15 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD’nin çöküşü ne zaman başladı?

ABD’nin çöküşü ne zaman başladı?
A+ A-
DR. CÜNEYT AKALIN

Dünya ABD’yi tartışıyor. Neye niyet, neye kısmet. CNN’in patronu 1990’larda medya gücünü övmek için, “Kıyameti bile ekrana getireceğiz” iddiasında bulunmuştu. Bağdat’ta Harun Reşit Oteli’nin bahçesine aletlerini yerleştiren CNN televizyoncuları Bağdat’ın Amerikan bombardımanı altında yakılıp yığılışını ekrana getirdiler. Bize yıkımı seyrettirdiler.

Neye niyet, neye kısmet! Şimdi Arabı, Türkü, Afrikalısı, Hindi, Çinlisi ekranın karşısına geçmiş ABD’nin çöküşünü seyrediyor. Pandemi ile aklı sıra alay ederken, on binlerce insanını ölüme gönderen ABD yönetiminin çaresizliğini ekranda izliyoruz.

Saddam’ın ordusu ile alay edenlerin Arapları aşağılayanların, Başkan ile eyalet başkanlarının kayıkçı kavgalarını izliyoruz.

CNN patronu sözünü tam tutmuş sayılmaz, yıkıntı görüntülerini sansürlüyordu. Yine de her şey tabak gibi ortada. Aslında gözlerine perde çekmeyenler, “Saddam’ı ezdik” haberleri ile sarhoş olmayanlar, çöküşün işaretlerini daha önce görmüşlerdi. New Orleans’daki kasırganın yıkıntılarını değil, halkın çaresizliğini CNN olmasa bile kimi TV’ler ekrana taşımıştı. Sabah başyazarı Mehmet Barlas’ın “New Orleans'ın görüntülerini izlerken şaşırıyorum. Bunlar dünyanın en gelişmiş, en organize, en güçlü ülkesine ait olamaz” diye yazması, kendisini aldatmanın bir örneği olarak arşive girdi (Sabah, 4 Eylül 2005.)

New Orleans’da 2005 Eylülünde meydana gelen fırtınadan sonra Bilim Ütopya dergisinde yayınlanan “ABD göçüyor mu?” başlıklı bu yazı, teorik bir açıklamadan çok, bugüne kadar gelen, üstelik o sıralarda ABD paralı-görevli birliklerinin komşu Irak’ı yakıp yakışı ile iç içe geçen bir sürecin hatırlatılması olarak okunmalı.

ABD’nin kurulduğu yerlerden olan caz kültürü ile çağa damga vuran New Orleans “ABD’nin çöküşünün başladığı yer olarak mı anılacak? New Orleans faciasının çöküşün ipuçları ile dolu olduğunu kim inkâr edebilir?

NEW ORLEANS’IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

TV ekranlarına gelen çarpıcı görüntüler, düşündürücüydü. Her kasırga, kuşkusuz, geride yürekleri paralayan görüntüler ortaya çıkarır: Boğulanlar, sellere kapılanlar, yıkılan ağaçlar, su baskınlarına uğrayan evler vb. Ancak, ilk uyarıdan dört gün sonra patlak veren bir kasırganın ardından, fırtına dindikten, yağış kesildikten sonra, kentin merkezindeki çocuklara ve yaşlılara günlerce bir damla su ulaştırılamıyorsa, kasırganın ardından ortaya çıkan otorite (kamu otoritesi) boşluğunu yağmacılar ve silahlı çeteler dolduruyorsa, cesetler caddelerde yüzerken ırza geçme olayları artıyorsa, siyasal otorite ancak “vur emri” çıkartarak asayişi sağlamaya çalışıyorsa, ortada vahim bir sorun var demektir.

New Orleans’dan dünyaya yansıyan görüntüler, kamu otoritesinin yerini barbarlığa bıraktığı görüntülerdir. Nitekim herkes görüntülerden kendine göre sonuçlar çıkardı. Bir hafta önce benzer bir kasırgayı nerdeyse üç-beş sıyrıkla atlayan Kastro’dan, benzer sorunlarla boğuşan Chavez’e kadar birçok liderin yardım önerisine ne yanıt vereceğini bilemeyen “dünyanın en güçlü ülkesi” bir yandan da örselendi. Dünyanın en yoksul ülkelerinden gelen yardımlar (Uganda’dan para; Bangladeş, Namibya ve Tayland’dan yiyecek maddeleri) bir aşağılama anlamına mı geliyordu? ABD Dışişleri bir tek İran’ın yardım önerisini geri çevirdi. Ne demekse?

Kasırga’nın yakıp yıkıp, New Orleans’ı dümdüz edip geçişinden iki hafta sonra biraz soluklanan ABD otoriteleri gerekçeler bulmaya kalkıştılar:

-Fırtına son anda yön değiştirdi!

-Dünyanın her yerinde olur böyle şeyler!

-Amerikan tarihinin en korkunç kasırgası. Böylesi görülmedi.

-Doğal afet… Önüne geçilemez.

Bu açıklamalar kimseyi ikna etmedi, olsa olsa gerekçeleri öne sürenleri daha güç durumlara soktu. New Orleans valisi yetkilileri suçluyor “kıçınızı biraz kaldırın” diye haykırıyordu. Yetkililer, tepkiler karşısında, yenilginin sorumluluğunu birbirinin üzerine yıkmaya çalışıyor, birbirini suçluyorlardı.

Yağmalanan marketlere, kent merkezinde “yardım” diye inleyen büyük çoğunluğu zenci yaşlı ve çocukları kaderine terk eden anlayışa, “ateş” emrini yerine getiren güvenlik güçlerine, sel sularının üzerinde yüzen cesetlere, gözü borsadan başka bir şey görmeyen kimi sivri akıllıların öngörüleri tuz biber ekti: “Petrol fiyatları artabilir.” Neo-liberal ideolojik bombardıman insanları borsadan başka bir şey düşünmeyecek kadar aptallaştırmıştı.

ABD’de asayiş denince akla ilk gelen “Ulusal Muhafızlar”ın önemli bir bölümünün Irak’da oluşu, aradaki bağlantıyı kurdu. Demek ki, New Orleans ile Irak arasında sıkı bir bağ vardı.

Denizaşırı topraklarda 100 dolayındaki üste asker ve silah bulunduran, Irak’ta Afganistan’da askeri birlikleri savaşan ABD, başkentin 500 km uzağına bir somun ekmek, bir şişe su ulaştıramıyordu.

ÇÖKÜŞ İLE İÇ İÇE GEÇEN ÇÜRÜMÜŞLÜK

Zaman içinde yaptığı yayınlarla yıllar sonra ilk kez devletini eleştirme noktasına gelen medya, işini de hatırladı: Salt Lake City Tribunemuhabiri Utahlı itfaiyecileri (yardım ekipleri) Alabama’daki 5 yıldızlı bir otelin odasında kafa çekerken yakaladı. Dahası, itfaiyeciler yani kamu görevlileri hayat kurtarmak için Utah eyaletinden afetzedelere getirdikleri tıbbi malzemelerle araç gereçleri otel odasında unutmuşlardı. (Humanite, 11.9.2005.)

Aslında kasırga, çürümenin yıllardır içten içe kemirdiği toplumun maskesini düşürmüş, her şey tabak gibi ortaya çıkmıştı. Şimdi, yoksulluğun 2004’de bu koca ülkede bir milyon insanı daha vurmuş olduğu, nüfusun yüzde 20’ye yakınının yoksulluk sınırının altında yaşıyor oluşu haberleri daha bir anlam kazanıyordu.

ABD çocuk ölümlerinde dünyada 43. sırada yer alıyordu, bu oran Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki oranın iki katıydı.

Türk kamuoyu olsun, Tsunami felaketini yaşayan Asyalılar olsun, bir gerçeğin birkaç gün sonra ayırdına vardı. Hiçbir işaret vermeden, haber salmadan çıkagelen 17 Ağustos 1999 depreminden sonra Türkiye’de devletin ve milletin el ele vererek sergilediği tavır, bize kimi konularda ders vermeye kalkışan ABD’nin tutumlarından kat be kat daha etkili, daha güçlüydü. Aralık 2004’de dev dalgaların saldırısına uğrayan ve 200 bin canı yitiren Asya’nın birçok yoksul ülkesinin gösterdiği çaba ve ortaya koyduğu yardımlaşma, New Orleans’ın fersah fersah ilersindeydi. O zamanlar Clinton’un bir kazazede çadırına yaptığı ziyaret sırasında bir çocuğu sevmesini öne çıkararak ABD’ye övgüler düzenler, ABD’nin bir doğal afet karşısında aciz kalınca, en azından ulusa karşı hata ettiklerini anlamaya başladılar.

Son Dakika Haberleri