ABD'nin Montrö çıkışı Türk-Rus çatışması için
ABD bir yandan Rusya-Ukrayna gerilimini körüklerken bir yandan da Türk-Rus çatışmasının zeminini hazırlamaya çalışıyor. ABD'li eski komutanlar, Türkiye'nin Montrö'ye dayanarak Rus donanmasını kısıtlamasını istedi. Fakat bu mümkün değil
TEVFİK KADAN
Batı bir yandan Rusya-Ukrayna gerilimini körüklerken bir yandan da Türk-Rus çatışmasının zeminini hazırlamaya çalışıyor. Bunun son örneği, eski Avrupa Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Ben Hodges'un Montrö çıkışı oldu. Hodges, İngiltere merkezli LBC kanalında katıldığı yayında, “Esasında Rusya’ya karşı kullanabileceğimiz fakat kullanmadığımız bir koz var. Bu da Türkiye’nin boğazlar üzerindeki denetimi. Türk müttefiklerimizle, onların Rusya’nın karşı tepkisine maruz kalmayacaklarından emin olacakları doğru bir ilişki kurmamız durumunda, Türkiye’nin elinde Rus askeri gemilerine boğazları kapatmaları için meşru nedenler bulunuyor.” diye konuştu. Hodges daha sonra da sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Türkiye, Rusya'nın Montrö Sözleşmesi'ni ihlal etmesi nedeniyle Boğazlar'daki Rus donanmasının hareketlerini kısıtlamalı. Ancak Ankara'nın ABD'nin kendilerini Kremlin'in intikamı için açıkta bırakmayacağından yüzde 100 emin olması gerekiyor. Bu da Karadeniz bölgesi için bir stratejiye ihtiyacımız olduğu anlamına geliyor.” ifadelerini kullandı.
Hodges'in bu sözleri, yeni bir Montrö tartışmasını da beraberinde getirdi.
SAVAŞ HUKUKU
Türkiye'nin olası bir Rusya-Ukrayna savaşı durumunda Montrö'yü nasıl uygulayacağına dair çeşitli iddialar gündeme geldi. Bazı uzmanlar Türkiye'nin savaşan taraflara ait savaş gemilerini boğazlardan geçirmeyeceğini söylerken, bazıları da Türkiye'nin Rus savaş gemilerini engelleyemeyeceğini dile getirdi.
Fakat her şeyden önce Rusya ile Ukrayna'nın fiili bir çatışma durumunu dahi “savaş” olarak adlandırmak pek mümkün görünmüyor. Bu noktada 1945 yılı, savaşın yasaklanması bakımından bir dönüm noktası olmuş. II. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası hukukta uzunca bir süre “hak” olarak kabul edilen “kuvvet kullanma” yasaklanmış ve meşru kuvvet kullanma tekeli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne bırakılmış. Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 2/3 maddesi de devletler arasındaki uyuşmazlıkların barışçı yöntemlerle çözülmesini hukuksal açıdan uyulması zorunlu bir kural haline getirmiş. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler Antlaşması’ndan bu yana devletler, kendiliklerinden savaş ilan edemiyorlar. Bu nedenle de günümüzde yaşanan fiili çatışmalar daha çok “terörle mücadele” kapsamında ele alıyor. Rusya'nın da Ukrayna'ya karşı resmi bir “savaş” ilan edeceğini beklemek pek mantıklı görünmüyor. Bu durumda Montrö'nün devreye girip girmeyeceği de tartışmalı görünüyor.
RUS GEMİLERİ GERİ DÖNEBİLİR
Diğer yandan Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin 19. maddesi şu kritik düzenlemeleri getiriyor:
- Savaş zamanında, Türkiye savaşan değilse, savaş gemileri belirtilen koşullar içinde, Boğazlar'da tam bir geçiş ve gidiş-geliş özgürlüğünden yararlanacaklardır.
- Karadeniz'e kıyıdaş olan ya da olmayan devletlere ait olup da bağlama limanlarından ayrılmış bulunan savaş gemileri, kendi limanlarına gitmek maksadıyla boğaz geçişi yapabilirler.
- Türkiye kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi karşısında sayarsa, Türkiye savaş durumu geçiş rejimini uygulamaya başlayacak ancak; Milletler Cemiyeti Konseyi Türkiye'nin aldığı önlemleri 3'te 2 çoğunlukla haklı bulmazsa Türkiye bu önlemlerini geri almak zorunda kalacaktır.
Yani Rusya'ya ait savaş gemileri, eğer bağlama limanları Karadeniz'de ise boğazlardan geçebilecekler. Nitekim bugün Sivastopol ve Novorossiysk de 2 büyük donanma üssü olan Rusya'nın, Karadeniz Filosu'na bağlı 46 savaş gemisi var. Dolayısıyla daha önce bakım/onarım için Karadeniz'den çıkan bu gemiler, fiili bir savaş durumunda dahi boğazlardan geçme hakkına sahipler.
BAKIM/ONARIM FAALİYETİ
Ayrıca ABD ve NATO'nun kendisini arka bahçesinde sıkıştırma planlarını iyi bilen Rusya, bu sıkışmışlığı aşacak önlemleri çok daha önceden almış durumda. Örneğin Karadeniz'deki Rus savaş gemileri, düzenli olarak Baltık Tersanesi'ne bakım/onarım faaliyetleri için gönderiliyorlar. Bu yolculuk sırasında Suriye'ye uğruyor, Akdeniz'de faaliyet yürütüyor ve daha sonra Baltık'a çıkıyorlar. H.I. Sutton'a göre bu uygulama ilk olarak 2011'de bakıma giden Rus denizaltısı Alrosa'nın NATO tatbikatına davet edilmesiyle başladı. Haziran 2011'de ilk kez bir Rus denizaltısı güney İspanya kıyılarında bulunan Cartagena açıklarındaki “Bold Monarch 2011” tatbikatına davet edilmişti. Bakım/onarım için tersaneye giden bu gemi önce tatbikata katılmış, sonra Baltık'a çıkmıştı. Bu tatbikatın ardından Ruslar, Karadeniz'deki tüm gemilerini bakım/onarım adı altında önce Suriye kıyılarına göndermeye başladı. Dolayısıyla bugün Akdeniz'de bulunan Rus gemileri aslında bakım/onarım için oradalar.
TÜM GEMİLERİ ÇAĞIRMADILAR
Ruslar Karadeniz'de ne Ukrayna ne ABD ne de NATO güçleri ile herhangi bir deniz savaşı beklemiyorlar. Her şeyden önce kapalı bir deniz olan Karadeniz'e, Montrö gereğince kıyıdaş olmayan ülkelerin denizaltı ve uçak gemileri giremiyor. Ukrayna'nın da zaten bu platformları bulunmuyor. Karadeniz Filosu'na bağlı 7 denizaltısı bulunan Rusya ise tüm gerginliğe rağmen hala gemilerini Karadeniz'e büyük oranda çağırmış değil.
Normalde Rusya'nın Karadeniz Filosu'na bağlı 6 adet geliştirilmiş bir adet de eski KILO sınıfı denizaltısı bulunuyor. Bunlar modern torpidolar ve Kalibr seyir füzeleri ile donatılmış, dizel-elektrikle çalışan dünyanın en sessiz denizaltıları. NATO da bu denizaltılar için “kara delik” ifadesini kullanıyor. Fakat Rusya bu gemilerini dahi Karadeniz'e tamamen çağırmadı. Tablo şöyle:
Karadeniz'de Görevde:
- Staryy Oskol (B-262), Geliştirilmiş Kilo 636.3.
- Velikiy Novgorod (B-268), Geliştirilmiş Kilo 636.3.
- Rostov Na Donu (B-237), Geliştirilmiş Kilo 636.3.
Karadeniz'de Bakımda:
- Kolpino (B-271), Geliştirilmiş Kilo 636.3.
- Alrosa (B-871), Kilo 877V.
Suriye'de Görevde:
- Krasnodar (B-265), Geliştirilmiş Kilo 636.3.
Akdeniz'de Transit:
- Novorossiysk (B-261), Geliştirilmiş Kilo 636.3.
TÜRKİYE OYUNUN FARKINDA
ABD ne kadar kışkırtsa da Türkiye'nin Montrö'yü Rusya'yı sıkıştırma yönünde kullanabileceğine yönelik de Ankara'da herhangi bir emare yok. Türk yetkililer Montrö konusunda ABD'lilerle bir görüşme yapmadıklarını söylerken, en üst düzeyden de Montrö'nün barışı destekleyen şekilde idame ettirileceğinin mesajları veriliyor. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, konuyla ilgili olarak şu ifadeleri kullanıyor: “Bizim tutumumuz çok açık ve net, Montrö rejimi çerçevesinde Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin barış, diyalog, huzur ve refah içinde yaşamasından yana olduğumuzu yıllardan beri dile getiriyoruz. Montrö’nün sağladığı statünün bütün taraflar için yararlı olduğunu, günümüz koşullarında bundan vazgeçilmesinin söz konusu olmadığını hep gündeme getirdik.”
Diğer yandan Ruslar, ABD için Ukrayna geriliminin bir tarafının da Türk-Rus gerilimini tetiklemek olduğunu görüyor. Geçen hafta İbrahim Karagül'ün kaleme aldığı “Türkiye-Rusya savaşı Batı’nın ana hedefidir” başlıklı yazıya bazı Rus diplomatlar da atıfta bulundu. Karagül yazısında şöyle demişti:
“Eğer ABD ve Avrupa Karadeniz’e yerleşirse Türkiye-Rusya savaşı kaçınılmaz olacaktır. İşte o zaman bu savaşı, Rusya da Türkiye de engelleme yeteneğini elinden kaçırmış olacaktır. Çünkü Batı Türkiye’yi de, Rusya gibi tehdit olarak tanımlıyor artık. İki ülkeyi birbiriyle yıpratıp tek bir oyunla ikisini de saf dışı etmeyi planlıyorlar. Türkiye bunun farkında. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kiev ziyareti Ukrayna’ya büyük bir destek oldu. Muhtemelen Ukrayna’yı bazı konularda uyarmış da olabilir. Dönüşte sarf ettiği; 'Batı maalesef bu işin çözümünde katkı sağlamadı. Adeta çomak sokuyorlar' cümlesi aslında en yalın gerçeği ortaya koyuyor.”
OSETYA ÖRNEĞİ
Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni hassasiyetle uygulayarak bugüne kadar Karadeniz'deki barışın kilit ülkesi oldu. Öyle ki, 1952-1989 arasında Karadeniz'de bir NATO tatbikatı yapılmasına dahi izin vermedi. Güney Osetya krizi sırasında, Gürcistan'a yardıma giden Amerikan askeri hastane gemileri boğazlardan geçemedi. Türkiye'yi aldatmak için ticari gemi görünümü verilmiş hiçbir askeri unsur Karadeniz'e sokulmadı. 2000 yılından itibaren ise denizde güven ve güvenlik artırıcı işbirliği projeleri hayata geçirildi. Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR), Karadeniz Uyumu Harekatı (Blacksea Harmony), Karadeniz Sahil Güvenlik ve Sınır Güvenlik İşbirliği Forumu (BSCF), Karadeniz’de Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemler (CSBM in the Naval Field) gibi kıyıdaş ülkelerin ortak faaliyet alanları yaratıldı. Böylece Türkiye, Deniz Kuvvetlerimizin büyük çabalarıyla inşa edilen bu işbirlikleri sayesinde, Karadeniz'de 'güvenilir arabulucu' rolünü üstlendi.