ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi'nde yeni hegemonya alanlarının izleri: Kritik mineraller
Çin, ABD'nin önündeki en önemli jeopolitik zorluk. Hint-Pasifik bölgesi, mücadele alanı olacak. ABD Başkanı Biden’ın 'Rusya ve Çin ile askeri ve ekonomik anlamda mücadele edileceği' sözlerinin arkasında yatan sebep kritik minerallerdir
Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi; Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yürütme organı tarafından düzenli olarak hazırlanan ve Kongre’ye sunulan, ülkenin temel ulusal güvenlik endişelerini, sorunlarını ve belirten ve yönetimin bu endişeleri nasıl gidermeyi ve sorunları nasıl çözmeyi planladığını açıklayan bir belgedir. En son olarak da 12 Ekim 2022 tarihinde yayınlandı.
12 Ekim 2022 tarihli Ulusal Güvenlik Belgesi “Sonuç” bölümü dahil olmak üzere beş bölümden oluşmakta, birinci bölümde; Soğuk Savaş sonrası dönemde büyük güçler arasında bir sonraki adımı şekillendirmek için bir rekabet ile, iklim değişikliği, gıda güvensizliği, bulaşıcı hastalıklar, terör, enerji kıtlığı veya enflasyon gibi sınırları aşan ortak zorluklarla mücadele gibi iki stratejik zorluktan bahsedilmektedir. İkinci bölümde ABD'nin gücü, bu gücü artırmak için demokrasinin güçlendirilmesi, insana yatırım gibi hususlar yer almaktadır. Üçüncü bölümde küresel sorunlar ortaya konarak, Rusya, Çin politikaları ile iklim ve enerji güvenliği, küresel salgınlar ve biyolojik savunma, gıda güvensizliği, silah kontrolü ve yayılmasının önlenmesi, terörizm, siber alan güvenliğinin sağlanması hususlarında öncelikleri ve ABD politikalarının nasıl olacağı açıklanmaktadır. Dördüncü bölümde ise Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgelere göre stratejileri açıklanmış; Hint-Pasifik, Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Arktik bölgesiyle ilgili tespitler ve muhtemel politikalar belirtilmiştir.
DIŞ MÜDAHALE İÇİN İKNA ÇALIŞMASI
Belge, ilk okunduğunda geleneksel ABD dış politika çizgisinden çıkılmadığı ve Amerika’nın ulusal çıkarlarının ve menfaatlerinin ön plana alındığı görülmekte ve bu hususların güvenliğinin sağlanması için askeri seçenek dahil olmak üzere her türlü tedbirlerin alınacağı belirtilmektedir. Belge tamamen ABD hegemonyasını ve egemenliğini dünya üzerinde genişletmeyi amaçlayan ve bu amacı gerçekleştirmek için de öncelikle kendi kamuoyunu ikna etmeyi ve inandırmayı planlamaktadır. Kendi kamuoyunu yeni hegemonik politikaları konusunda ikna edebilmek amacıyla birinci bölümde ABD’nin vizyonu ve rolü ayrıntılı ve coşkulu şekilde anlatılmıştır. Yine kamuoyuna yönelik olarak “Dünyanın genelinde Amerikan liderliğine duyulan ihtiyaç her zamankinden daha fazladır.” şeklinde açıklama yapılarak ABD yönetiminin dünya için ne kadar önemli bir misyonu olduğunu göstermektedir. Yine, “ABD bugün, uluslararası sistemin geleceğini şekillendirmek için stratejik bir rekabetin ortasındadır.” açıklamasıyla ABD’nin bu küresel barış ve demokrasi mücadelesinde büyük bir rekabetin içinde olduğu ve bunun desteklenmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Tabi burada Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinin dışında genel olarak ABD’nin diğer ülkelere müdahale etme usulleri içinde öncelikle kendi kamuoyunu ikna çabasının yer aldığını belirtmek gerekmektedir. Amerika Birleşik Devletleri stratejik çıkarları için müdahale etmesi gereken ülkeler için şartların oluşmasını beklemekte ancak bu bekleyişi kendisi harekete geçirdiği hedef ülke iç dinamiklerini harekete geçirerek şartlarının olgunlaşmasına kadar sürdürmektedir. Hedef ülkedeki kendi sempatizanları ya da işbirlikçileri vasıtasıyla ülke basınında müdahale konusuyla ilgili haberler ya da açıklamalar yapılmakta, iddialar ileri sürülmektedir. Bu haberler ABD propaganda mekanizması tarafından kullanılarak öncelikle kendi iç kamuoyu konu hakkında olgunlaştırılmakta, ardından uluslararası kamuoyu şekillendirilmekte ve müdahale koşulları hazırlanmakta ve söz konusu ülkeye müdahale edilmektedir.
RUSYA VE ÇİN ESAS HEDEF
Belgeye ayrıntılı şekilde bakıldığında ABD’nin dünyanın tartışmalı meselelerini ve çatışmalarını ya da bu iddiaları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak ve hegemonyasını sürdürebilmek için öncelikle kendi iç kamuoyunu ve Kongresi’ni ikna etmeye yönelen ve halkı yüceltmeye çalışan açıklamalarla dolu olduğu görülmektedir. Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde sayfa ayrılan iki ülke yer almaktadır. Bunlardan birisi Rusya, diğeri ise Çin Halk Cumhuriyeti'dir.
Rusya ve Çin ile ilgili açıklamalar tamamen küresel rekabetin ve ABD ulusal çıkarları için gerekenlerin askeri, ekonomik, siyasal alanlarda yapılacağını ve yapılması gerektiğini açıklarken, taraflarla işbirliğinin önemi de vurgulanmakta, ancak bu işbirliğinin gerçekleşmesi için otokrasiden uzaklaşmış yönetimlerin olması gerektiği belirtilmektedir. Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti ile ilgili açıklamalarda mücadelenin ekonomik, siyasi, askeri alanları içerdiği belirtilse de aslında esas amacın Belgenin “İklim ve Enerji Güvenliği” başlığı altında yapılan “Uzun vadeli enerji güvenliğinin temiz enerjiye bağlı olduğu, bunu sağlamak için ise ‘kritik mineral tedarik zincirlerine erişimi güvence altına almak.” şeklinde yazılan satırlardan anlaşılmaktadır.
Esas konunun “Kritik mineraller ve bunların uzun vadeli erişimi ve tedariki” olduğu anlaşılmaktadır. ABD’nin kritik mineralleri gündeme alması oldukça anlam içermekte, konunun sadece temiz enerji ve iklim olmadığı, bugün küresel alanda uyguladığı politikalardan anlaşılmaktadır. O zaman aklımıza neden sorusu kritik mineraller ve bu kritik minerallerin bugünkü politikasında ne gibi etkileri olduğu sorusu geliyor.
Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) Mart 2022 tarihinde “Temiz Enerji Dönüşümlerinde Kritik Minerallerin Rolü” raporu yayınladı. Bu raporda; temiz enerji teknolojileriyle çalışan enerji sistemiyle fosil yakıtla çalışan enerji sisteminin mineral gereksinimlerinin farklı olduğu ve bu dönüşümde çok daha fazla mineral kullanılacağı belirtilmektedir. Yine, elektrikli arabalarda kullanılan bataryaların performansının uzunluğu ve enerji yoğunluğu için lityum, nikel, kobalt, manganez, grafit gibi madenler; rüzgâr türbinleri ve elektrikli araç motorları için nadir toprak elementler; elektrik şebekesinin genişlemesi için büyük miktarda bakır ve alüminyum gereksinimi ve güneş panelleri için ise bakır, silikon ve gümüşe olan ihtiyaç temiz enerjiyi sağlayacağı belirtilmektedir.
Raporda, 2050 yılında net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için gereken enerji dönüşümünde kritik mineral talebi 2040 yılında 2020 yılına göre 6 kat artacağı belirtilmekte, 2040 yılında lityum talebinin 2020'ye göre 42, grafit talebi 25, kobalt talebi 21, nikel talebi 19 ve nadir toprak elementleri talebinin de 7 katına çıkacağı, 2040'ta elektrikli araç ve batarya depolamada kullanılan lityumun toplam talebinin yaklaşık %90'ının enerji sektöründeki dönüşümden kaynaklanacağı beklenmektedir.
KRİTİK MİNERALLERİN DÜNYADAKİ DAĞILIMI
Bu mineralleri “kritik” yapan hususlar ise üretimlerinin az sayıdaki ülkelerde toplanması, yeni projelerin hazırlanması ve tamamlanmasının uzun sürmesi, arzın güvenliği, sürdürülebilirliği, yüksek fiyatlarıdır. Kritik minerallerin tam olarak neler olduğu ve hangi ülkelerde bulunduğu ise raporda ayrıntılı şekilde belirtilmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) raporunda, temiz enerji dönüşümü gerekli olan kritik minerallerin rezervleri, üretimi, ayrıştırılması ve ihracatı belirli ülkelerin denetimi altında olduğu görülmektedir. Bu ülkeler arasında Çin Halk Cumhuriyeti’nin dünyanın kanıtlanmış en büyük nadir toprak elementleri rezervlerine sahip olarak ve bu elementleri en fazla tüketen ve ihraç eden ülke olarak ön plana çıkmaktadır. Yine Çin’in işleme ve ayrıştırma süreçlerinde nadir toprak elementlerinin üretiminin %90’ını tek başına kontrol ettiği, arta kalanını ise Avustralya ve Myanmar’da olduğu görülmektedir. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin (DKC) kanıtlanmış kobalt rezervlerinin yarısına sahip olduğu, diğer üreticinin ise Çin olduğu, lityumun önde gelen üreticisi ve ihracatçısının ise Avustralya ve Çin olduğu görülmektedir. Güneş enerji sistemlerinde kullanılan İndiyum mineralinin %50’sinin Çin’de diğerlerinin ise Belçika, Kanada, Japonya ve Güney Kore’de olduğu, galyum mineralinin Çin’in en büyük ayrıştırıcı olduğu, batarya teknolojileri, elektrikli araçlar için kullanılan grafit mineralinin ise Çin, Hindistan ve Brezilya’da olduğu, batarya teknolojisinde kullanılan Vanadyum mineralinin ise Çin, Rusya ve Güney Amerika’da olduğu, rüzgar enerjisinde kullanılan berilyumun Çin, Brezilya, Mozambik, Madagaskar ve Portekiz’de olduğu, nikelin ise Rusya, Endonezya ve Filipinler’de olduğu görülmektedir.
Kritik minerallerin küresel ölçekteki rezerv dağılımı genel olarak değerlendirildiğinde sadece Çin, Avustralya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Şili, Rusya, Brezilya’dan oluşan altı ülkenin kobaltın %66’sına, nikelin %52’sine, bakırın %33’üne, lityumun %84’üne, gümüşün %33’üne ve diğer nadir toprak elementlerinin %70’ine sahip olduğu söylenebilir.
HİNT-PASİFİK'TE YENİ POLİTİKALAR
Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) Mart 2022 tarihinde “Temiz Enerji Dönüşümlerinde Kritik Minerallerin Rolü” raporu ve ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde yazılanlar birlikte değerlendirildiğinde, ABD’nin neden Hint-Pasifik bölgesine ağırlık verdiği anlaşılmaktadır. Kritik minerallere sahip olan ülkelerin başında Çin Halk Cumhuriyeti gelmektedir. Yine Avustralya, Güney Kore, Japonya, Endonezya, Filipinler, Myanmar gibi Pasifik bölgesi ülkelerin birçok kritik minerale ev sahipliği yapması ABD’nin bu bölgeye olan iştahını kabarmaktadır.
ABD söz konusu kritik minerallere ulaşmak, bunları çıkarıp, ayrıştırmak ve kendi ekonomisine kazandırmak amacıyla uzun vadeli planlarına şimdiden başlamıştır. Bunu sağlayabilmek için de Hint-Pasifik bölgesinde kendisine ideolojik, siyasal, ekonomik anlamda rakip gördüğü, daha doğrusu kendi politikalarına uygun hareket etmeyen ülkelere karşı yeni politikalar üretmektedir. Bu ülkelerin başında da Çin gelmektedir. Diğer ülkeler ya müttefiklik ilişkisi içinde hegemonya altına alınmış ya da Mozambik gibi Afrika ülkeleri iç siyaseten karıştırılarak kendilerine müzahir hükümetlerin kurulması için çalışılmaktadır.
Tekrar ABD Ulusal Güvenlik Belgesine dönecek olursak; Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) Amerika’nın önündeki en önemli jeopolitik zorluk olduğu, izlenecek politikaların sonuçlarının en keskin biçimde şekilleneceği yerin Hint-Pasifik bölgesi olduğu ve zor bir sürecin izleneceği, bu zorluğun da önemli küresel boyutları olduğu belirtilmektedir. Ulusal Güvenlik Belgesinde yazan bu cümlelerin ve ABD Başkanı Biden’ın göreve geldikten sonrası yaptığı açıklamada belirttiği “Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti ile askeri ve ekonomik anlamda mücadele edileceği” sözlerinin arkasında yatan sebep “KRİTİK MİNERALLER” ve bunların arzı ve tedarik zincirinin kontrol altına almaktır.
Sonuç olarak, Ortadoğu ve Kafkasya bölgesinin petrol ve doğalgaza dayalı enerji üstünlüğü ve jeopolitik önemi temiz enerji ve sürdürülebilir enerji ihtiyacını karşılayacak kritik minerallerin olduğu Hint-Pasifik bölgesine doğru kaymaktadır.
* Doçent Doktor-Gaziantep Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi