15 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD’nin seçim planı ‘stratejik sabır’

ABD, seçim süresince Türkiye’de yükselen milliyetçilik dalgasını sönümlendirmek ve bu yolla iktidarı devirmek için gerginlikleri azaltmayı planlıyor. AK Partili kurmaylar da Cumhurbaşkanı’na ‘Seçime giderken Batı ile gerginliği azaltalım.’ telkinleri vererek Erdoğan’ı tuzağa sürüklüyor

ABD’nin seçim planı ‘stratejik sabır’
A+ A-
HABER MERKEZİ

Türkiye, 14 Mayıs’ta sandığa gidiyor. Daha başkan adaylığı döneminde “Erdoğan'ı darbeyle değil, seçimle değiştireceğiz.” diyen Biden ve yönetimi de hazırlığını yaptı. Türkiye’de yükselen dalganın “milliyetçilik” olduğunu belirleyen Amerikalılar, önce Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’ni böldü, ardından İYİ Parti’de topladıkları milliyetçileri HDP/PKK ile aynı masaya oturttu. Üstelik birlikte ortak anayasa çalışması dahi yaptırdı. “Gölge CIA” olarak bilinen Rand Corporation da Türkiye’de yükselen dalganın milliyetçilik olduğunu saptamış ve ön alınması gerektiğini ilan etmişti. İşte ABD, şimdilerde seçimi kazanmanın tek yolunu, yükselen milliyetçiliği baskılamakta görüyor. Bunun için gerginlik düşürülecek, operasyonlar bir süre örtülü yürütülecek. Tertibin planlayıcıları seçime kadar bir Erdoğan-Biden görüşmesini de zorlayabilir.

‘İHTİYATLI BİR POLİTİKA’

ABD’nin Türkiye’deki seçimler süresince nasıl bir yol haritası izleyeceğine dair çok sayıda ipucu bulunuyor. Örneğin Atlantik Konseyi üyesi ve ABD Kara Harp Okulu Stratejik Araştırmalar Enstitüsünde Araştırma Görevlisi olan John R. Deni, The Hill gazetesinde aynen şöyle yazıyor:

“(İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda) Washington'un hoşnutsuzluğunu ve harekete geçme isteğini kamuoyuna duyurarak Türk lirasının değerini düşürmek; Türkiye'nin önemli ihracat kalemlerine, bakanlıklarına ve liderlerine yeni yaptırımlar uygulamak; ABD'nin Türkiye'ye askeri teçhizat satışına yeniden kısıtlamalar getirmek ve NATO'nun Türkiye'deki askeri duruşunu ve buradaki Amerikan varlığını yeniden gözden geçirmeye istekli olduğu sinyalini vermek… Bu tür hamlelerin Erdoğan'ın iç politik söylemine hizmet etme riski var. Şu an için stratejik sabır daha ihtiyatlı bir politika tercihi gibi görünüyor.” (The Hill / 26.01.2023)

CIA’nın en kıdemli Türkiye uzmanlarından Henri Barkey de ABD’de benzer öğütleri veriyor:

“Endişelerden biri Erdoğan’ın Kuzey Suriye'de kriz üretebileceği ve asker gönderebileceğiydi çünkü bu milliyetçi oyları harekete geçirerek insanları bir bayrak etrafında toplayabilir. Bu, çoğu siyasetçinin geçmişte uyguladığı geleneksel bir yöntem. Ancak General Milley bu hafta Suriye'nin kuzeyindeydi. Bence bu Erdoğan'a ‘Suriye'nin kuzeyiyle uğraşma. Ne yaparsan yap, bu kabul edilmeyecek’ mesajı vermenin en açık yolu. Bence bu bir sinyal.” (Amerika’nın Sesi / 10.03.2023)

ŞEYTAN SAĞDAN YAKLAŞIYOR

AK Parti içindeki Amerikancılar da ABD’nin politikası ile uyumlu olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Batı ile gerginlikleri azaltmaya, sorunları ötelemeye, hatta tavizler vermeye yönlendiriyor. Seçim süresince Batı’nın Rusya yaptırımlarına uyulması, Suriye ile normalleşme sürecinin ağırdan alınması, NATO’ya daha aktif katkı sunulması ve HDP’ye karşı dilin yumuşatılması gibi öneriler getiriliyor. Milliyet gazetesinden 9 Mart’ta başını çıkaran bu AK Partili kurmaylar, aynen şu ifadeleri kullanıyor:

“Bölge vekillerini çok iyi dinlememiz ve özellikle dindar Kürtleri yeniden kazanmamız lazım. Bölgeden doğru vekil adayları çıkarmamız, söylemle ilgili özel olarak çalışmamız, kayyımlarla ilgili yanlış okumaların önüne geçmemiz, HDP’yi doğrudan PKK ile ilişkilendiren dili esnetmemiz gerekiyor.” (Milliyet / 08.03.2023)

Bunun yanında Anayasa Mahkemesinin geçen günlerde aldığı bir ara kararla HDP’ye Hazine yardımı üzerindeki 'bloke'yi kaldırması ve sözlü savunma için 11 Nisan’a kadar yeni süre tanıması da bu yaklaşımla ilgili olabilir. Hükümet içindeki Amerikancı kanadın HDP’nin kapatılmasını önlemek, en azından seçimlere kadar ertelemek için yoğun çaba sarf ettiği biliniyor.

KOMŞULAR FEDA EDİLİYOR

Batı’yı karşıya almamak adına feda edilenlerin başında ise komşularla dostluk politikası geliyor.

Rusya’ya yönelik yaptırımlara uyma sözü veren Ankara, geçen hafta Avrupa’dan gelen ve Türkiye üzerinden Rusya’ya giden ürünlerin geçişini durdurdu. Bu durumun Moskova’da ciddi bir rahatsızlık yarattığını ise Rusya’ya ihracat yapan Türk iş dünyası anlatıyor. Son dönemde Rusya’da bazı sıkıntılar yaşadıklarını ifade eden iş insanları, “İşlerimiz çok iyiydi. İhracatımızı katlanarak artırıyorduk. Ama son günlerde Rus makamları biraz soğuk davranmaya başladı. Türkiye ile Rusya arasında sorun çıkmasından endişe ediyoruz.” diyor.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Türkiye’ye gelmeyi planlayan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un da ABD’ye karşı değişen tavır nedeniyle bu ziyaretini iptal ettiği bildiriliyor.

Suriye ile normalleşme sürecinde ise vites adeta boşa alınmış durumda. Ocak ayında Moskova’nın üçlü zirve toplantısını geri çevirerek ABD’ye gitmeyi tercih eden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ardından yaptığı “Birinci tehdit Rusya” açıklamasıyla da sürecin sözcüsü oldu. Mart ayının ortasına gelinmesine rağmen hala bir görüşme tarihi belirlenemedi. Suriye ile normalleşme adımlarının yavaşlatılması konusunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ikna edildiği görülüyor.

DOĞU AKDENİZ’DE GERİ ADIM

2 yılı aşkın süredir Doğu Akdeniz’deki proaktif politikasından vazgeçen ve hiçbir sismik/sondaj gemisini Akdeniz Sevr’i denilen Sevilla Haritası’nın dışına göndermeyen hükümetin, seçim döneminde de bu tavrını sürdürmesi bekleniyor. TPAO’ya ruhsatların hala verilmemesi ve yeni Navtex’ler ilan edilmemesi bunun en büyük göstergesi. Enerji Bakanlığı harekete geçmek istese de, Dışişleri Bakanlığının AB’yi karşıya almamak adına söz konusu engellemede başı çektiği biliniyor.

Diğer yandan Yunanistan’ın Ege’de kışkırtıcı faaliyetleri sürmesine rağmen Türk basınında estirilen Yunan rüzgarı da dikkat çekiyor. Deprem felaketinin ardından 84 ülke arama-kurtarma ekibi göndermesine rağmen televizyonlarda günlerce Yunan arama-kurtarma timlerinin görüntüsü döndürüldü. 10 yıl sonra Türkiye’ye gelen Mısır Dışişleri Bakanı’nın ziyareti değil Dendias’ın gezisi konuşuldu. Ayrıca Türkiye’nin denizlerdeki en büyük caydırıcı kuvveti TCG Anadolu’nun da envantere girişi için tören düzenlenmemesi dikkat çekiyor. TCG Anadolu’nun seçime kadar Ege ve Doğu Akdeniz’deki sorunlu alanlara çıkarılıp çıkarılmayacağı ise merak konusu.

SEÇİMLERİ KAZANACAK SİYASET

Tertibi gören Vatan Partisi ise “Türkiye seçeneksiz değil. Güvence Vatan Partisi!” diyerek iktidarın Batı korkusuyla ertelediği tüm faaliyetleri yerini getirme sözü veriyor. Rusya, İran ve Suriye ile ilişkilerin geliştirilmesi, HDP’nin kapatılması, PKK/YPG’nin kökünün kazınması, NATO’dan çıkılması, Mavi Vatan’da bayrak gösterilmesi gibi politikalar bunların başında geliyor.

ATLANTİK KONSEYİ ÜYESİ: SOPAYI HAZIRDA TUTALIM

ABD Kara Harp Okulu Stratejik Araştırmalar Enstitüsünden Araştırma Görevlisi John R. Deni, The Hill gazetesi için “Türkiye, Finlandiya ve İsveç: Stratejik sabır, ancak belli bir tarihe kadar” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Aynı zamanda Atlantik Konseyi üyesi olan Deni, 26 Ocak’ta yayımlanan yazısında Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine engeliyle ilgili Washington’a “stratejik sabır” tavsiyesinde bulundu.

“Erdoğan NATO'nun uzlaşmaya dayalı karar alma sürecini Mayıs 2023 seçimleri öncesinde yeniden seçilme kampanyası için faydalı tavizler koparmak amacıyla kullanıyor.” diyen Deni, Washington’un sonunda bu konuyu “Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasındaki üçlü bir mesele olarak ele almanın ötesine geçip doğrudan müdahil olması” gerekeceğini belirtti.

Ancak seçim süreci bitene kadar ABD’nin yapacağı bir müdahalenin ters tepeceği uyarısında bulunan Deni, baharın sonuna kadar “stratejik sabır” gerektiğini belirterek şunları kaydetti:

“ABD’nin Türkiye üzerindeki etkisi sınırlıdır ve şu an için Erdoğan'a yönelik açık bir Amerikan baskısı muhtemelen ters etki yaratacak ve gereksiz olacaktır. Erdoğan'a fazla yüklenmek, Türkiye'nin değerlerinin ve güvenliğinin tek güvenilir savunucusunun kendisi olduğu yönündeki iç söylemini güçlendirecektir.”

Beyaz Saray’ın özellikle kış ayları boyunca Ankara’yı kızdırmaktan kaçınmasını tavsiye eden Deni, “Ancak Erdoğan yaza üyelikleri onaylamayı reddederse, stratejik sabır zamanı sona ermiş olacak.” diye devam etti. Washington’ın bu sürecin uzaması karşısında “eldivenlerini çıkarması” gerektiğini belirten ABD Kara Harp Okulu hocası Deni, “Gerekirse Finlandiya ve İsveç’in üyeliğini Erdoğan Türkiye’siyle ilişkilerine tercih etmeye hazır olmayız.” dedi.

“Dış politika hesaplarında Rusya ve Çin'in de en az Avrupa ve Washington kadar önemli bir yer tuttuğu çok kutuplu bir dünyaya bel bağlayan Türkiye'yi zorlamak için ABD'nin elinde az da olsa kozlar var.” diyen Deni, bunları şöyle sıraladı:

- “Washington'un hoşnutsuzluğunu ve harekete geçme isteğini kamuoyuna duyurarak Türk lirasının değerini düşürmek”;

- “Türkiye'nin önemli ihracat kalemlerine, bakanlıklarına ve liderlerine yeni yaptırımlar uygulamak”;

- “ABD'nin Türkiye'ye askeri teçhizat satışına yeniden kısıtlamalar getirmek ve NATO'nun Türkiye'deki askeri duruşunu ve buradaki Amerikan varlığını yeniden gözden geçirmeye istekli olduğu sinyalini vermek.”

“Bu tür hamlelerin Erdoğan'ın iç politik söylemine hizmet etme riski olduğunu” da kaydeden Deni, makalesini “Ancak aynı zamanda Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğini sağlamlaştırmak gibi daha önemli bir hedefe de ulaşabilirler. Her halükarda, şu an için stratejik sabır daha ihtiyatlı bir politika tercihi gibi görünüyor.” sözleriyle bitirdi.

‘PKK’NIN SURİYE’DE BULUNMASI SORUN DEĞİL’

Wilson Merkezi Ortadoğu Programı Başkanı James F. Jeffrey, PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde bulunmasının ABD açısından bir sorun teşkil etmediğini söyledi.

Rûdaw Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen 2. Erbil Forumu'na katılan ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi ve Dışişleri Bakanlığı Suriye Temsilcisi James F. Jeffrey, Rûdaw TV'nin sorularını yanıtladı.

  • Sayın Jeffrey, ABD’nin Rojava’nın özel statüsünü tanımak amacıyla farklı bir plan veya programı var mı?

Kısaca cevabım; uzun süreli bir planımızın olmadığıdır. 2014 yılında Suriye’ye gittiğimizde Kobani’nin korunması ve DEAŞ’a karşı bir cephe daha açılması dışında başka hiçbir amaçla gitmedik. Suriye'nin iç işlerinde BM kararları dışında herhangi bir rolümüzün olmayacağını açıkça ifade ettik. ABD'nin ne genel olarak Suriye ne de özel olarak kuzeydoğu bölgesi için özel bir programı söz konusu değildir. PYD ile ilişkimiz taktik, geçişken ve geçicidir.

  • Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Türkiye, ABD'nin Fırat'ın doğusunda Suriye'deki Kürtler için küçük bir devlet kurmak istediğini söylüyor. ABD, Kürtler için küçük de olsa bir ülke devlet kurmayı düşünüyor mu?

Lavrov yeryüzündeki en büyük yalancı. Lavrov, “ABD küçük bir devlet kurmak istiyor.” dediğinde bunun aksinin doğru olacağını tahmin etmelisiniz. Lavrov bir savaş suçlusudur. Lavrov sadece Suriye’de değil Ukrayna’da yaptıklarının bedelini er ya da geç ödeyecek. O günü görmek için sabırsızlanıyorum.

  • Türkiye ne SDG, ne YPG, ne de Rojava yönetiminin varlığı kalsın istemiyor. Bu durum ciddi bir soruna dönüşmüş durumda. Türkiye’nin bu tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin korkusu YPG liderliğinin PKK’lı olması. Yine, burada Kürdistan’da ve kuzeydoğu Suriye’de PKK’nın varlığının giderek Kandil gibi büyümesi. Biz bu korkuyu anlıyoruz. Türkiye'ye kuzeydoğudan bir saldırıyı önlemek için sahadaki insanlarla yakın işbirliği içinde çalıştık ki, aslında bu olmadı da. Açıkcası, Türkiye’nin temel korkusu ABD’nin bölgeyi terk etmesi durumunda sınırda PKK’ya bağlı büyük bir oluşum ile uğraşmaya mecbur olmak. Türklerin bu korkusu yersiz bir korku değil, çünkü Amerika Birleşik Devletleri Trump yönetimi döneminde üç kez Suriye'den çekileceğini söyledi. Şimdilik buradayız ama ne Türkiye ne de kuzeydoğu Suriye’deki dostlarımız kalacağımızdan o kadar emin değiller. Ben kalacağımızdan eminim ve bunu sürekli dillendiriyorum.

  • Türkiye ile PYD, YPG veya SDG, Rojava yönetimi veya Mazlum Abdi’yi yakınlaştırma ya da uzlaştırma girişiminiz var mı?

Defalarca müzakereler yapıldı, biliyorsunuz 2013, 2014 ve 2015'te PYD'nin sivil kanadından İlham Ahmed Ankara'ya gitti, Salih Müslim de gitmişti. Bu tür iletişimi teşvik ediyoruz. Şam ve Esad ile konuşmalarına bir itirazımız yok, kaldı ki konuşuyorlar da. Bazı şeyler var mesela; Şam ile kuzeybatı arasında hala öğretmen maaşları, emekli maaşları ve benzeri şeyler müzakere ediliyor. Başka seçeneğimiz olmadığı için onlarla çalışan herkesi Ankara ve Şam'la konuşmaya teşvik ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz.

  • PKK Rojava’da var mı Sayın Jeffrey?

Şüphesiz. Rakka özgürleştirildiğinde şehrin ayakta kalan en büyük binasının direklerine Abdullah Öcalan’ın büyük bir resminin asıldığını hepimiz gördük. Bunu hepimiz biliyoruz.

  • PKK’nın Rojava’da varlığı sizin için bir problem yaratıyor mu?

Amerika PKK’yı terörist bir örgüt olarak tanımlıyor. Teknik yönden onun yan örgütü olan YPG’yi terör örgütünün uzantısı olarak görmüyoruz, ancak Türkiye’nin bu şekilde görmesini anlıyoruz. Bu bir sorun haline dönüştü. Çünkü Türkiye çok önemli bir taraf ve çok yakın bir müttefikimiz. Dolayısıyla farklı çıkarlar arasındaki dengeyi korumak durumundayız.

  • Türkiye Rojava’yı PKK’nın yönettiğini söylüyor. SDG’nin, YPG’nin hatta Rojava yönetiminin üst düzey isimlerinin PKK’lı olduğunu belirtiyor. Siz Türkiye’nin bu söylemi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Elbette bu insanların çoğunun bir geçmişi olduğuna şüphe yok. Ve bunu hepimiz biliyoruz. İstihbarat sahibiyiz ve bunu yakından takip ediyoruz. Yani tabii ki dolayısıyla bu doğru.

  • Yani ABD için SDG, YPG veya Rojava yönetimi içerisinde PKK’lıların varlığı bir problem teşkil etmiyor diyorsunuz?

Suriye’nin kuzeydoğusu mu? Hayır.

ABD Seçim Recep Tayyip Erdoğan HDP PKK İYİ Parti Joe Biden AK Parti