ABD ticaret savaşlarıyla AB’yi esir almaya çalışıyor
AB-ABD Zirvesi’nde Trump döneminden beri süren karşılıklı ticaret kısıtlamalarının çözüme kavuşturulması bekleniyordu. Ancak ABD’nin kendi çıkarlarını AB’ye dayatmak istemesi bir anlaşmaya varılamamasına sebep oldu. Dr. Tuğçenur Ekinci Furtana konuyu Aydınlık Avrupa'ya değerlendirdi
Avrupa Birliği - Amerika Birleşik Devletleri Zirvesi 20 Ekim Cuma günü ABD’nin başkenti Washington’da toplandı. Zirveye iki tarafı en üst düzeyde temsil edecek şekilde Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile ABD Devlet Başkanı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken katıldı. Zirvede, özellikle ticaret kotalarının hafifletilmesinin görüşülmesi bekleniyordu. Ancak bu gündeme oldukça az yer verildi ve kotalarla ilgili sınırları belirli bir uzlaşmaya varılamadı. Zirvede yaşanan anlaşmazlığın siyasi nedenlerini İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Tuğçenur Ekinci Furtana ile konuştuk.
Zirve sırasında Londra merkezli Financial Times gazetesi tarafından “AB-ABD zirvesi neden ticarette herhangi bir atılım sağlamayacak?” başlığıyla yayınlanan raporda, taraflar arasında uzlaşma sağlanamadığı belirtildi. AB ile ABD, ABD eski Devlet Başkanı Donald Trump döneminde başlayan “transatlantik gümrük savaşını” sona erdirmek üzere bir araya geldi. Ancak rapora göre “farklılıklar uzlaşmaz görünüyor”.
UKRAYNA’YA AB, ABD ZORUYLA DESTEK OLDU
Furtana, bu farklılıkların ABD’nin kendi dış politikasını AB’ye dayatmak istemesinden kaynaklandığını ifade etti. AB’nin bağımsız politikalar izlemeyi amaçladığını ancak ABD’nin kendi politikalarını ona dayattığını ifade eden Furtana, Ukrayna ve İsrail örneğini vererek şunları ifade etti: “ABD, AB’den henüz istediğini alamamış bunu görüyoruz. ABD, küresel siyasette AB’nin kendi yanında koşulsuz şartsız durmasını bekliyor. Ukrayna’da örneğin, ABD’nin zoruyla destek oldu AB. İsrail konusunda da ABD’nin istediği doğrultuda hareket ediyor ama bu nereye kadar sürecek? İç kamuoyunun bu politikayı değiştirmek yönünde bir baskısı var.”
AB BAĞIMSIZ POLİTİKA İZLEMEK İSTİYOR
“AB, bağımsız politika izlemek istediği için bu ticaret savaşı bitmiyor.“ diyen Furtana, ABD’nin de AB’nin her istediğini vermeyerek onu kendine mecbur bırakma politikasını devam ettirmeye çalıştığını ifade etti. Ayrıca, ABD’nin AB haricinde de bir uluslararası politika aracı olarak ticaret kısıtlamalarını kullandığına dikkat çekti.
Raporda, ABD’nin AB’den ithal ettiği çelik ve alüminyuma uyguladığı gümrük vergilerini şartlı olarak kaldırmayı teklif ettiği belirtildi. ABD, AB’nin aynı vergileri Çin’den ithal edilen ürünlere uygulaması şartını koştu. AB tarafı ise, uluslararası ticaret kurallarına atıf yaparak önce sübvansiyon soruşturması yürütülmesi gerektiğinin altını çizdi. Bu anlaşmazlığın nedenini Furtana şöyle ifade etti: “ABD, Çin’i güçsüzleştirmeye odaklanmış durumda. Oysa AB, kendi çıkarlarını da gözetmek zorunda olduğu için Çin ile ticari ilişkilerini bitirmek istemiyor. AB, ABD’nin önerdiği yaptırımları uygulamayı kabul ederse bunun çok daha ciddi ekonomik ve siyasi sonuçları olacaktır.”
ABD KENDİ KOYDUĞU KURALLARI ÇİĞNİYOR
Furtana, ABD’yi kendi koyduğu uluslararası ticaret kurallarını ve uluslararası hukuku çiğneyen bir ülke olarak tanımladı. ABD ile AB’nin yayınladığı ortak bildiride, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarının güncellenmesi de öne çıkmıştı. Bu ihlallerin, gelişmekte olan ülkelerin ihracatına ciddi zararlar verdiğini ifade eden Furtana, bu süreçte birçok sektörün yok olma tehlikesiyle karşılaştığına dikkat çekti.
Zirve sonunda AB ile ABD’nin yayınladıkları ortak bildiride “ekonomik işbirliğinin güçlendirilmesi” başlığı altında, herhangi bir anlaşmaya varılamadığını gösteren genel geçer tabirler kullanıldı. Bildiride yeşil dönüşüm, teknoloji transferi ve işbirliğinin geliştirilmesi üzerinde çalışılacağı ifade edildi. Çelik ve alüminyum ile kritik minerallerin ticaretiyle ilgili de gerekli anlaşma sağlanamadı, çalışmaların devam ettiği belirtildi. Furtana, esas gündemde bir anlaşmaya varılamadığı için bu kavramların öne çıkarıldığını belirterek “Sürdürülebilirlik, çevre, yeşil ekonomi gibi klişe konulara değinilmiş yalnızca. Gerçek konudan sapılmak istendiğinde ülkeler raporlarına bunları ekliyor.” dedi.