ABD, Yunanistan'daki varlığını artırıyor: Türkiye ve Rusya'ya ortak kuşatma
ABD'nin Yunanistan’a asker ve silah yığmasını Aydınlık'a değerlendiren Amiral Cem Gürdeniz, Türkiye ve Rusya’nın birlikte kuşatıldığına dikkat çekti. Gürdeniz, 'İki ülke, karşılıklı güvensizlik yaratacak hamlelerden uzak durmalı' dedi.
Yunanistan ve ABD, Karşılıklı Savunma İşbirliği Anlaşması (MCDA)'nı 3 yıl içinde ikinci kez güncellemeye hazırlanıyor. İlk kez 1990 yılında imzalanan, ardından 5 Ekim 2019'da Pompeo ve Dendias'ın imzaladığı bir protokol ile güncellenen Karşılıklı Savunma İşbirliği Anlaşması; ABD'nin ülkedeki her askeri tesisi kullanmasına olanak vermiş, Girit'teki Suda Üssü'nün genişletilmesini, Stefanovicio, Larissa ve Alexandroupoli üslerinin altyapısının ABD'ye sağlanmasını ve Dedeağaç'a bir deniz üssü kurulmasını karara bağlamıştı. Fakat Yunanistan'da bir kesim tarafından "ABD işgali" olarak protesto edilen bu güncelleme de Washington'a yetmedi. Bölgede arzu ettiği altyapıya kavuşamadığını değerlendiren ABD, ikinci bir güncelleme için Atina'nın kapısını çaldı. Anlaşma kapsamının genişletilmesi için yapılan görüşmelerde iki taraf da ciddi bir ilerleme kaydettikleri yönünde açıklamalar yaptı. İkinci güncelleme görüşmelerinin ipuçlarını ise Yunan To Vima Gazetesi yazdı.
20'DEN FAZLA ÜSSE KONUŞLANMA TALEBİ
To Vima Gazetesi'nin haberine göre, ikinci güncelleme çalışmalarında ABD tarafından bölgedeki askeri varlığın artmasını sağlayacak bazı talepler geldi. Temelde iki talepte bulunan ABD, ilk olarak anlaşmanın her yıl değil 5 yılda bir uzatılmasını isterken, ikinci olarak da ABD askerlerinin konuşlanma yerlerine yenilerinin eklenmesini önerdi. Haberde ABD'nin 20'den fazla yeni konuşlanma yerinin bulunduğu bir belge sunduğunun konuşulduğu aktarıldı.
To Vima, görüşmelerde Suda Üssü gibi yeni bir daimi üs kurulmasının ele alınmadığını, İskiri Adası'nın da yer aldığı önerilen yeni konuşlanma yerlerinin halihazırda Yunan ve ABD birliklerinin ortak faaliyetler yürüttüğü ya da NATO altyapısı olan yerler olduğunu belirtti.
Gazete, mutabakat sağlanması halinde yeni anlaşmanın uygulanmasının zor olmayacağını, zira teknik ve hukuki detayların önceki anlaşmayla ilgili müzakerelerden bilindiğini kaydetti.
18 Şubat'ta konuyla ilgili bir açıklama yapan Yunan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Alexandros Papaioannou, "Amerikan üslerinden bahsettiğimizde, Soğuk Savaş döneminde bulunan ABD üslerini ifade etmiyoruz. Artık farklı çerçeveler söz konusu ve taraflar, ABD'yle savunma işbirliği konusunda tamamen farklı bir yoldan hareket ettiler" demişti.
YUNANİSTAN'A YIĞINAK KRİZ ANINA HAZIRLIK
ABD'nin Yunanistan'daki askeri varlığını genişletme hamlelerini Aydınlık'a değerlendiren Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, şunları söyledi:
"ABD, Türkiye ile Yunanistan arasındaki çelişkiyi kullanarak post-hegemonik dönemin üslenme ortamını sağlıyor. Dedeağaç ve Girit'e yatırım yapıyor. Türk-Yunan sorunları bu aşamaya gelmese ABD bunu kullanamazdı. Büyük bir fırsat yakaladı ve onu şimdi avantaja çeviriyor. Yunanistan zannediyor ki ABD onları korumak için geliyor, ama buzdağının altı çok farklı. Gerçekte olan şudur: ABD'nin dünyadaki tüm kriz alanlarına kendi çıkarları çerçevesinde müdahale edecek konvansiyonel kapasitesi çok geriledi. Rusya'nın askeri alanda büyürken, nükleer anlamda ABD için en ciddi tehdit olması; Çin'in Rusya ile yaptığı ittifak sonucu Avrasya'nın kuzey ve doğu sahillerinin Rus ve Çin kontrolüne geçmesi, Pasifik'te çok büyük bir jeopolitik kırılma yarattı. ABD bu yükselen güç alanını tek başına karşılayamıyor. 293 gemiyle bunu karşılayamazlar. Karşılarındaki A2/AD yetenekleri çok arttı. Dolayısıyla gemilerinin çoğunu Pasifik'e konuşlandırmak zorundalar. Akdeniz ve Atlantik’te bırakacakları gemi sayısı az olacağına göre güç kaybını neyle dengeleyecekler? Üslerle, yığınaklar, vekil durumundaki Yunanistan gibi devletler ve oydaşma sağlayabilirlerse NATO ile. Burada gerek Rusya’nın güneyden çevrelenmesi gerekse önemli bir kriz anında kendi çıkarlarına göre müdahale edebilmeleri için altyapının önceden hazır olması lazım. O yüzden Yunanistan'a bu kadar yatırım yapıyorlar. O nedenle B1'leri Norveç'e gönderdiler, geçen hafta Karadeniz'in üzerinde uçurdular, Sigonella'da NATO'ya Global Hawk Üssü kurdurdular…
DEDEAĞAÇ-GİRİT HATTI
"ABD için ağırlık merkezi Pasifik, ama Akdeniz de çok kritik. İsrail'in güvenliği, enerji jeopolitiği ve Kenar Kuşak burada kesişiyor. Rusya'nın ithalat ve ihracatının yüzde 65'i buradan geçiyor. Bu aksı batıdan kontrol eden en önemli aks ise Dedeağaç-Girit hattıdır. Bu yığınak Afrika için yapılıyor tezviratı doğru değil. İtalya’da ve İspanya’da Amerikan üslenmesi devam ediyor zaten. Diğer yandan bu aks Balkanlar için de çok önemli. Gelecekte Balkanlara Karadeniz üzerinden bir harekât olduğu zaman Türkiye buna izin vermeyecektir. 2. Dünya Savaşı'nda yaptığının aynısını yapacaktır. Dolayısıyla oradaki yığınağı Dedeağaç, Bulgaristan ve Romanya üzerinden, karadan yapacaklardır. Bir kısım yığınak da şüphesiz Tuna üzerinden sağlanacaktır. O yüzden Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve Moldova hattı çok önemli. Bir taşla iki kuş vuruyorlar. NATO'daki en Amerikan karşıtı ülke Yunanistan'dı. Hem Yunanistan'daki anti-Amerikancılık duygusunu öldürdüler, hem de Yunanistan'ı koruyorum adı altında Yunanistan'daki bütün üslere konuşlanıyorlar. Bir de Dedeağaç'ı genişletip deniz üssü yapıyorlar. Neocon Türkiye düşmanı, Michael Rubin ne diyor, 'Girit Adası Ramstein ve Okinawa ile özdeşleşecektir.' Bunlar çok önemli ve emperyalist mesajlar.
RUSYA VE TÜRKİYE'NİN KUŞATILMIŞLIĞI AYNI DÜZEYDE
"Rusya, jeopolitik olarak Türkiye'nin bir rakibidir. Çünkü nefes borusu bizden geçiyor, Avrasya'daki Rus jeopolitik etki alanı Türk dünyasıyla güneyden kuşatılmış durumdadır. Bu nedenle Romanov’lar döneminde 13 kez savaşmışız ama Atatürk-Lenin dostluğuyla başlayan süreç ile bir nevi jeopolitik düzlemde barış içinde birlikte yaşama prensibi oluşmuş. Her iki ülke de karşılıklı denge ve çıkarlara saygı içinde son 100 yıldır savaşmadan ve hatta iş birliğini her geçen dönem artırarak bugünlere geldi. Türkiye NATO üyesi olmasına ve ABD kışkırtmalarına rağmen bu dengeyi son 75 yıldır mükemmel şekilde korudu. Bugün Rusya ve Türkiye'nin jeopolitik kuşatılmışlığı aynı düzeyde. Türkiye güneyden ve batıdan bir kuşatma altında. Doğuda İran ve Rusya'nın olması Türkiye için önleyici faktörler. Bugün Batı ve Batı'yla hareket eden Arap alemi Türkiye'yi çevreliyor. Rusya da aynı durumda. Baltık'tan çevrelendiler. Polonya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Ukrayna ve Gürcistan üzerinden çevrelenmeleri her geçen gün artıyor. ABD bu ülkeleri yeni dönemde yoğun şekilde kullanacağını açıkça söylüyor. Türkiye'yi de bu süreçte Karadeniz'den zorluyorlar. Montrö rejiminin sahibi olmamıza rağmen Rusya’ya karşı hamlelerde bulunmamızı teşvik ediyorlar. İçimizdeki mandacılar da bu tuzaklara çanak tutuyorlar. Örneğin böyle bir jeopolitik fırtına döneminde, Türkiye'nin Karadeniz'de ABD gemileriyle geçiş eğitimi yapması, stratejik bombardıman uçaklarına destek vermesi anlaşılabilir gibi değil. Beni 15 Temmuz 2016 gecesi ateş gücüyle terbiye etmeye çalışan bir güce karşı, ona denge olacak bir gücün aleyhine hamle yapamayız. 100 yıl önceki şartlar oluşmuştur, 100 yıl önceki jeopolitik manevra ihtiyacı neyse bugünde aynısıdır. Azerbaycan'da bu yapıldı ve çok da başarılı oldu. Çin ile Orta Kuşak yapılarak bir manevra alanı açıldı ve lehimize oldu. Şimdi Türkiye, Kırım ve Uygur sorunlarını bahane ederek emperyalizmin Türk-Rus ve Türk-Çin dostluğunu baltalamasına müsaade etmemelidir."
KENAR KUŞAK'I TÜRKİYE BİTİRİYOR
"Kenar Kuşak; ABD'nin 20. yüzyıldaki en büyük jeopolitik enstrümanıydı. Amerikalı diplomat George F. Kennan'ın 'Long Telegram'ıyla deklare edilen çevreleme (containment) doktrini ile ABD'nin Truman Doktrini ve Kenar Kuşağın içinin doldurulması sağlandı. Rusya'yı sıcak denizlere çıkarmamayı hedefleyen, çevreleme (containment) doktrini NATO'nun kurulma gerekçelerinden birisi oldu. Bu dönemde Türkiye, kaşı gözü için NATO'ya alınmadı. Temel nedeni Türk boğazları; ikincisi de yeni kurulan İsrail'e destek ihtiyacı vardı. İsrail'in kuruluşunda Şah döneminin Farsileri yani İran ile Türkiye en önemli koruyucu devletler oldu. Türk Dışişleri de buna odaklıydı. Bu arada Türk-Yunan sorunları dondurulmuştu. Türk-Yunan sorunları; 1955'ten sonra İngiltere'nin kışkırtmalarıyla ortaya çıktı. Çünkü İngilizler Malta'dan çekilmişti ve Kıbrıs'ta kalmaları gerekiyordu. Kıbrıs'ta anti-İngiliz hareketler başlayınca, İngilizler de Türk-Rum düşmanlığını körükleyerek okları kendilerinden Türklere çevirdiler. Atatürk'ün Selanik'teki evinin bombalanması, 6-7 Eylül Olayları, Kıbrıs'ta yaşanan saldırılar ile dengedeki Türk-Yunan ilişkileri zedelendi. Aslında 1955'e kadar Türk-Yunan ilişkileri ABD'nin istediği gibi gidiyordu: Denizci bir Türkiye yoktu, Yunanistan'a karasularını 3 mile çek demiyor, hatta 64'te kendisi de altı mile genişletiyordu. Bırakalım herşeyi, Türkiye, NATO'ya Ege ve Akdeniz'deki deniz komuta sorumluluğunu nasıl bize vermezsin diye itiraz bile etmedi. Kıbrıs olayları ve Kıta Sahanlığı sorunu olmasa Ege ve Akdeniz uyanışımız başlamazdı. Soğuk Savaş bittikten sonra Türkiye güçlendi, nüfusu arttı, ulusalcı bilinç canlandı ve Türkiye, 'Ne yapıyoruz biz' diye sorgulamaya başlayarak durumu lehimize çevirmenin hesaplarını yapmaya başladı. Bugün Kenar Kuşak çöküyor. Türkiye tavrını 1990 sonrası açıkça belli etti. 15 Temmuz'da Türkiye'ye; 'Sen madem Kenar Kuşak'ta itiraz ediyorsun, seni ateş gücüyle düzelteceğim' denildi. Türkiye'nin 15 Temmuz sonrası yaptığı rota değişikliği, bir annenin kendi evladını koruması gibidir. Hangi iktidar olursa olsun bunu yapması gerekir."