrılmışlardı. Robert Kagan, 1950 sonrası uluslararası düzeni ABD lehine sürekli kılacak ipucunu yazıyordu: “Sovyetler veya başkası, bize meydan okuyacak kim varsa, onu çevrelemeliyiz…”

ABD, ÇİN’İ ÇEVRELEYEBİLİR Mİ?

Üretimden kopan ABD acı bir gerçekle karşılaştı. Son yapılan Münih Güvenlik Zirvesi’nde JD Vance bunu şöyle itiraf ediyordu: “Çin’e bakınız, gemi üretim kapasitesi bizimkinin 232 katı!”

Neoliberal politikalar Amerikalı elitler arasında bir yarılma yarattı. Bugün Çin, ABD’den daha fazla savaş gemisine sahip. Üretimden kopmanın ABD’ye maliyeti buydu. Üstelik Amerika hâlâ büyük bir savaş makinesi olmasına rağmen Irak, Afganistan, Libya veya Suriye gibi doğrudan ya da vekalet güçleriyle yürüttüğü savaşlardan bile muzaffer şekilde ayrılamadı. Bu da bizi Trump’ın yeniden seçilmesine götürüyor, “ABD’yi yeniden muhteşem yapacağım!” diyerek esas suçlu olarak belirlenen Çin’in bileği bükülmeliydi.

ABD Çin’i kuşatırken kendini dünyadan yalıtıyor - Resim : 2
Xi Jinping’in Kongre’ye sunduğu raporda ve sonrasında adına “İkili Dolaşım” denilen ve esas olarak ihracat yerine iç pazara odaklanılan stratejinin temeli hazırlandı.

ÇİN GARDINI 2017’DE ALDI

Çin’e dönelim. 2017’de başlatılan ilk ticaret savaşı daha çok ABD-Çin arasındaydı ve 2020 başında birinci faz olarak imzalanan uzlaşmada Çin, ABD’ye boyun eğer gibi yapmıştı. Çin, ABD’nin gümrük vergilerini aşmak için Vietnam, Kamboçya ve Meksika pazarlarını kullandı. Trump ikinci döneminde buradan ders aldığı için Vietnam ve Kamboçya’ya %49’a yakın gümrük vergisi tehdidinde bulundu.

Şimdi ise pazarlık zamanı. Peki Çin ne kadar hazır?

Pekin, 2017’de yapılan Çin Komünist Partisi (ÇKP) Kongresi’nde “iç pazara dayalı ekonomik büyüme” stratejisine yönelik kararlar aldı. Xi Jinping’in Kongre’ye sunduğu raporda ve sonrasında adına “İkili Dolaşım” denilen ve esas olarak ihracat yerine iç pazara odaklanılan stratejinin temeli hazırlandı. 1,5 milyarlık devasa bir iç pazar ve bunun 400 milyona yakını “orta sınıf” olarak nitelendirilen büyük bir gruba sahip olan ülke, kendi halkına yaslanarak bu kuşatmayı yarma hedefini belirledi. Buna göre ülke içi tüketimi artırma, yerli teknoloji ve üretim kapasitesiyle büyüme esas hedef olarak belirlendi. Dışta ise geleneksel ihracat, dış yatırımlar, küresel ekonomik etkileşimden taviz verilmeyecekti.

İkinci olarak, dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olan “Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık” (RCEP) 2020’de ASEAN ülkeleri ve Çin, Japonya, Yeni Zelanda, Avustralya ve Güney Kore’nin katılımıyla imzalandı.

Üçüncüsü, yeni pazarlara yönelme stratejisiydi. ABD’ye ihracat elbette Çin dış ticaretinde en büyük gelir kalemi ancak ülkenin geçen yıl 3,6 trilyon dolar ihracat geliri düşünüldüğünde, “ABD’ye muhtaç değiliz.” görüşü ortaya çıkıyor. Üstelik Ukrayna meselesinde ABD-Avrupa çelişkisi düşünüldüğünde Avrupa pazarı yeniden önem kazanıyor. Son dönemde Avrupalı yetkililerin Çin’e yönelik ılımlı açıklamaları da bu süreci hızlandırabilir.

ÇATIŞMA VE İŞBİRLİĞİ

Çin’de “çelişki teorisi” (矛盾理论maodunlilun), hem Çin antik felsefesinin hem de çağdaş Çin düşüncesinin merkezinde yer alır. Bu teori, evrendeki her şeyin zıtlıklar içerdiğine ve bu zıtlıkların bir arada var olarak değişim ve dönüşümü doğurduğuna dikkat çeker.

Mao, klasik Marksist-Leninist diyalektiği Çin felsefesiyle harmanlayarak özgün bir teori geliştirdi ve“Çelişki Üzerine” adlı yazısında bunun en ileri teorisini oluşturdu.

Çin, ABD ile ilişkilere bu felsefeden bakıyor. Yani bir yandan çatışma ve rekabet, diğer yandan işbirliği ve uzlaşı.

Çinliler bu sürecin, ekonomileri için bir dayanıklılık testi olacağını düşünüyor. Bir yandan da şu düşünce hâkim, önceki ticaret savaşı ABD açısından ters tepti. İleri teknoloji ve yapay zekâ alanlarında yaptırımlar ‘sayesinde’ atılım yaptık. Trump’ın DeepSeek açıklandığında tepkisini hatırlayın: “Bu, Silikon Vadisi için bir uyanış çağrısı olmalı!”

Elbette Çin ekonomisinin yapısal sorunları bu süreçte derinleşecektir. Ülkede ciddi bir deflasyon riski var, aşırı üretim, emlak krizi ve genç işsizlik gibi konular Pekin’in bu süreçte başını daha da artırabilir. Fakat esas olan, Çin kamu ekonomisi, “Reform ve Dışa Açılma” dönemine rağmen gücünü korudu. Çin’in en büyük 16 şirketinin 15’i devlete ait. Ayrıca özel sektör üzerinde hatırı sayılır bir ÇKP denetimi ve ağırlığı bulunuyor.

Tüm bunları düşündüğümüzde ABD, Çin’i çevreleyeyim derken kendini dünyadan izole edilmiş bir hâlde bulabilir.

Çin ABD