ABD’den tehdit muhtıraları - 3: ‘İsrail Akkuyu’ya saldırabilir’
ABD, Türkiye’nin PKK/PYD ile mücadelesine karşı önce yaptırım sopasını gösterdi ardından Rubin’in kaleminden Türkiye Hükûmeti’ne muhtıralar vermeye başladı. ABD’nin tehdit muhtıralarını aynen yayınlıyoruz
İsrail Türkiye'nin nükleer santralini devre dışı bırakmalı mı? Türkiye'nin Akkuyu nükleer santrali 2025'te deneme faaliyetine başlayabilir. Türkiye'nin Mersin yakınlarında bir nükleer santral inşa etmek için Rusya ile işbirliği anlaşması imzalamasının üzerinden 15 yıl kadar geçti.
Böyle bir nükleer santralin faaliyete geçmesine asla izin verilmemeli.
Türkiye büyük bir sismik bölgedir. Türkiye'yi her birkaç yılda bir yıkıcı depremler vurur. Türkiye'nin inşaat sektöründeki yolsuzlukları saymasak bile Akkuyu santrali tüm Avrupa için savunulamaz bir tehlike oluşturmaktadır.
DİNAMİKLER SONSUZA DEK DEĞİŞECEK
Daha büyük bir tehlike ise Türkiye'nin nükleer santralini nükleer silah için parçalanabilir malzeme elde etmek için kullanma olasılığıdır. Türk yetkililer ve hatta Amerikalı meslektaşları, Akkuyu santralinin nükleer silahların yayılmasını önleyici nitelikte olduğunu söyleyebilir.
“Yayılmanın önlenmesi” hiçbir zaman mutlak bir ifade değildir. İran'ın Buşehr'deki sivil nükleer reaktöründe olduğu gibi, sorun hiçbir zaman sivil enerji tesisindeki saptırma olmamış, daha ziyade sivil programın gizli bir programa yönlendirmek için kılıf olarak kullanılması olmuştur.
Türkiye'de kurulacak bir nükleer santral bölgenin dinamiklerini sonsuza dek değiştirecektir. Türkiye hem sınırlarını belirleyen asırlık anlaşmalara açıkça meydan okuyan irredantist bir güç hem de adı konmamış bir terör sponsorudur. Erdoğan hem HAMAS'ı hem de Heyet Tahrir Şam'ı açıkça destekliyor ve hem Suriye'deki el-Kaide üyelerine hem de DEAŞ'a yardım ettiğine dair çok sayıda kanıt var.
YANIT VERMEKTEN BAŞKA ŞANSI YOK
Türkiye nükleer silaha sahip olursa sadece diğer bölge devletlerine yönelik tehditlerini yerine getirmekle kalmaz, aynı zamanda kendi nükleer caydırıcılığının arkasında kendisini o kadar dokunulmaz hissedebilir ki cezalandırılma veya hesap verme korkusu olmadan terör sponsorluğunu artırabilir. Bu tür politik kaygılar, pek çok Batılı ülkenin İran'ın nükleer silah edinme olasılığını nasıl değerlendirdiğini yansıtmaktadır.
İsrail açısından nükleer silahın İran'dan mı yoksa Türkiye'den mi kaynaklandığı önemli değil. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Yahudi devletine saldırı çağrısı yapmaya devam ederse İsrail'in yanıt vermekten başka seçeneği kalmayacak.
TARİHTEN ÖRNEKLER
Burada geçmiş emsal teşkil ediyor: 1981'de İsrail jetleri, yakıt doldurulmasından kısa bir süre önce Fransız yapımı Osirak nükleer reaktörüne saldırdı. Sessiz diplomasi başarısız olmuştu ve Batılı liderler ya Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in sözde ılımlılığı hakkında hayalperest düşüncelere dalmışlardı ya da sadece İran'ın nükleer silahı olasılığının orada bir sorun olmadığını hesaplamışlardı.
Aynı dinamik, İsrail jetlerinin 2007'de imha ettiği doğu Suriye'deki Deyrizor yakınlarındaki el-Kebir plütonyum işleme tesisi için de geçerliydi. İsrail jetleri Osirak'ı yok etmek için yaklaşık bin mil uçtu. Tel Aviv ile Deyrizor arasındaki mesafe sadece 400 mildi ancak İsrail'in dolambaçlı rotası bunu belki de iki katına çıkardı. Tel Aviv ile Akkuyu santrali arasındaki düz hat mesafesi 325 milden biraz fazla.
GİZLİ SALDIRI
İsrail'in Türkiye'nin nükleer reaktörüne saldırması, Irak operasyonundan askeri anlamda kesinlikle daha kolay olabilir. Türkiye'nin aksine, İsrail'in F-35 Ortak Saldırı Savaş Uçakları var ve Türkiye'nin içine saldırmak için başka ülkelerin üzerinden uçması gerekmiyor.
Türkiye'nin F-16'ları silahsız Kürtlere ve Ermenilere saldırmada çok iyi ancak Erdoğan'ın pilotları tasfiye etmesi Türk Hava Kuvvetleri'ni eski halinin bir kabuğu haline getirdi. Türkiye'nin uçaksavar sistemleri olabilir ancak bunlar İran'ın güvendiği sistemlerden pek de iyi olmayabilir.
Fakat diplomatik olarak özellikle de NATO'nun kolektif öz savunma maddeleri nedeniyle Türkiye'ye yapılacak bir saldırının sonuçları derin olacaktır. İsrail (veya başka bir ülke) Akkuyu sahasına gizlice saldırır ve üstlenmezse bu tür endişeleri atlatmak mümkün olacaktır. Bu kadar çok komplo teorisini dile getirdikten ve müttefiklere zayıf istihbaratla dolu dosyalar sunduktan sonra Türkiye'nin kendi sözü anlamsızdır.
TÜM NATO KORKMALI
İsrail en cesuru olabilir ancak nükleer bir Türkiye'nin olduğu bir dünyada yaşamak istemeyen tek ülke değil. ABD de dahil olmak üzere diğer NATO ülkelerinin de Türkiye'nin nükleer programından korkmak için sebepleri var. Birçok NATO ülkesinin – özellikle de İsveç ve Finlandiya'nın – Türkiye'yi yerden yere vurmak için her türlü nedeni var. İsrail baş şüpheli olabilir ancak İHA'lar ve gizli teknoloji çağında diplomatlar, Kudüs'ün suçlu olduğuna dair kesin bir kanıt olmadan harekete geçmeyi reddedecektir.
2025'TE IŞIKLAR SÖNEBİLİR
Sonra, Türkiye'nin nükleer reaktörünü devre dışı bırakmanın başka yolları da var. Stuxnet virüsü İran'ın nükleer programını yıllarca geriye götürdü; Türkiye siber saldırılara karşı bağışık değil. İsrail, Türkiye'nin atom yazılımına bir virüs yerleştirmekten sorumlu olsa bile, NATO'nun bunu tepki göstermek için bir sebep olarak görüp görmeyeceği belirsiz.
Türkiye elbette buna öfkeyle tepki verecektir. Eğer Türkiye artık NATO şemsiyesi altında olmadığını anlarsa bu, değişken Erdoğan'ı ittifaktan çıkmaya zorlamak için yeterli olabilir ve böylece bir taşla iki kuş vurulmuş olur.
Türkiye Akkuyu'nun 2025'te devreye gireceğine inanıyor olabilir ama gerçekte o yıl nükleer santralin ışıklarının sonsuza dek söneceği yıl olabilir.