14 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD’nin TCG Muavenet’i vurarak verdiği mesaj

TCG Muavenet muhbiri, 26 yıl önce, ABD tarafından füzeyle vuruldu. Olayın ‘kasıtlı’ mı yapıldığı bugün de tartışma konusu. Eğer kaza değil, ABD’nin bilinçli planlarını yürürlüğe koyma mesajıysa, verilen mesajı hala tam olarak algılayamadığımız ortada

ABD’nin TCG Muavenet’i vurarak verdiği mesaj
A+ A-
Em. Dnz. Kur. Alb. Bora Serdar

Tarih 2 Ekim 1992’yi gösterirken Deniz Kuvvetleri bir ilki yaşıyor, planlı bir NATO tatbikatında, 1974’te Kıbrıs Harekâtı’na da katılmış olan TCG Muavenet muhribine o gece ABD’ye ait USS Saratoga uçak gemisi tarafından akıl almaz bir şekilde füze atışı gerçekleştiriliyor.
TCG Muavenet’in füzeyle vurulmasının üzerinden tam 26 yıl geçti. Olay kimi çevreler tarafından kaza, kimileri tarafından da komplo olarak nitelendiriliyor. Bu trajedik olayı anarken, öncesinde ve sonrasında bölgemizde yaşanan bir takım kritik olayları hatırlamak yerinde olacak.
1952-1992 NATO Soğuk Savaş döneminin sona ererek Yeni Dünya düzeninin kurulmaya başlandığı, buna bağlı olarak Türk dış politikası ve güvenliği konularında kapsamlı değişikliklerin yaşandığı bir dönemden geçerken, 2 Ağustos 1990’da Irak ordusunun Kuveyt’e saldırmasıyla bugüne kadar devam edecek Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi süreci de başlamıştı.
Bunlar olurken, 3 Aralık 1990’da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay’ın Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Kuzey Irak’ta oluşan krizin yöneltilmesinde ortaya çıkan görüş ayrılıkları neticesinde istifa etmesi döneme damgasını vurdu. Basın bu istifayı, Özal’ın ‘bir koyup üç alma’ stratejisine (ABD’nin stratejisi) ordunun gösterdiği direnç olarak lanse etmiş, aynı zamanda Avrupa-Atlantik bloku ile TSK arasında ciddi bir yol ayırımının sembolü olarak görmüştü.
Kuveyt krizine istinaden 17 Ocak 1991 gecesi ‘Çöl Fırtınası Harekâtı’ ile Irak’ta başlayan ‘Birinci Körfez Savaşı’ Mart ayında sona ermişse de, ABD’nin Irak’ta başlattığı bu harekâtı fırsat bilen Kuzey Irak Kürtleri ve peşmergeleri Mart 1991’de ayaklanmış, bu ayaklanma hükümet güçlerince bastırılmışsa da, yaklaşık 100 bin Kürt, PKK’lı teröristler de dâhil olmak üzere, Türk sınırını geçmişlerdi.
Devreye giren Birleşmiş Milletler, 5 Nisan 1991’de aldığı kararla İncirlik Üssü’nde oluşturduğu ‘Çekiç Güç’ marifetiyle 360 K enlemi kuzeyinde Irak hükümet kuvvetlerinin her türlü faaliyetini yasakladı. 19 Nisan’da ikinci bir kararla da bu kez 320 K enlemi güneyinde uçak ve ağır silah harekâtını yasakladı.
Temmuz 1991’de göreve başlayan İncirlik ve Pirinçlik’te konuşlanmış 77 uçak ve helikopter ile Amerikan, İngiliz, Fransızlardan oluşan bin 862 kişilik ‘Çekiç Güç’, Türkiye’nin ileri de kâbusu olacak, siyasi ve askeri olarak elini kolunu bağlayacaktır.
ALMANYA’NIN AMBARGOSU ABD’YE HARÇ OLDU
Bu tablo Türkiye’nin gelecek yıllarda bölgeye yönelik güvenlik endişelerinde derin kuşkular yaratırken, Iraklı Kürtler ABD marifetiyle ‘Çekiç Güç’ün kollarına emanet edilmiştir. Böylece Kuzey Irak’ta yeni bir oluşumun inşaatına girişilmiş, Türkiye ile Batı arasında günümüze kadar uzanıp Suriye krizini de içine alacak stratejik bir savaş başlamıştı. 26 Mart 1992’de Almanya’nın Güneydoğu Anadolu’da iç güvenlik harekâtını bahane ederek silah ambargosu koyması, ABD’nin Kuzey Irak’ta temelini attığı inşaata harç olmuştur.
15 Aralık 1990’da, 1972’den beri düzenli olarak Türkiye’nin de bir muhriple katıldığı altı NATO ülkesinin (Türkiye, Yunanistan, ABD, İngiltere, İspanya ve İtalya) oluşturduğu NAVOCFORMED (Naval on Call Force Mediterranen-NATO Akdeniz Çağrı Kuvveti) ki Nisan 1992’de STANAVFORMED (NATO Standing Naval Forces Mediterranen-NATO Akdeniz Daimi Deniz Görev Grubu) adını alacaktı, aktive edilmişti. Süveyş Kanalı yaklaşma suları başta olma olmak üzere Kıbrıs-Süveyş arası bölgede öncelikle deniz ulaştırmasının korunması ve Irak’a yönelik deniz ticaretinin engellenmesi harekâtına iştirak edilmişti. Ek olarak Basra Körfezi’nde oluşturulan koalisyon Deniz Kuvvetleri’ne bir firkateynle destek verilmesi, TBMM’nin gündemine gelmişti. Ancak, Irak’la ilişkiler paralelinde siyasi düşünceler nedeniyle anılan bölgeye savaş gemisi gönderilmemesi kararı alınmıştı.
Cumhuriyet Donanması’nın bölgede her geçen gün daha da etkin bir güç olarak varlık göstermeye başladığı Soğuk Savaş sonrası bu dönemde Ege Denizi Saroz Körfezi’nde planlı NATO tatbikatlarından Display Determination-92 (Kararlılık Gösterisi-92) tatbikatına katılan TCG Muavenet muhribine 2 Ekim 1992’de gece saat 23.00 sularında ABD’ye ait USS Saratoga uçak gemisi tarafından, ardı ardına iki adet NATO Sea Sparrow füzesi atılmıştı. Asıl görevi uçak veya füze/güdümlü mermi düşürmek olan Sea Sparrow füzeleri, bu atışta SASS modunda, satıhtan satıha hafif su üstü hedeflerine zarar vermek amacıyla, kullanılmıştı. Ateşlenen füzeler geminin köprü üstü, Savaş Harekât Merkezi ve telsiz kamerasına isabet etti. Gemi komutanı Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör, Uçaksavar Yardımcı Subayı Teğmen Alper Tunga Akan, Telsiz Astsubayı Serkan Haktepe, İkmal Çavuş Mustafa Kılıç ve Er Recep Atak hayatını kaybetti, 22 personel yaralandı. Gemi mürettebat sayısının 300’ün üzerinde olduğu düşünüldüğünde büyük bir felaketin eşiğinden dönüldüğü anlaşılıyor.
TCG Muavenet’teki yaralı personel USS Saratoga’dan intikal eden helikopterlerle alınarak uçak gemisine, oradan İzmir’e götürüldü. Tatbikata katılan TCG Kılıçalipaşa muhribi TCG Muavenet’i yedeğine alarak Gölcük’e intikale geçmiştir. Süreç içerisinde USS Saratoga’nın komutanı Albay James M. Drager ile saldırıdan sorumlu yedi subay mahkemeye sevk edilmeyerek sadece ‘disiplin cezası’ almıştır. Şehit ve gazilerimize tazminat ödenmiş ancak bu tazminatların yetersiz olduğu mağdur aileler ve gazilerimiz tarafından birçok kez dile getirilmişti.
UCUZ FIRKATEYNLERE ONAY VERİLDİ
ABD, yasaları gereği TCG Muavenet’te oluşan hasarı ödeyemediğinden, bunun karşılığında, birkaç ay sonra donanmaya önemli ölçüde yenilikler getirecek sekiz adet ‘Knox’ (Tepe) sınıfı fırkateynin çok ucuza Türkiye’ye transferine onay vermiştir.
USS Saratoga uçak gemisi Adriyatik’te görevli ve Yugoslavya uçaklarının taarruzlarına karşı sürekli tetikte görev yaparken NATO tatbikatı kapsamında kısa süreliğine Ege Denizi’ne intikal etmiş ve olay da o esnada meydana gelmişti. Dönemin ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Lawrence Eagleburger haberi Washington Büyükelçisi Nüzhet Kandemir’e “Geminizi batırdık özür dileriz” diye iletirken, Amerikalılar yaşanan olayın tatbikattaki bir taktik oyunun gerçek zannedilerek meydana geldiğini belirtmişti. Gemi tarafından hazırlanan raporda ise, Ege’ye çıktığının farkında olmayan Harekât Bölümü personelinin, ‘eğitimsizliğinden ve bilgisizliğinden kaynaklanmıştır’ denilmiştir. Yedi ayrı emniyet safhasının akıl almaz ve kontrolsüz bir şekilde aşılması ve nihayetinde füzelerin SASS modunda ateşlenmesi dehşet vericidir. Kaza denilen bu trajedinin eğitimsizliğe ve bilgisizliğe bağlanması da pek gerçekçi gözükmemektedir. Peki, komplo mudur?
VERİLEN MESAJI ANLAMADIĞIMIZ ORTADA
Emekli Amiral Cem Gürdeniz, ‘Hedefteki Donanma’ adlı kitabında bu konuya ilişkin, şu yorumu yapmıştı: “TCG Muavenet trajedisinde, bir komplo teorisinden daha vahim bir durum vardır. Amerikalılar için kapsamlı muhakeme yapmadan füze ateşlemek, bir hedefe gerçekten angaje olmak ve insan hayatını sonlandırmak ve hatta müttefik gemisini vurmak gibi çok ciddiye alınması gereken işlevler, normal hayatın bir parçası haline gelmiş demektir.”
Emekli Amiral Türker Ertürk, 2 Ekim 2015’de Oda Tv’ye yazdığı ‘ABD Muavenet’i kasten vurdu’ başlıklı yazısında, olayın gece yarısı yeşil periyot olarak adlandırılan tatbikat dışı bölümünde meydana geldiğini yazmıştı. ABD harp gemilerinin yüksek hazırlık durumunda veya tetikte olmasını gerektiren böyle herhangi bir durumun olmadığını, Sea Sparrow füzesi atmanın tek bir kişinin tabancayı eline alıp ateşlemesi gibi kolay bir şey olmadığını, füzeyi başarı ile ateşleyebilmek için altı aşamadan geçilmesi ve gemi komutanın onayının alınması gerektiğini belirten Ertürk, füzenin at ve unut (Fire and Forget) türü bir güdümlü mermi olmadığını, füze ateşlendikten sonra hedefini vurabilmesi için bilgiye ihtiyacı olduğunu, bu nedenle de atan geminin hedef gemisini (Muavenet) radarla aydınlatması gerektiğini vurgulamıştı.
‘KAZA OLMA OLASILIĞI YOK’
Ertürk, “Olayın kaza olmasının imkân ve ihtimali yoktur. Kaza olma şansı bir milyonda bir dahi değildir. ABD, en yetkili ağızlarından bu olayın bir kaza olduğunu açıkladı. Ama bize göre Muavenet kasten, isteyerek, bilerek ve planlanarak vuruldu” iddiasında bulunmuştu.
TCG Muavenet’in yaşadığı bu trajediyi, bir gün sonra 3 Ekim 1992’de Orgeneral Eşref Bitlis’in komutasındaki Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’ta girişeceği tarihin en büyük sınır ötesi harekâtının caydırılması gayretine bağlayanlar da olmuştur. Emekli Jandarma Albay Erdal Sarızeybek, ‘Kurt Kapanı’ adlı eserinde, Kuzey Irak’a başlatılan harekât öncesinde ki bu harekâtta PKK’ya 4 bin 500 civarında zayiat verilmesini, TCG Muavenet’tin vurulmasını bir ikaz olarak değerlendirirken bu olayın ardından altı ay içerisinde Uğur Mumcu’nun öldürülmesine ve Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının düşmesine de ayrıca dikkat çekmişti.
ABD MESAJI
Tüm bu değerlendirmeler ve yorumlar ışığında eğer TCG Muavenet olayı bir kaza değil de ABD’nin bilinçli olarak bölgedeki çıkarlarını ve planlarını yürürlüğe koymak adına bize verdiği bir ikaz mesajı idiyse eğer, çeyrek asırdır Güneydoğu Anadolu’da ve Irak-Suriye eksenli yaşanmakta olan uluslararası sorunlar bağlamında geldiğimiz bu noktada, verilen mesajı tam olarak algılayamadığımız ortadadır.
Vatanı uğruna TCG Muavenet’te şehit düşen silah arkadaşlarımız başta olmak üzere teröre kurban verdiğimiz tüm şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, gazilerimize geçmişler olsun diliyorum.

Son Dakika Haberleri