22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD’nin Tayvan çıkmazı

ORÇUN GÖKTÜRK

ABD’nin Tayvan çıkmazı
A+ A-

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti, Pasifik’te ABD ve Çin’i tekrar karşı karşıya getirdi. Aslında mesele ABD’nin Tayvan kartını kullanarak yaptığı tekil bir kışkırtıcılık değil. Bütünsel olarak bakarsak son dönemde, Hong Kong’da 2019’da ABD destekli turuncu darbe girişimi, Doğu Türkistan ayrılıkçılığının umutsuzca desteklenmeye devam edilmesi, Çin’e karşı başlatılan ticaret savaşı stratejilerinin ABD açısından tek bir amacı var: Çin’in barışçıl yükselişini engellemek. Ayrıca Kuşak ve Yol Girişimi’nin artan başarısı ve dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık’ın (RCEP) Çin öncülüğünde imzalanması (içerisinde Japonya, Güney Kore, Yeni Zelenda ve Avustralya gibi ABD müttefikleri de yer alıyor) ABD’nin hem dengesini bozuyor hem de en güçlü olduğu bölge Pasifik’teki karizmasını çiziyor.

Bu bağlamda gelişmeler, ABD’nin Rusya’nın yanına (yer yer daha da ön sıralara) “Çin’e karşı mücadele” stratejisini geliştirmesine yol açtı. ABD hem kendi savunma doktrini bu yönde geliştirirken hem de NATO ve G7 ülkelerini de umutsuzca bu “mücadeleye” katmaya çalışıyor. 2020 yılında şaibeli bir seçim sonrası ABD Başkanı olan Joe Biden’ın “21. yüzyılda esas meydan okuma biz ile Çin arasında olacak” dediğini de ayrıca hatırlayalım.

SORUNUN TARİHSEL GELİŞİMİ

Çin Komünist Partisi (ÇKP) yöneticilerinin “Çin’in aşağılanma yüzyılının son eseri” diye adlandırdığı Tayvan, tarihte Hollanda ve İspanya işgallerine uğradı. Modern zamanda ise 1874 ve 1895’te Japon emperyalizmi tarafından iki kez işgal edildi. 1945’te Japon işgalinden kurtulan Tayvan’a Çin Milliyetçi Partisi (Kumindang-KMT) lideri Çan Kay Şek, 1949’da iç savaştan yenilgiyle ayrılıp ABD ile işbirliği sayesinde kaçtı. Bugün Batı medyasının “demokrasi adası” olarak gösterdiği Tayvan’da Çan Kay Şek, Ada’da KMT’ye karşı yapılan isyanı kanlı bir şekilde bastırdı ve Tayvan 25 yıl sert ve despot; Çan Kay Şek’in ölümünden sonra 1987 yılına kadar da sıkıyönetim altında idareye şahit oldu.

Birleşmiş Milletler (BM) ve ABD, 1949’da Pekin merkezli kurulan dünyanın en büyük nüfusuna sahip (o dönem 550 milyon) Çin Halk Cumhuriyeti yerine 13 milyonluk Tayvan’daki kukla yönetimi Çin’in gerçek temsilcisi olarak 1971’de kadar tanıdı. 1971’de bu irrasyonel durum sona erdi ve dünyanın büyük çoğunluğu Çin’in gerçek temsilcisi olarak ÇKP yönetimindeki Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıdı ve Tayvan merkezli Çin Cumhuriyeti, BM’den çıkarıldı. Buna göre Tayvan, “Tek Çin Politikası” içerisinde Çin’in bir parçası olarak kabul edildi.

Buna rağmen 1950’lerden başlayarak günümüze dek birçok defa Tayvan Krizi yaşandı. ABD, Pasifik’te ve Çin’i çevreleme stratejisinde temel üslerden biri olarak gördüğü Tayvan’a büyük altyapı yatırımları ayırdı, Tayvan ekonomisi gözle görülür bir gelişme yaşadı, Amerikan ordusunun 7. Filosu birçok kez “Tayvan’ı ÇKP’den koruma” propagandası ile Tayvan Boğazını geçti, CIA ajanları bölgeye yığınak yaptı ve bölge adım adım ABD üssü haline geldi.

ÇİN’İN TAYVAN POLİTİKASI

Çin’in 1978 sonrası Dışa Açılma ve Reform ile yeniden şekillenen dış politikası, uluslararası ilişkilerde Mao dönemine göre daha pasif, ekonomik gelişmeyi ilk sıraya koyan ve buna zeval verecek karmaşık ilişkilerden uzak durmak üzerineydi. 1990’larda artan neoliberal etki ve Batı ile artan ilişkiler de Tayvan konusunda bazı kırmızı çizgilerin aşılmasına yol açtı. Bu süreçte ekonomik serbestleşme ile Tayvan’da yer alan şirketlerin adım adım üretim üslerini anakaraya kaydırdığını eklemek gerekir.

Deng Xiaoping’in 1983 yılında ABD’de yaptığı “Çin Anakarası ve Tayvan’ın Barışçıl Yeniden Birleşmesi İçin Bir Fikir” başlıklı konuşmasında Tayvan’ın “tam özerk olmayacağını” vurgulamasına rağmen “kendi ordusuna sahip olabilir” diye eklemesi, Ada’da ayrılıkçılığın ve ABD etkisinin tekrar artmasına yol açtı. Bütün bunlara rağmen 1996’da yaşanan Üçüncü Tayvan Boğazı Krizi, Çin’in kırmızı çizgilerini yeniden hatırlamasına sebep oldu.

‘TEK ÜLKE İKİ SİSTEM’ ÇÖZÜMÜ

Xi Jinping yönetimi 1993’te etraflıca belirlenen stratejiyi sürdürüyor ve Tayvan; Makao ve Hong Kong gibi “Özel Yönetime Sahip Bölge”, “Tek Ülke-İki Sistem” adı altında tekrardan Çin’in ayrılmaz bütünlüğü içerisinde görülen bir yönetime dönüştürülmek isteniyor. Tayvan’da ana muhalefette yer alan KMT, eskisinden farklı olarak Çin anakarası ile birleşme eğilimine sahip bir parti. 2020 yılında yapılan seçimleri tekrar kazanan Amerikan kuklası Demokratik İlerleme Partisi (DPP) 8 milyon 170 bin 231 almasına rağmen, birleşme yanlısı KMT ise 7 milyon 658 bin 724 oy alarak parti tarihindeki oy rekorunu kırdı. Seçimlerden hemen önce 2 Ocak 2020’de Tayvan’ın en üst düzey askeri yetkilisi Shen Yi Ming’i ve diğer üst düzey askerleri taşıyan helikopterin şüpheli bir biçimde kaza yapması ve ölümleri, aynı zamanda Hong Kong’da devam eden “turuncu darbe” girişimi, Tayvan seçimlerini etkiledi ve az bir farkla da olsa ABD yanlılarının seçimleri kazanmasına yol açtı.

ADIM ADIM KIŞKIRTMA

Bugün Çin’in Pelosi ziyaretine artan tepkisinin altında yatan ana sebep ABD’nin “tek-Çin politikası”ndan adım adım uzaklaşan politikası. Tayvan’da Amerikan işbirlikçisi yerel hükümetin tekrar seçilmesi üzerine ABD destekli kışkırtmalar arttı. Sırasıyla yaşananları şöyle özetleyebiliriz:

2020 Mayıs ayında The Economist dergisi, Tayvan’ı “Dünyanın En Tehlikeli Bölgesi” başlığı ile kapağına taşıdı ve yakın zamanda Çin’in adaya askeri müdahalede bulunacağını iddia etti.

2020 Ağustos ayında dönemin ABD Sağlık Bakanı Alex Azar Tayvan’a gitti. Bu, ABD’nin 40 yıl sonra Ada’ya en yüksek düzeyli diplomatik ziyareti oldu.

ABD’nin ‘Gölge Dışişleri’ olarak bilinen Amerikan Dış İlişkiler Konseyi (CFR), Şubat 2021 yılında yayımladığı bir raporda Tayvan’ın “ABD, Çin ve muhtemelen diğer büyük güçler arasında savaşa yol açabilecek dünyanın en patlayıcı noktası haline geldiği” ifade edildi.

2021 Mart ayında ABD Hint-Pasifik Komutanlığı başkanı Amiral Philip Davidson, Çin’in 2027 yılına kadar Tayvan’a karşı askeri harekat başlatabileceğini söyledi. Peşi sıra, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Dış İlişkiler Komitesi’nde yaptığı konuşmada Tayvan için “ülke” ifadesini kullandı.

2021 Kasım ayında bir Pentagon yetkilisi, AFP’ye yaptığı açıklamada Tayvan ordusunu gizlice eğittiklerini açıkladı.

2021 Aralık ayında ABD’nin düzenlediği “Demokrasi Zirvesi”ne Tayvan davet edildi.

2022 Mart ayında Biden, ABD’nin durmadan silah sattığı Tayvan’a, eski üst düzey güvenlik-savunma yetkililerinden oluşan bir heyet gönderdi. Heyete eski Genelkurmay Başkanı Mike Mullen başkanlık etti.

2022 Mayıs ayında ABD Dışişleri Bakanlığı Tayvan ile İlişkiler sayfasında yer alan ‘ABD’nin Tayvan’ın bağımsızlığını desteklemediğine’ yönelik ifade kaldırıldı.

2022 Haziran ayında 3 ABD’li senatör Tayvan’a hem de askeri uçakla gitti. Ziyaret sonrası Temsilciler Meclisi’nden bir grup “Tayvan Politikası Yasası 2022”yi senatoya sundu. Yasa, Ukrayna’ya silah tedarikini artırmak için kabul edilen yasayla oldukça benzer bir yapıda.

Son olarak da Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, Güneydoğu Asya turu içerisinde 2 Ağustos akşam saatlerinde Taipei’e iniş yaptı.

TAYVAN DEĞİL ABD SORUNU

Bugün Tayvan, Çin’deki en büyük yatırımcılardan biri. Son 30 yılda Çin’de onaylanmış Tayvan yatırımları toplam 193,51 milyar doları bulmakta. Çin anakarası ile Tayvan arasında ticaret hacmi yıllık bazda 200 milyar dolara yaklaşmaktadır. Tayvan ekonomisi çoğunlukla anakaraya bağlı durumdadır.

Siyasi olarak bakıldığında ise çok değil, 2022 Haziran ayında yapılan bir ankette Tayvanlıların sadece yüzde 5,2’si Tayvan’ın Çin’den ayrılarak bağımsız bir devlet olmasını desteklediklerini ifade ediyor. ABD’nin emperyalist siyasetleri olmasaydı bugün dünyada bir Tayvan sorunundan da bahsetmeyecektik. Bugün 157 ülke Tayvan’ın “bağımsızlığını” tanımıyor, Tayvan’ı ayrı ülke olarak kabul eden ise sadece 13 devlet var.

Hong Kong ve Sinciang’da istediğini alamayan ABD’nin tekrar “Tayvan kartına” sarılmış olması Amerikan emperyalizminin içine düştüğü aciz durumu gösteriyor. ÇKP yönetiminde Çin, şimdiye kadar üniter yapısını koruma noktasında silaha başvurmaktan çekinmedi. Çin Halk Cumhuriyeti, Ağustos 1993’te yayınladığı “Tayvan Sorunu ve Çin’in Yeniden Birleşmesi” Beyaz Kitabındaki politikaları bugün de sürdürüyor. Çin, bu politika metninde yabancı müdahale olduğunda, kendini savunmak için silah kullanacağına açıkça ilan ediyor. Pelosi’nin ziyareti sonrası Tayvan’ın dört bir yanında yapılacak askeri tatbikatlar Pekin’in askeri olarak da cevap vermeye hazır olduğunu gösteriyor. Öte yandan Pelosi’nin uçağına olası bir müdahalenin, tıpkı 2020 seçimlerinden önce askeri helikopter kazası etkisine benzer bir etkinin Tayvan halkında yaratma ihtimali de Pekin tarafından göz önünde tutuldu. 2024 seçimlerinde Tayvan’da ayrılıkçıların değil, birleşme yanlılarının seçilme ihtimalinin yüksek olması, ABD’nin gittikçe artan tahriklerinden de anlaşılıyor. Pasifik’te umutsuz QUAD ittifakı ve AUKUS birliktelikleri işe yaramayan ABD’nin, Tayvan’ın Çin ile barışçıl birleşmesini engelleyecek gücü bulunmuyor.

ABD Nancy Pelosi Rusya Çin Tayvan Birleşmiş Milletler Demokrasi Zirvesi çin kominist partisi